Hacı Murat DİNÇER – 26 Haziran 2024
Fatih, sessiz bir gece vakti Haliç’in serin rüzgârında derin düşüncelere dalmıştı. Hayatının her döneminde karşılaştığı zorluklar, zihninde karanlık bir perde gibi dalgalanıyordu. Ancak bu gece, bu dalgaların arasında bir çağrı yankılanıyordu. Bilinmezliklerden gelen, zamana meydan okuyan bir çağrı.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, Fatih kendini Karaköy’ün dar sokaklarında buldu. Gözleri, her köşe başında gizlenen sırları arıyordu. Kader, onu eski bir dostun izini sürmeye yönlendirmişti. Galip Dede ‘de soluklandı. Menzili belliydi: Galata Mevlevihanesi’ne yöneldi. İçine çekildiği ruh halinden bir an olsun kurtulmak için cebinden not defterini ve kurşun kalemini çıkardı. Yazarak kaçmak kaçtığı yerden bir daha bu dünyaya dönmek istemiyordu. Kaçmaya başladı:
GALATA MEVLEVİHANESİNE DAİR NOTLAR…
Galata Mevlevihanesi’nin bahçesine ayak bastığınızda, geçmişin derin esintileri sizi kuşatır. Taş duvarlar, tarih boyunca yaşananları yansıtan sessiz tanıklar olarak karşınıza çıkar. Dergâhın kapısından içeri adım attığınızda, sizi karşılayan ilk şey huzur veren bir sessizliktir. Şehrin gürültüsünden uzak, zamanın durduğu bir sakinlik hüküm sürer. Bahçenin merkezinde göğe uzanan devasa bir çınar ağacı bulunur. Yüzyıllara meydan okuyan bu koca çınar, köklerini derinlere salmış ve yılların yorgunluğunu taşıyan kutsal bir simge olarak durur. Rüzgârın hafif esintisi, çınarın yapraklarının arasından süzülen huzur verici bir hışırtıyla size sarılır. Avlunun bir köşesinde, taze akan bir çeşme vardır. Su, sakin bir melodi gibi akar ve dinginliğiyle ruhunuzu okşar. Bu suyun sesi, manevi arayışın bir ifadesi olarak bahçenin huzur dolu atmosferini güçlendirir. Bahçenin etrafında, tarihi yapıların surları uzanır. Her bir taş, dergâhın geçmişine dair bir hikâye anlatır ve zamanın izlerini taşır. Bu yapılar, dergâhın farklı zaman dilimlerinde nasıl evirildiğini ve Mevlevi geleneğinin nasıl yaşatıldığını yansıtır. Dergâhın sessizliğinde, uzaktan gelen ezan sesi duyulur. Ezanın nağmeleri, bahçenin içindeki huzurun ve manevi atmosferin daha da derinleşmesini sağlar. Bu manzara, İstanbul’un kalabalık ve karmaşık dünyasından uzaklaşıp, içsel bir yolculuğa çıkmak isteyen ziyaretçiler için bir sığınak oluşturur. Galata Mevlevihanesi’nin bahçesi, ziyaretçilerine geçmişin derinliklerinde bir yolculuk vaat eder. Burada, tarihin sessiz tanıkları arasında dolaşırken, Mevlevi geleneğinin mistik ve huzurlu dünyasıyla buluşabilirsiniz.
Notlarını cebine koyup kendini İstiklal Caddesi’nin kalabalığına bıraktı. Bulunması gereken yerde bulunması gerektiği kadar bulunmuştu. Temas yakındı.
Nefeslerin birbirine karıştığı caddenin karmaşasında yılların izlerini taşıyan bir simayla karşılaştı. Eski bir devlet görevlisi olan ve şimdi bir antikacı dükkânı işleten Haluk Bey onu gözleriyle kalabalığın içinden çekerek aldı ve Lise’nin bir alt sokağındaki tarih kokan dükkânına sürükledi.
