
Ceyhun BOZKURT – 01 Mart 2025
Öcalan, İmralı’ya giden DEM heyeti aracılığıyla yaptığı yazılı açıklamayla PKK terör örgütünü bütün unsurlarıyla feshettiğini ve örgütün toplanıp bu kararı uygulamaya almasını istedi.
Abdullah Öcalan, örgüt içerisinde ve siyasi kanatta kendisinden ‘Önder’ olarak bahsedilen bir şahıstır. Örgütün kurucusu, kült ve tartışılmaz liderdir.
Örgütün dağılmasından memnun olmayacak tarafların hareket tarzları mümkün olan en yüksek seviyede kısıtlanmıştır. Bundan sonra terör faaliyetlerine devam etmeye çalışacak grup ve kişiler bizzat örgütün lideri ve örgütten ayrılan çeşitli seviyedekiler tarafından ihanet ile suçlanacaklar, emperyalistlere, siyonistlere, bölgede çıkarları olan odak ve çevrelere hizmet etmekle suçlanacaklar, taban bulamayacaklardır.
Abdullah Öcalan, açıklamasının bir bölümünde; “Kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nın anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır” diyerek gayet net bir tutuma almıştır. Bu açıklamadan anlaşılması gereken; silahlı mücadelenin artık bittiğidir. Örgütün devamının lüzumu kalmamıştır, örgüt her yönüyle çağdışı kalmıştır, ölmüştür. Dolayısıyla, “devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” diyerek açık ve kararlı bir tutum sergilemiştir.
Öcalan açıklamasında ayrıca;
“Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür” diyerek Türkiye’de mevcut olan hukuk içerisinde ifade hürriyeti ve demokratik temsiliyet ile var olan eksiklikler giderilebilir diyerek siyasal alanın mevcut olduğunu gösteriyor. Ayrıca; “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” diyerek bir önceki yazımızda aktardığımız gibi ayrılıkçı bir siyasal mücadeleyi de tasvip etmediğini bunun çok açık bir savruluş olduğunu üzerine basarak ifade etmiştir.
Türkiye’de bazı çevreler Suriye’de PYD/YPG’nin ne yapacağını sorguluyor. PYD lideri Salih Müslim, El Arabiya gazetesine yaptığı açıklamada; “Abdullah Öcalan’ın açıklamalarına katılıyoruz. Siyasi bir grup olarak faaliyet göstermemize izin verilirse silah bırakacağız” diyor.
SURİYE’DE TERÖRÜN ÇÖZÜMÜ
Yeni Suriye yönetiminin açıklama ve taahhütlerinden anladığımız kadarıyla hazırlanacak olan yeni Suriye anayasasında, ülke bütünlüğünü tehdit eden ve ayrışmaya giden politikalar izlenmediği takdirde PYD’nin siyasi parti/grup olarak faaliyet yürütmelerinde bir sakınca olmayacağı belirtilmişti. Suriye’de bu konuda sadece Kürtler değil, Türkler, Süryaniler, Dürziler de Araplar ile aynı eşit haklara sahip fikir ve inanç özgürlüğü içerisinde, hukukun üstünlüğü korumasında, demokratik ortamda, ancak üniter yapıda ve toprak bütünlüğünü koruyan yeni Suriye’yi hep birlikte inşa edecekler, kültürel haklarına da sahip çıkacaklardır.
Suriye özelinde konuşulan ve sorulan bir diğer husus PYD’nin silahlı kanadı olan YPG terör örgütünün silah bırakması konusudur. Bu konuda Suriyeli olmayan YPG’li unsurlar ülkeyi terk edeceklerdir. Suriyeli olanlardan Suriye ordusuna katılmak isteyenler ordunun şartlarına uyarak ordunun görevlendireceği yerde ve birlikte görev yapmayı kabul etmiş sayılacaklardır. Suriye ordusuna katılmak istemeyenler sosyal hayata karışıp sivil hayatta mesleklerine devam edip hayatlarına yön vereceklerdir. Bunu haricinde bir çözüm olamaz.
KONJONKTÜRÜN ÖNEMİ
Diğer taraftan ABD’de yapılan seçimlerden sonra iş başına gelen Trump yönetimi dünyada söz sahibi olan ülkeler içinde neredeyse laf çarpmadığı üç beş ülkeden biri de Türkiye’dir. Aksine Trump Türkiye hakkında olumlu bir söylemde bile bulunmuştur. Öngörülmez bir lider olarak tanınan Trump ile ilgili olarak Türkiye gayet ölçülü bir siyaset takip etmektedir. Dünyada bugün karşı karşıya bulunduğumuz konjonktür ülkemiz lehine görünmektedir.
