Deniz İSTİKBAL – 13 Kasım 2024
2021-2024 dönemi dünya ekonomisi üzerinde önemli etkiler yarattı. Bu etkilerin başında artan enflasyon gelirken henüz tam normalleşme sağlanabilmiş değil. 2022’de başlayan Ukrayna Savaşıyla birlikte daha da şiddetli hale gelen krizler silsilesi tedarikten istihdama kadar birçok alanı etkiledi. Bunun bir yansıması olarak toplumlar arasında mevcut siyasi iktidarlara karşı hoşnutsuzluk artış gösterdi.
Güney Kore’den Sri Lanka’ya kadar birçok ülkeyi etkisi altına alan siyasi değişim günümüzde de devam ediyor. Brezilya, İngiltere, Japonya, İtalya ve ABD siyasi değişimlerden etkilen diğer ülkeler arasında bulunuyor. Özellikle 5 Kasım’da yapılan ABD seçimleri en son örnek olarak analiz edilebilir. 2021’de iktidara gelen Demokratlar faiz artışları ve enflasyon nedeniyle 2024’teki seçimleri kaybettiler. Son yarım yüzyıldır Cumhuriyetçiler tarafından kazanılamayan eyaletler bile Trump’a oy verecek iktidarın değişmesini sağladılar.
Benzer bir durum Birleşik Krallık seçimlerinde de meydana geldi. Çok uzun yıllar İşçi Partisi tarafından kazanılamayan şehirler el değiştirdi. Fransa’daki Parlamento seçimlerinde de benzeri bir durum ortaya çıktı. Genel Avrupa Birliği seçimlerine de bu açıdan yaklaşıldığında enflasyonist baskının siyasi yansımaları daha görünür hale geliyor.
İktisatçılar tarafından 1929 Buhranıyla karşılaştırılan salgın sonrası ekonomik koşullar gelir dağılımı üzerinde yıkıcı etkiler yarattı. Küresel borçluluk düzeyi rekor kırarken faiz ödemeleri tarihi yüksek seviyelere ulaştı. Yıllık ortalama 7 trilyon doları aşan faiz ödemeleri artan faizler nedeniyle yüksek kalmaya devam ediyor.
Örneğin ABD’nin yıllık borç faiz ödemeleri 1,1 trilyon dolarla rekor kırdı. 2025’te 10,7 trilyon dolarlık harcama yapması planlanan ABD’nin bütçeden faize ayırdığı miktar eyaletlerin gelir seviyesini aşar konuma erişti. ABD’de çift haneli rakama erişen enflasyon hane halklarını geçim sıkıntısına itti. Biden yönetimi enflasyonu düşürmek ve hane halklarını rahatlatmak için yardım paketleri açıklasa da yeterli olmadı.
Ayrıca Ukrayna ve İsrail’e verilen yardım, destek paketleri iç kamuoyunu ikna etmede başarısız bir iletişime neden oldu. Ancak özellikle hane halkalarının enflasyon nedeniyle ortaya koyduğu tepki ABD’de yeniden Trump’ın başkan seçilmesine sebebiyet verdi. İngiltere seçimlerine de bu açıdan yaklaşıldığında enflasyonist baskının nasıl bir sonuç ortaya çıkardığı daha iyi analiz edilebilir.
Konut kriziyle derinleşen İngiltere’deki ekonomik kriz fiyatların yükselmesine ve alt gelir gruplarının iktidara karşı hoşnutsuzluğuna neden oldu. Bu nedenle seçimleri ezici bir şekilde İşçi Partisi kazandı. 2019 seçimlerinde yüzde 45’e yakın oy alan Muhafazakâr Partinin oyları ise 2024’te yüzde 23’lere kadar geriledi.
İngiltere’deki kamuoyu tıpkı ABD’de de olduğu gibi Ukrayna Savaşına verilen desteklerin tepki çektiği Batılı ülkeler arasında yer aldı. Toplum enflasyon nedeniyle geçim sıkıntısına maruz kalırken iktidarın başka bir ülkeye çok ciddi miktarda finansal yardım yapmasını hoş karşılamadı. Siyasi bir değişim silsilesine maruz kalan ülkelerin gelecek yıllarda nasıl bir konuma doğru ilerleyeceği ise henüz belirmiş değil.
NATO, Avrupa Birliği ve G-7 gibi kurumlara karşı kurulan BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü Güney’in küresel hegemonyada daha fazla söz alması gerektiğine vurgu yapıyor. Çin’in iktisadi yükselişi sürerken Ukrayna’da Rusya’ya karşı verilen haklı savaş yavaşta olsa meşruiyet algısını yitiriyor. Böylesine karmaşanın hâkim olduğu mevcut şartlar Almanya’da erken seçimleri tetikliyor.
Batılı ülkeler aralarındaki iş birliğini geliştiremezken BRICS ve Şanghay İşbirliği gibi kuruluşlar daha fazla destek topluyorlar. Salgın sonrası oluşan iktisadi zorlukların faturası mevcut iktidarlara kesilirken ortaya çıkan borç krizi küresel ekonomi için yeni bir tehdit konusu olmayı sürdürüyor.