Dükkânın arka odasında, Haluk Bey’in kendisine teslim ettiği dosyaya üstün körü göz attı. Dosya, ülkenin ekonomik dengelerini alt üst edecek bir dizi komplonun belgelerini içeriyordu. Bu belgeler, yabancı istihbarat servisleriyle işbirliği içinde olan yerli hainlerin planlarını açığa çıkarıyordu. Bu hainler, ülkenin enerji projelerini ve kritik altyapılarını hedef alarak büyük bir kaos yaratmayı planlıyorlardı. Karmaşanın hedefi ekonomiydi.
Birkaç gün önce Mersin Akkuyu Nükleer Santrali Sabotajını engellemiş olsa da, İstanbul’a döner dönmez daha büyük bir tehditle karşılaşmıştı: Ülkenin önde gelen bazı işadamları ve siyasetçileri, bir takım uluslararası güç odaklarıyla işbirliği yaparak ülkenin ekonomik yapısını hedef almışlardı. Gizli toplantıları ve kara para aklama operasyonlarını araştırarak, bu kişilerin planlarını açığa çıkarmak Fatih’in işiydi. Dışarıdan kilit zorlanıyordu. Kapı açılmak üzereydi. Ya içeride de hırsız varsa? Belgeleri inceledikçe zamanın derinliklerinde kayboldu. Her sayfa, geçmişin gölgelerinde saklanan bir sırrı açığa çıkarıyordu. Bu sırların en derininde, İstanbul’un yeraltı dünyasının karanlık labirentlerinde gizlenmiş bir düşman vardı. Bu düşman, Fatih’in geçmişinde bıraktığı bir gölgeydi ve şimdi yeniden karşısına çıkıyordu.
Karaköy’ün dar sokaklarında rutin gece yürüyüşlerinde açtığı zihni ona birçok kez bilinenden öte bir yol olduğunu göstermişti. Tersane Caddesi’nin eski ve dar yapısındaki tarih kokusunu içine çekti; gecenin kör karanlığında geçmişin gölgeleri zihninde canlanmaya başladı. Kendisine emanet edilen belgeleri inceledikçe eğitim aldığı yıllardan tanıdığı bir isim karşısına çıkıyordu. Şimdilerde büyük bir iş adamı olan bu kişi, uluslararası suç örgütleriyle derin bağlantılar kurmuştu. Vakti zamanında Devletin en dibinden en tepesine yükselmiş, hem Devletin ekmeğini yemiş hem de makamını işgal etmiş olan bu deyyusu ekber şimdilerde çoluğa çocuğa uyuşturucu satanlarla iş tutar olmuştu. Belgeler, deliller, fotoğraflar elinde her ne varsa tek tek birleştirerek büyük resmi ortaya koydu. Uzun yıllardır tanıdığı ve güvendiği gazeteci bir dostuna dosyayı teslim edecek ve kararı Millet’e bırakacaktı. Aldığı eğitim bu gibi durumlarda tek yolun: Sine-i Millet’e dönmek olduğunu öğretmişti.
Bir hafta sonra Ülke büyük bir haberle çalkalandı. Toplanan belgelerle birlikte, medya önünde komplocuların isimleri ve planları açıklandı. Bu açıklamalar, Ülke genelinde büyük bir infial yarattı. Komplocular tutuklandı, planlar suya düştü ve ülkenin sosyal huzuru tekrar tesis edildi. Halk uzun yıllardır ilk kez bir konu üzerinde mutabakatla kenetlendi. Kuklaları ve KUKLACIYI aynı anda Türk Milleti’nin Milli Ruh’una havale eden gazeteci Milli bir kahraman oldu. Son kararı Türk Milleti keskin kılıcıyla verdi.
Fatih için bu görev sona ermemişti. İçsel bir huzursuzluk hissetti. Ülkenin karşı karşıya olduğu tehditler bitmeyecek, yeni komplolar ve düşmanlar ortaya çıkacaktı. Fatih, bu sonsuz döngüde, her zaman hazır olmalıydı. Bu yüzden, bir sonraki görevine hazırlanmaya başladı, gölgelerin arasında kaybolmaya, ülkenin kaderini korumak için mücadele etmeye devam edecekti.