Kabul kelimesi haline en çok üzüldüğüm kelimeler listesinin başında gelir. Çok haksızlık ediliyor kabul eylemine gibi geliyor bana. Sanki olanı kabul ettiğimizde başımıza gelenleri onayladığımız ya da meşru gördüğümüz gibi bir yere varacakmışız gibi. Halbuki kabul başımıza gelen ya da yaptığımız şeylerden memnun olduğumuz anlamına gelmez. Ya da mutlu olduğumuz veya hayatımızın kayıplarımız olmadan aynen devam ettiği anlamına da gelmez. Kabul etmek bana sadece olanı olduğu gibi karşılamamı söyler. Elbette, kabul etmesi çok güç şeyler var hayatta. Kabul ediyor olmamız olanların artık bizi üzmediği anlamına da gelmiyor. Örneğin, sevdiğimiz birini kaybettiysek bu kayıp çok üzücüdür ve üzücü olmaya da devam edecektir. Ancak sevdiğimiz kişinin artık öldüğü gerçeğine karşı verdiğimiz mücadelenin artık sona erebileceği anlamına gelebilir. Kabul bize hayatımızın tamamen değiştiğini söyler. Değişime açık olmak ise iyileşmeye de açacak olandır bizi. Belki de kayıplarımızla dünyaya ve hayatımıza yeniden bakacağız. Yeni gözlerle. Belki de önceliklerimizin değişmesi gerektiğini fark edeceğiz.
Kabule sırtımızı dönersek düşüncelerimiz de bir o kadar katılaşıp kalır. Keşkeler bizi geçmiş bir zamana hapseder eğer bize gösterdiği yoldaki işaretlere dikkat edemezsek. “Keşke böyle olmasaydı” ya da “Keşke öyle yapmasaydım” gibi kalıplar kendimizi ve durumumuzu kabul etmemize engel olan noktalardır. Bir nevi sürekli patinaj yapar dururuz geçmişte. Halbuki riskin, hatanın ya da pişmanlığın olmadığı bir yaşam yok. Belki de seçim yapmanın sorumluluğunu reddetmemek için hatadan aldığımız paya da açık olabilmeli.
Ne pişmanlık ne de isyan
Derinden bir keşkedir insan
Mevlana
Keşkeler bundan sonra alacağım yeni ve farklı kararlara kapı açıyorsa yaşadıklarımın bana öğretmesine izin veriyorum demektir. Keşkelerimizi bir sütuna yazıyor olsak her keşke için yeni bir sütun açmalı zihnimizde. Bundan sonra neyi farklı yapabileceğimizin yanıtları ise hem şimdimize hem de geleceğimize yön verebilir. Keşkelerimi kabul edebildiğimde öncelikli olarak yanılabilir olduğumu teslim ederim. Bu teslimiyet insanı tevazuya davet eder. Tevazu insan olmanın olasılıklarını bize açar. İçinde bulunduğumuz olumlu ve olumsuz her durum için kendi payımızın sorumluluğunu alabilmek tevazu bahçesine girmektir. Oradan yola devam edebilirsek şimdi ve geleceğimizi genişletebiliriz.
Kabul kelimesi haline en çok üzüldüğüm kelimeler listesinin başında gelir. Çok haksızlık ediliyor kabul eylemine gibi geliyor bana. Sanki olanı kabul ettiğimizde başımıza gelenleri onayladığımız ya da meşru gördüğümüz gibi bir yere varacakmışız gibi. Halbuki kabul başımıza gelen ya da yaptığımız şeylerden memnun olduğumuz anlamına gelmez. Ya da mutlu olduğumuz veya hayatımızın kayıplarımız olmadan aynen devam ettiği anlamına da gelmez. Kabul etmek bana sadece olanı olduğu gibi karşılamamı söyler. Elbette, kabul etmesi çok güç şeyler var hayatta. Kabul ediyor olmamız olanların artık bizi üzmediği anlamına da gelmiyor. Örneğin, sevdiğimiz birini kaybettiysek bu kayıp çok üzücüdür ve üzücü olmaya da devam edecektir. Ancak sevdiğimiz kişinin artık öldüğü gerçeğine karşı verdiğimiz mücadelenin artık sona erebileceği anlamına gelebilir. Kabul bize hayatımızın tamamen değiştiğini söyler. Değişime açık olmak ise iyileşmeye de açacak olandır bizi. Belki de kayıplarımızla dünyaya ve hayatımıza yeniden bakacağız. Yeni gözlerle. Belki de önceliklerimizin değişmesi gerektiğini fark edeceğiz.
