Haydar AS – 31 Ağustos 2024
Son günlerde Süleymancılar cemaati lideri Alihan Kuriş’in Emniyet müdürleriyle görüştüğüne dair iddialar gündemde sıcaklığını koruyor.
Kimilerine göre FETÖ’den daha tehlikeli olduğu iddia edilen bu oluşum gerek ülkemizde gerekse yurt dışında varlığını sürdürmektedir.
Sistem aynı FETÖ yöntemi…
Dini istismar ederek Anadolu’nun dar gelirli, pırıl pırıl zeki çocuklarından bir insan kaynağı oluştur…
Sonra “dokunulmazlar” listesine girmek isteyen iş insanlarından kaynak elde et.
Bu çocukları, devletin en hassas noktalarında istihdam et…
Oluşturmuş olduğun paralel Yapı ile işine gelmediği zaman devlete ve millete parmak salla…
Benim anlamadığım halen FETÖ pisliğini safralarımızdan tam olarak atamadığımız bir dönemde benzer cemaatlerin benzer yöntemlerle varlığını sürdürmelerine nasıl göz yumuluyor.
Yıllar önce pek alışık olmadığımız Diyanet işlerinin cemaatler raporunda;
“Süleymancılarla ilgili olarak, onların, birtakım yabancı istihbarat örgütleriyle bağlantısı olduğu iddialarının ciddiye alınması ve yeni bir FETÖ ile karşılaşmamak için gerekli incelemelerin yapılması, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur” diyerek Süleymancıların FETÖ’den bir farkı olmadığını söyleyerek hükümeti uyarmasına rağmen…
Yine cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan’ın torunu olan Ak parti eski Milletvekili Süleyman Denizolgun’un “cemaatin yargı üzerinde rüşvet, tehdit gibi yöntemleri kullanarak güçlendiğini” itiraf etmesi neden görmezden geliniyor.
Rusya’nın bile, Alman istihbaratıyla ortak çalışıyorlar diye cemaat evlerini kapatması müritleri sınır dışı etmesi..
Kazakistan’ın bu tehlikeyi fark edip cemaatin 92 yurdunu kapatması gözümüzün önünde cereyan ederken ülkemizde bu ve benzer oluşumlara halen hoşgörüyle bakılması anlaşılır bir durum değil doğrusu.
FETÖ konusunda tehlikeyi sezip dikkat çekmek isteyenlere “buna kargalar bile güler” diyerek alaycı bir üslup sergileyenlerin sebep oldukları hasarın ülke olarak halen faturasını ödediğimiz bir dönemde durumdan ders çıkaramamamız çok acı değil mi sizce?
İddialar doğru olmasa bile “sütten dili yanan” misali “yoğurdu üfleyerek yemek”le ne kaybederiz ki…
Devletin savcısının cemaat lideri arkasındaki “el pençe emre amade” fotosunun bir mesaj içerdiğini anlayamıyorsanız diyecek sözüm yok sizlere.
Yine iddiaya göre, Emniyet müdürlerinin kaos oluşturma planlarının cemaat lideri ile paylaşılması görmezden mi gelinecek.
Diyelim ki, karşılarında dirayetli bir hükümet var ve paralel hareket etme şansları yok.
İyi de, yarın başka bir hükümetin en ufak bir sendelemesinde paralel yönetim sergilemeyeceklerinin garantisini kim vere bilir ki?
Bu konuda hükümete baskı yapması gereken muhalefetin “oy kaygısı” nedeniyle üç maymunu oynaması olayı daha da vahim hale getiriyor.
Millete küfreden Dilruba için ayaklanan muhalefetin böylesine önemli bir konuda sessizliğe bürünmesi anlaşılır bir durum değil maalesef.
Her şeyi bir tarafa bıraksak bile beni en çok üzen FETÖ ile birlikte yok olan bilgi birikimli başarılı bir nesli heba etmişken, bundan sonraki nesilleri bu yolda feda etmeyelim bari.
Devlet olarak, onların taktiğini uygulamak en pratik yol bence, bu başarılı çocukları cemaatlerin eline düşürmeden onları bir bir seçip en iyi şekilde yetiştirip vatana millete hizmet eden insanlar olmasını başaramaz mıyız ?
Yarın hemen bir imza ile cemaatlerin bütün yurtlarını kapatma kararını neden alamıyoruz mesela?
Konu çocukların barınma sorunu ise, bir yılda deprem konutlarını teslim eden irade bu çocuklara yurt yapamaz mı?
Devlet yurtlarında konforlu bir yaşam sürecek olan bu çocukların cemaatler çok mu umurunda olur sanıyorsunuz.
Mücadelenin en hası bu olmaz mı?
Gerekli insan kaynağından onları yoksun bırakmak büyümelerinin önünde en büyük engel olmaz mı sizce?
Bu kadar musibetten sonra halen bu konuda bir şey yapamıyorsak içinde bulunduğumuz “Türkiye Yüzyılı” hayal olabilir!