23 kez görüntülendi.
haydar as

Haydar AS – 01 Şubat 2025

 

Bir TV yayınında “kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması” suçundan yargılananların ifadelerinden anlıyoruz ki birbirlerini resmen satışa getirmişler.

Soruşturma açıldığı günden bu yana, sen kalk sözde gazetecilik çerçevesinde mağduriyet pompalayarak gazetecilik meslek ilkelerinden, ifade özgürlüğünden bahset.

Adliye önünde kalabalıkları toplayıp haksızlığa uğramış bir gazeteci profili çiz.

Sonrada kahramanlık peydahlamak istediğin bir olayda hakim karşısında “ben yapmadım o yaptı” “çünkü, ben suç olduğunu biliyordum” diye masum ayaklarına yatarak bütün suçu Genel Yayın Yönetmeni’nin üzerine at.

O zaman adama sormazlar mı, biz gazetecilik yapıyoruz, bize operasyon çekiyorlar diye neden tepinip durdunuz.

Tam bir “karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” olayı.

Şimdi biz buradan ne anlıyoruz.

Yapılan eylemin ilk günden suç olduğunu çok iyi biliyorlar ve bile bile bu suça iştirak etmişler.

Amaç, kamuoyu nezdinde “mağduruz, engelleniyoruz” ayağına, yargıyı ve yargı mensuplarını tartıştırmak.

Niyet halis olmayınca her tür entrika beklenir bu etki ajanlarından.

Biz bunların halis olmayan niyetlerini Sinan Ateş cinayetinde görmüştük hep beraber.

Cinayet sonrası aylarca masa üstünde hazırladıkları senaryolar ile suçu, belli bir kurum üstüne yıkmaya çalışma gayretleri hepimizin hafızasında yerini korumuyor mu?

Sonuç, dağ fare doğurdu…

Ortaya attıkları mesnetsiz iddiaları gerçekmiş gibi her akşam temcit pilavı gibi pişirip pişirip önümüze koyarken günün sonunda gerçeklerin ortaya çıkacağını hiç düşünmeden algı yapıp itibar suikasti yapmadı mı bu sözde gazeteciler.

Elinde bilgi veya belge olanlar mahkeme heyetine sunsun çağrılarına rağmen bir tek belge bile sunamayışlarını hep beraber görmedik mi?

Olayın seyrinin daha farklı olduğunu hepimiz görmedik mi?

Ama sorsan biz “dosya habercisiyiz, araştırmacı gazeteciyiz” diye kasılıp dururlar. Hani araştırmanız, hani dosya bilgileriniz desen hep beraber üç maymunu oynarlar.

İlginizi çekebilir!  Beyhude Geçmese Bu Ömür - Rabia Yavuz

Peki tüm bu olanlara rağmen “gereksiz adam”ın fonladığı “tetikçi, şarlatan, müptezel, provokatör, etki ajanı” gibi sıfatlara haiz olan bu tiplerde hiç yüz kızarması, pişmanlık gibi insani bir davranış hali gördünüz mü?

Göremezsiniz elbette, bu tipler gazetecilik adı altında etki ajanlığı görevlerini ifa ediyorlar çünkü.

Sorsanız, muhalif sesler bir bir kısılmaya çalışılıyor diye ifade özgürlüğü yok sayılıyor, muhalif sesleri susturamazsınız diye tepinip dururlar.

Sıkıştıklarında ilk sarıldıkları argümanları ifade özgürlüğü,

İyi de kime göre, neye göre ifade özgürlüğü nerede başlar nerede biter bunun sınırları yok mu yani?

Oysa onlarca belki yüzlerce, ezelden ebede muhalif olarak gördüğümüz o kadar çok kalem var ki.

Hem de yazarken eleştirinin en okkalısını insafsızca yapmalarına rağmen, onlarla ilgili bir engellenme, bir gözaltı, bir tutuklamaya hiç şahit oldunuz mu?

Hatta, düşünce dünyama ters düşmelerine rağmen bu kişileri zevkle okuyan biri olarak söylüyorum bunları.

Neden, çünkü sadece işlerini yapıyorlar, hakaret etmiyorlar, iftira atmıyorlar, birilerinin adamı olarak yazmıyorlar.

Bu satırları yazarken, okunması yasaklanan bir yemin metnini uyarılara rağmen okuyan teğmenlerden bir kısmının ihraç haberi geldi.

TSK Disiplin Kurulu’nun vermiş olduğu kararı tartışacak değilim. Fakat malum TV kanalları son dakika olarak verdikleri haberde yine olayı başka yöne çekme gayretlerine girdiler.

Hemen hepsi ağız birliği yapmışçasına “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen teğmenler ordudan ihraç edildiler diyerek kendilerine yakışan haberciliği yapıyorlardı!

Oysa teğmenlerin bu soruşturmasında “Mustafa Kemalin askerleriyiz” sözünden dolayı bir yargılama yapılmadığını çok iyi bilmelerine rağmen ısrarla yargılama bu bağlamda yapıldı diye kamuoyunu etkilemeye çalışıyorlar ve aynı tipler biz gazeteciyiz, bize gazeteci muamelesi yapılsın diyorlar.

Batsın sizin gazeteciliğiniz!

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.