Bercan TUTAR – 13 Eylül 2024

 

ABD’de 5 Kasım’da yapılacak seçimler öncesinde başkan adayları 11 Eylül’ün 23’üncü yıl dönümünün arifesinde televizyonda ikinci kez kozları paylaştı. 10 Eylül’de ABC kanalındaki tartışmada Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump ile Demokrat Parti’nin adayı Kamala Harris hemen her konuda çürümüş Amerikan müesses nizamının tezlerini tekrarlayıp durdu. Tek uzlaştıkları konu soykırımcı Siyonistlerin Gazze’deki sistematik katliamları oldu. Adeta “Ben senden daha iyi bir Siyonistim” yarışına giriştiler.

Sadece Gazze’deki soykırımla ilgili terör devleti İsrail’e yaranma trajedileri değil diğer başlıklar da dâhil hemen her alandaki yaklaşımları bize ABD’deki tartışmanın her açıdan yozlaşmış bir siyasi gösteri olduğunu bir kez daha ispatladı. Çünkü insani, ahlaki, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan rasyonel argümanların sizi hiçbir yere götürmediği; irrasyonalitenin, deli saçması düşünce ve absürt planların kol gezdiği bir siyasi kültürde, retorik hesaplaşmalar sadece hakikati ve çürümüşlüğü perdeleyip manipüle edecektir. Ama kısa bir süreliğine.

ABD’deki başkan adaylarının tartışmasında da bunu gördük. Sadece ABD de değil Avrupa’daki iktidar elitlerinde ve yönetimi elinde bulunduran siyasi sınıflarda da benzer bir çürümüşlük, riyakârlık ve nihilizm var.

ABD’nin kurucu babalarından Benjamin Franklin’e 18787’de Amerikan anayasa taslağının hazırlanması sırasında şu soruyu sorarlar: “Yeni Amerikan Cumhuriyeti’nin ne kadar sürecek?”

Anayasayı hazırlamanın dışında 4 Temmuz 1776’daki Bağımsızlık Bildirgesi’nin hazırlayıcısı ve imzacısı da olan Franklin bu soruya “Amerikan halkının hak ettiği kadar sürecek” diyerek cevap verdi. Ve ardından şu kehanette bulundu: “Eğer halk despotik bir hükümete ihtiyaç duyacak kadar yozlaşırsa Amerikan Cumhuriyeti o zaman despotizmle sonuçlanabilir…”

Şu an gelinen nokta tam da burası. Sadece ABD değil Avrupa ve bir bütün olarak Batı yörüngesindeki ülkeler giderek despotlaşıp totaliterleşiyor. Demokrasiden uzaklaşıp diktatörlüklere ve oligarşilere dönüşüyorlar.

İlginizi çekebilir!  Sade Bir Yaşam İmkânı: Minimalizm

WikiLeaks kurucusu Julian Assange’ın ‘ifade özgürlüğü’ mücadelesindeki dava arkadaşı Avustralyalı siyasetçi Adrian McRae’nin de ifade ettiği gibi Batı’da demokrasinin temeli olan ifade özgürlüğü ve hukuk önünde eşitlik dönemi artık kapanıyor. McRae, “Belli ki Batı’da, ifade özgürlüğü çağının üzerindeki güneş hızla batıyor. ABD ve Avrupa’da faaliyet gösteren Rus medya kuruluşlarına yönelik son siyasi sansür dalgası, iktidarlarımızın bilgi akışını kontrol etmek ve dolayısıyla kitlelerinin zihinlerini manipüle etmek için son çırpınışlarına nasıl umutsuzca sarıldıklarını gösteren rahatsız edici ve distopik bir gerçekliğe işaret ediyor” tespitinde bulunuyor.

Çünkü sömürgeci, kolonyalist ve soykırımcı genleri yeniden harekete geçmiş durumda. Çünkü artık deniz bitiyor. Bu yüzden de asıllarına rücu ediyorlar. Yeni bir dünya kuruluyor.

Bunun faturası elbet halka kesilemez. Ancak Amerikalı ve diğer Batılı ülkelerdeki seçmenler şu anda iki karşıt kampa bölünmüş durumda. Her iki kamp da akılcılığı reddediyor ve duygusal temellere dayanan, gerçeklikle sağlam bir bağlantısı olmayan görüşleri benimsiyor.

İnsani ve ahlaki değerler ile evrensel normları benimseyen kesimlerin sayısı çok az. Herkes gelecek derdine düşmüş durumda. Sistem bir bütün olarak tıkanmış halde. Haliyle her kamp diğerinin ‘kötülüğün’ kişileştirilmiş hali olduğuna ve Amerika’nın geleceği için ciddi bir varoluşsal tehdit oluşturduğuna inanıyor. Aklı selimin yok olduğu böylesine derinden bölünmüş ve mantıksız bir siyasi yapıda, rasyonel tartışmaya da geleceğe de yer yoktur.

Amerikalıların çoğu Harris ve Biden yönetimindeki statükodan memnun değiller, ancak ülkenin yarısı yine de partisinin çılgın gündemine oy verecek. Haliyle seçmenler, az ya da çok tartışmalı değerdeki politikalar menüsünden rasyonel bir seçim yapamayacak. Demokratlar “sandık başında birkaç bin oyun her şeyi değiştireceği medeniyetin geleceği için bir savaş verdiklerine” inanıyorlar. Cumhuriyetçilere göre ise Amerika ya Trump’ın dümeninde eski büyüklüğüne yol açacak ya da batacak.

İlginizi çekebilir!  Türkiye’nin Firmaları: Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. (TÜPRAŞ)

Bir bakıma her iki seçmen bloğu da zafer kazanamayacaklarının farkında. İşte bu nedenle seçmenlerin korktuğu başlarına gelecek. Amerikan seçimlerinde Harris veya Trump’dan kim kazanırsa kazansın kaybeden ABD olacaktır. Çünkü her iki adayın ideolojileri de seçmenlerinin soluduğu siyasi atmosfer de Amerikan cumhuriyetinin despotizmini ve dolayısıyla çöküşünü simgeliyor.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.