faruk taşcı

Prof. Dr. Faruk TAŞCI – 28 Ağustos 2024

 

Toplumdaki bir hususun daha iyi anlaşılması adına o hususla ilgili “kişi, olay ve fikir” üçlüsü bizzat veya potansiyel olarak önemli araçlardır. Önemli olan, bu üçlünün hangisinin ilgili hususu daha iyi anlamaya daha çok imkân verdiğidir.

Kişi mi Olay mı?

Kişiyi anlamak önemli, bu nedenle biyografi/tabakât kitapları var; ama kişi hakkında konuşmak/yazmak her zaman anlamaya sevk etmez. Bazen tam tersi olabilir; çünkü kişi aynı zamanda dedikodu alanı olabilir ya da anlamaya çalışan kişinin anlama kabiliyeti ile kısıtlıdır. Dedikodu çarkına düşmemek için kısıtı aşmak yani bir kişi hakkında konuşmak/yazmak için asgari düzeyde üç zemin gereklidir: Kişi hakkında ilme’l yakîn bilgi, kişi hakkında ayne’l yakîn bilgi ve kişi hakkında hakka’l yakîn bilgi.

İlme’l yakîn, yani kişinin ortaya koyduğu tüm eserlere derin bir vukûfiyet; ayne’l yakîn, yani birebir bilen (haşır neşir olan) kişilerden kişi hakkında detaylı bilgiler edinmiş olmak ve hakka’l yakîn, yani kişi ile bizzat hemhâl olmak. Kişi hakkında hakka’l yakîn bilgi de ayrıca üç zeminden en azından birine sahip olmayı (tecrübe etmeyi) gerektirir; birlikte i) yolculuk, ii) alışveriş ve iii) iş yapmak.

Eğer bunlar yoksa, yani kişi ile ilgili ilme’l, ayne’l ve hakka’l yakîn bilgiler yoksa, “ilgili husus” üzerine kişi merkezli konuşmak yerine, “olay” odaklı bir anlama çabasına geçilmek durumunda kalınır; adil olan da budur çünkü. Kişiyi aşıp “kişinin ilgili olduğu olaya geçiş” yapmak, biraz ilave gayret gerektirir ve bu gayret de ilgili hususu biraz daha iyi anlamaya sevk eder.

Olay mı Fikir mi?

İlgili hususu daha iyi anlama adına, kişiyi aşmak ve kişinin ilgili olduğu olaya odaklanmak nispeten daha makuldür. Zira olaylar (somut durumlar), bünyesinde fikre (soyutlamalara) alan açar. Aynı zamanda da kişi işin/olayın içinde olur, yani fiilde hem fail olur hem de failin eyleminin sebep ve sonuçları üzerinden fikirler oluşur.

İlginizi çekebilir!  İsrail Ne İstiyor, ABD Neden Destek Veriyor? - 3

Ancak her olay fikre çıkmaz çünkü olaylar aynı zamanda spekülatif zeminler de sunabilir. Mesela, kişilerin olaylarla irtibatları, kişilerin niteliklerine göre dedikodu alanından geliyorsa spekülatiflik hâkim olabilir. Başka bir ifade ile olayları “duyumlar” üzerinden anlamaya çalışmak, dipsiz kuyuya düşmekle eşdeğer olur çünkü duyum, doyurmaz; tam tersine çoğu zaman doyduğunu zannedenleri boğar!

Bu nedenle, duyumlara dayalı olayların arka planı iyice tetkik edilip deneyimlere (doyumlara) dayalı olaylar hale gel(e)memişse, artık anlama çabası için zirve nokta olan “fikir” safhası gerekli olur. Bununla birlikte, fikir safhası kişilerden ve olaylardan bağımsız değildir, kişilerin ve olayların yansımalarını makul zeminlerde kalıba dökmenin adıdır; kişileri de olayları da ve bunların tüm boyutlarını da hakkıyla anlamak için.

Netice olarak; sadece ve sadece kişi ile meşgul olmak şöyle veya böyle dedikodu demektir, yalnız olay ile meşgul olmaksa bir şekilde spekülasyon alanına düşme riski barındırır. Hal böyle olunca, kişileri ve olayları ihmal etmeyen, bilakis kişilere ve olaylara vâkıf olan, ama onlara da takılmayan ve onlardan da beslenen fikirler, ilgili hususu hakkıyla anlamak için esas olandır. Bu nedenle; somuttan soyuta (kişiden olaya ve olaydan fikre) geçiş, anlamayı kolay kılar. O halde zor soruyu sormak lazım: Türk toplumunu hangi fikir üzerinden en iyi şekilde anlamak daha mümkün ya da halihazırda öyle bir fikir zemini var mı?

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.