Ferhat ÜNLÜ – 05 Temmuz 2024
“Tarih tekerrürden ibarettir” sözünün anonim olduğu söylenir, ilk kez kimin kullandığı konusunda net bir bilgi yoktur. Ama bu aforizmayı kullananlardan birinin meşhur İngiliz siyasetçi Winston Churchill olduğu bilinir.
21. Yüzyıl’ın başından itibaren yaşadığımız kimi gelişmeler, 20. Yüzyıl’ın başındaki savaş koşullarını andırıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Üçüncü Dünya Savaşı riski var” açıklaması elbette boşuna değil.
Henüz; şükür ki konvansiyonel, yani geleneksel anlamda bir dünya savaşının içinde değiliz, kolayından bir geleneksel savaşa dönüşmesi de beklenmiyor. Ama kısa ve orta vadede bölgesel çatışmalar, moda deyişle atomize savaşların sayısının artması muhtemel. Olası bir dünya savaşı riskine -ki bu ihtimal yüzde 20-25’se bile devletler buna göre hazırlık yapmak zorunda- ittifaklar, saflar netleşmeye başladı. Türkiye şu an hangi noktada sorusuna odaklanacağız bu yazıda.
DOĞUDA OLUŞAN YENİ BLOK
Her şeyden önce yeni bir doğu bloku oluşuyor. Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi ideolojik bir pakt şeklinde değil ama; ekonomik, siyasi ve giderek askeri gerekçelerle oluşan bir pakt bu. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 21 Mart 2023’te Moskova’da ‘100 yıldır görülmeyen bir girişim’ diye nitelendirdikleri küresel düzeni yeniden tasarlama konusundaki taahhütlerini dünyaya ilan etti. Aradan geçen yaklaşık bir buçuk senede yaşanan gelişmeler de doğuda oluşan bu yeni bloğun tahkim olmaya başladığını gösteriyor.
Gerçi Putin, o günden bu yana Çin’le askeri işbirliğinin olmadığını söylüyor, ama batıda saflar iyice netleşirse bunun da olması işten bile değil. Bunun karşısında Amerika Birleşik Devletleri ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden beri en azından makro konularda ABD’nin sözünden kolayından çıkmayan kıta Avrupası ülkeleri ile İngiltere’nin tavrı önemli. Batı da otomatik olarak bir blok.
Tabii Türkiye bir NATO üyesi, ama NATO ile her konuda anlaşamıyor. Rusya ile aramız iyi. Son olarak Kazakistan Astana’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştükten sonra Putin de “Dünyadaki tüm zorluklara rağmen Rusya-Türkiye ilişkileri adım adım ilerliyor” dedi.
EN STRATEJİK İTTİFAKTAKİLER BİLE AYNI ÇİZGİDE DEĞİL
Bütün bunlar olurken özellikle Çin ve Rusya’nın Afrika’daki yatırımları artıyor, Türkiye olarak bizim de ‘büyük kıta’da yatırımlarımız var. Evet; NATO üyesiyiz, ancak NATO’nun her dediğini harfiyen uygulamak zorunda değiliz. Zaten uygulamıyoruz da. Öte yandan elbette NATO’dan kendi isteğimizle ayrılmaya da niyetimiz yok, biz istemedikçe kimse bizi NATO’dan ‘atamaz’.
Gelelim yazının başlığına ilham veren konjonktürel ittifaklar meselesine…
İttifakların belirginleştiği bu süreçte paktlarda geçişkenlik de söz konusu. Misal Rusya ile Ermenistan ve Azerbaycan meselesinde anlaştık, ama İran’la bu konuda anlaşamıyoruz. İran ile Suriye konusunda da anlaşamıyoruz. Rusya ile Suriye konusunda kısmen anlaşma sağladık, daha da sağlayacağız ve göçmen meselesini bu konseptle çözeceğiz ülke olarak.
Bu konjonktürel ittifaklar öyle bir şey ki, bir millet iki devlet dediğimiz Azerbaycan’la bile bir iki meselede aynı noktada değiliz. Bunun en iyi emsali İsrail ile ilişkiler…
ABD GERİLİYOR, KÜRESEL SİSTEM DEĞİŞİYOR
Bu arada konjonktürel ittifakların; büyük resmi, ana ittifakların oluşumunu ve pekişmesini etkilemediğini de eklemeliyim. Atlantik bloğu olarak adlandırabileceğimiz batı bloğunun gerilemesi, Joe Biden’ın ABD başkanlığından sonra hızlandı. Zaten bana sorarsanız 11 Eylül 2001’den beri geriliyor ABD. Gerilemek, ABD müesses nizamını da geriyor ve bu gerginlikle bazen ne yaptığını kendi de bilmiyor. Bilmiyor, çünkü bu gerileme ile birlikte küresel sistem değişiminin hızlandığının farkında.
‘Batısantrik’, yani batı merkezli güç dengesi değişirken dünyanın sıcak bölgelerinde misal Ukrayna’da çatışmanın Doğu Avrupa ve Balkanlara doğru yayılma riski halen var. Uzak Doğu’da Çin arasında Tayvan arasındaki gerginliğin ateşlenmesi ise bir kıvılcıma bakıyor.
Tekrar bölgemize dönersek Rusya, Türkiye ve ABD arasında en çok sorun olacak meselelerden biri Suriye. ABD, Suriye’de teröre destek verdikçe Türkiye ile gerçek anlamda müttefik olamaz. Bununla birlikte Rusya ve Çin ile de tam anlamıyla müttefik değiliz.
İnşallah olmaz, ama şayet Üçüncü Dünya Savaşı şartları olgunlaşırsa biz ülke olarak özellikle son 250 yıldır yaptığımız gibi denge politikası izleyeceğiz. Ve kendi stratejimizi izleyeceğiz. Bu bağlamda Türkiye, ‘konjonktürel ittifakları’ en hassas uygulayan ülkelerden biri. Ben böylesi bir süreçte yıllardır önerdiğim ve geçerliliğini halen koruduğunu düşündüğüm konjonktürel ittifak stratejisinde ısrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye’nin coğrafi konumunu ve zamanın ruhunu da hesaba katarsak dönemsel, konjonktürel ittifaklar şimdilik en doğru strateji. Şöyle toparlayayım yazıyı:
Bir konvansiyonel, yani birinci ve ikinci gibi geleneksel bir dünya savaşı çıkmadıkça bu pozisyonu koruyabiliriz. Çıkarsa ve savaşa girmek zorunda kalırsak o zaman safımız netleşir. Öyle bir olasılıkta safımız da, kayıtsız şartsız biçimde Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa yanı olmayacaktır.