Bu konjonktürü şöyle sıralayabiliriz;
1-Yeni Amerikan yönetiminin Avrupa ile arası siyasi, askeri ve ekonomik alanda açılmıştır.
2-ABD, Ukrayna-Rusya savaşında makas değiştirip Avrupa ile farklı bir kulvarda ilerlemektedir. Bu yeni durum karşısında Avrupa Rusya karşısında Amerika tarafından yalnız bırakıldığı hissine kapılmıştır.
– Avrupa’nın kendini yalnız hissetmesi ve Amerika’ya olan tam güvenin zaafiyete uğraması Avrupa’yı Türkiye ile ilişkilerinde yakınlaşmaya itecektir. Bu da stratejik olarak Türkiye’nin siyasi ve ekonomik olarak önünün daha fazla açılmasına neden olacaktır.
3-Türkiye, Ukrayna-Rusya savaşının başladığı tarihten bugüne çizgisi tutarlıdır. Barışı desteklemektedir. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunurken Rusya’nın endişelerinin ve haklı isteklerini dikkate alınmasını savunmuştur. Her iki ülke ile ilişkisini devam ettirebilmiştir. Dolayısıyla her iki ülkeye de açık ve net bir duruş sergilediği için bu ülkelerin güvenini kazanmıştır.
4-Türkiye, Ortadoğu’da son dönemde kazanan ülke olmuştur.
– Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesi ve yeni yönetimin işbaşına gelmesi sonrası, Suriye’de İran’ın etkisi kalmamış, Rusya’nın etkisi azalmıştır.
– Suriye’de ikili-üçlü-çoklu oyun kuran, ABD’den yüz bulamazsa Rusya, Rusya’dan bulamazsa, eski Suriye Rejimi, o da olmazsa İran kartını oynayan PKK ve uzantıları sadece ABD seçeneğine bağımlı kalmak gerçeği ile baş başa kalmış, ABD yönetiminin değişmesi ile birlikte ABD’nin öncelikleri de değişmeye başlamış, örgütün finans kaynakları da kurumaya başlayınca örgütte panik artmış bu durum Türkiye’nin elini tamamen güçlendirmiştir. Türkiye, Suriye’de sadece kendisine bağlı SMO ile birlikte değil Yeni Suriye rejimi ile de senkronize hareket etmektedir. Bu gelişme Suriye’deki konjonktürü tamamen Türkiye lehine değiştirmiştir.
– Irak’ta Pençe operasyonları ile askeri üstünlük tamamen Türkiye’nin eline geçmiş, örgüt hareket edemez hale gelmiştir. Merkezi Irak yönetiminin ve Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetiminin Türkiye ile eşgüdüm halinde hareket etmesi, Bağdat’ın ve Iraklı Şii liderlerin, İran’ın Irak içişlerine karışmasından duydukları nefret nedeniyle Irak’ta İran etkisi azalmış, Irak’ın “Kalkınma Yolu Projesi”ni Türkiye, BAE ve Katar ile birlikte geliştirmesi, Kuzey Irak’tan terörün kökünün tamamen kazınması anlayışını beraberinde getirmiştir. Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının tekrar çalışır hale getirilmesi ile ticaret daha da yüksek seviyelere çıkacaktır. Irak’taki bu gelişmeler de konjonktürün Türkiye lehine gelişmesine neden olmuştur.
– Lübnan’da Hizbullah’ın, dolayısıyla İran’ın güç kaybetmesi, İsrail’in Lübnan’a yönelik askeri harekâtları, Lübnan hükümetinin ve halkının Türkiye’ye daha fazla güvenmesine ve yakınlaşmasına neden olmuştur.
Bütün bu gelişmeler çerçevesinde bölgemizde oluşan konjonktür ülkemize hiç olmadığı kadar yüksek bir moral motivasyona ve itibara yol açmıştır.
PKK terörü bazı çevrelerce suni teneffüsle devam ettirilmeye çalışılsa da bundan sonra artık Türkiye’nin gündeminde asgari seviyede DHKP/C kadar gündemde yer alabilecektir.