Kabule sırtımızı dönersek düşüncelerimiz de bir o kadar katılaşıp kalır. Keşkeler bizi geçmiş bir zamana hapseder eğer bize gösterdiği yoldaki işaretlere dikkat edemezsek. “Keşke böyle olmasaydı” ya da “Keşke öyle yapmasaydım” gibi kalıplar kendimizi ve durumumuzu kabul etmemize engel olan noktalardır. Bir nevi sürekli patinaj yapar dururuz geçmişte. Halbuki riskin, hatanın ya da pişmanlığın olmadığı bir yaşam yok. Belki de seçim yapmanın sorumluluğunu reddetmemek için hatadan aldığımız paya da açık olabilmeli.
Ne pişmanlık ne de isyan
Derinden bir keşkedir insan
Mevlana
Keşkeler bundan sonra alacağım yeni ve farklı kararlara kapı açıyorsa yaşadıklarımın bana öğretmesine izin veriyorum demektir. Keşkelerimizi bir sütuna yazıyor olsak her keşke için yeni bir sütun açmalı zihnimizde. Bundan sonra neyi farklı yapabileceğimizin yanıtları ise hem şimdimize hem de geleceğimize yön verebilir. Keşkelerimi kabul edebildiğimde öncelikli olarak yanılabilir olduğumu teslim ederim. Bu teslimiyet insanı tevazuya davet eder. Tevazu insan olmanın olasılıklarını bize açar. İçinde bulunduğumuz olumlu ve olumsuz her durum için kendi payımızın sorumluluğunu alabilmek tevazu bahçesine girmektir. Oradan yola devam edebilirsek şimdi ve geleceğimizi genişletebiliriz.
Kabul kelimesi haline en çok üzüldüğüm kelimeler listesinin başında gelir. Çok haksızlık ediliyor kabul eylemine gibi geliyor bana. Sanki olanı kabul ettiğimizde başımıza gelenleri onayladığımız ya da meşru gördüğümüz gibi bir yere varacakmışız gibi. Halbuki kabul başımıza gelen ya da yaptığımız şeylerden memnun olduğumuz anlamına gelmez. Ya da mutlu olduğumuz veya hayatımızın kayıplarımız olmadan aynen devam ettiği anlamına da gelmez. Kabul etmek bana sadece olanı olduğu gibi karşılamamı söyler. Elbette, kabul etmesi çok güç şeyler var hayatta. Kabul ediyor olmamız olanların artık bizi üzmediği anlamına da gelmiyor. Örneğin, sevdiğimiz birini kaybettiysek bu kayıp çok üzücüdür ve üzücü olmaya da devam edecektir. Ancak sevdiğimiz kişinin artık öldüğü gerçeğine karşı verdiğimiz mücadelenin artık sona erebileceği anlamına gelebilir. Kabul bize hayatımızın tamamen değiştiğini söyler. Değişime açık olmak ise iyileşmeye de açacak olandır bizi. Belki de kayıplarımızla dünyaya ve hayatımıza yeniden bakacağız. Yeni gözlerle. Belki de önceliklerimizin değişmesi gerektiğini fark edeceğiz.
Kabule sırtımızı dönersek düşüncelerimiz de bir o kadar katılaşıp kalır. Keşkeler bizi geçmiş bir zamana hapseder eğer bize gösterdiği yoldaki işaretlere dikkat edemezsek. “Keşke böyle olmasaydı” ya da “Keşke öyle yapmasaydım” gibi kalıplar kendimizi ve durumumuzu kabul etmemize engel olan noktalardır. Bir nevi sürekli patinaj yapar dururuz geçmişte. Halbuki riskin, hatanın ya da pişmanlığın olmadığı bir yaşam yok. Belki de seçim yapmanın sorumluluğunu reddetmemek için hatadan aldığımız paya da açık olabilmeli.
Ne pişmanlık ne de isyan
Derinden bir keşkedir insan
Mevlana
Keşkeler bundan sonra alacağım yeni ve farklı kararlara kapı açıyorsa yaşadıklarımın bana öğretmesine izin veriyorum demektir. Keşkelerimizi bir sütuna yazıyor olsak her keşke için yeni bir sütun açmalı zihnimizde. Bundan sonra neyi farklı yapabileceğimizin yanıtları ise hem şimdimize hem de geleceğimize yön verebilir. Keşkelerimi kabul edebildiğimde öncelikli olarak yanılabilir olduğumu teslim ederim. Bu teslimiyet insanı tevazuya davet eder. Tevazu insan olmanın olasılıklarını bize açar. İçinde bulunduğumuz olumlu ve olumsuz her durum için kendi payımızın sorumluluğunu alabilmek tevazu bahçesine girmektir. Oradan yola devam edebilirsek şimdi ve geleceğimizi genişletebiliriz.