Ceyhun BOZKURT – 03 Kasım 2023

Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail arasındaki ilişkilerin stratejik boyutta olmasına ve bunun altyapısına bir nebze bir önceki yazımda girmiştik.

Biraz açmakta fayda var.

Amerika Birleşik Devletleri kuruluşu sonrası 1800’lere gelindiğinde bu ülkedeki Yahudi nüfusu, Portekiz ve İspanya’dan gelenler ağırlıklı olmak üzere yaklaşık 3 bin civarındaydı. Daha sonra adım adım sayı artmaya başlar. Almanya’nın aksine ABD’deki Yahudiler ilk aşamada çok zengin değildirler. O sırada Almanya’da en zengin ailelerin az sayıdaki ferdi, üniversitelerde okuyup Alman toplumu içinde etkili yerlere gelmeye başlamışlardır. ABD’de ise esnaf ve köle gibi çalışan kişilerden oluşmaktaydılar. (Jasques Attali, “Yahudiler, Dünya ve Para”, Kırmızı Kedi Yayınları, Beşinci Basım, Nisan 2019, İstanbul, s. 337)

1840’lardan itibaren gelecekte isimleri Amerikan sermayesine ve kapitalizme damga vuracak isimler bu ülkenin topraklarına ayak basmaya başlar. Bunların isimlerini Attali şu şekilde sıralamıştır: Marcus Goldman, Simon Guggenheim, Abraham Kuhn, Alexandre ve Simon Lazard, Lehman kardeşler, Levinsohn, Salomon Loeb, Macy, Sachs, Jacob Schiff, Schoenberg, Sears, Jo Seligman, Warburg, Werheim…

Bunların büyük çoğunluğu Almanya kökenlidir ve Warburglar dışında büyük Yahudi ailelere mensup değildirler. Çoğu işe küçük esnaf olarak başlar. Sonra İngiliz sermayesinin de güçlendiği Amerikan bankacılık sisteminde yer almaya başlar ve Amerikan finansının önemli bir bölümünü yönetmeye başlarlar. Sadece bankacılık değil altın, pamuk vs. gibi sektörlerde de etkili olurlar. Öbür yandan da sinagoglar açar, burada oluşan cemaatlerini desteklerler. Gelirlerinin onda birini okulların, hastanelerin, haham okullarının açılması gibi Yahudi faaliyetlerine yatırırlar.

Attali’nin aktardığına göre, kendi aralarında evlilik geleneğine bağlıdırlar. Jo Seligman kuzeniyle, üç Seligman erkek kardeş üç Levi kız kardeşle, Mayer Gugenheim baldızıyla, Levinsohn yeğeniyle, Lehmanlar Lehmanlar ile, Schiffler, Loebler ve Warburglar ile, Warburglar Seligmanlar ile evlenmiştir. Atalarından gelen geleneğe uygun olarak birçok dul kadın, ölen kocalarının küçük erkek kardeşiyle evlenir. Ortakların çocukları da birbirleriyle evlenmiştir. İki oğul Sachs, iki kız Goldman ile evlenir ve Goldman-Sachs bu şekilde başlar. Sachs’ın bir kızı Strauss’unbir oğluyla evlenerek Macy’s’in temelini oluştururlar. İki bacanak, Leopold Cahn ve Semon Bache, Wall Street’in ilk borsa acentesi olacak olan J. S. Bache&Co’yu kurarlar. İlk mağaza zincirlerinden Hallgarten’ın en önemli dört kurucusu da bacanaklar ve damatlardan oluşmaktadır. (Attali, age., s. 346-347)

1873’teki mali krizde bir taraftan antisemit söylemlerin hedefi haline gelirken, diğer yandan sanayii dünyasının kalbinin ABD’ye yönelmesinden çok ciddi faydalanmışlar ve güçlerini artırmışlardır.

İlginizi çekebilir!  Deprem Ömür Boyu

MEDYA VE SİNEMADA ATILIM YAPTILAR

Amerikan medyasında da artık varlık gösterirler. Örneğin 1868 yılında Almanya göçmeni Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Cincinati’de doğan, 11 yaşında Knoxville Chronicle’da, daha sonra Chattanooga Times’ta matbaa işçisi olarak çalışan Adolph Simon Ochs, 1896 yılında  9 bin saat mütevazi ve iflas sürecindeki bir gazeteyi sadece 250 dolara satın alır. Bu gazetenin adı The New York Times’tır. Gazetenin tirajı 1925 yılında 780 bine yükselir. Yine başka yayın organları da Yahudi cemaatinin önde gelen isimlerince kurulur veya satın alınır. Artık medyada da varlardır. Bu etki günümüze kadar artarak sürdü.

Yine 1900’lü yıllarla beraber Amerikan sinemasının merkezi Hollywood’da da başta Warner kardeşler olmak üzere etkili olmuşlar, Avrupa ve Rusya’dan göçlerle bilim dünyasında da ağırlık kazanmışlardır.

Bu süreçte Siyonizm hareketi yavaş yavaş ortaya çıkıp sesini duyurmaya başlasa da ABD’deki Yahudi sermayesinin çok fazla ilgisini çekmez. Onlar örneğin bankacılık sektöründeki Yahudi-WASP (White Anglo Sakson Proteston) mücadelesi gibi bulundukları sektörlerde güç mücadelesi içindedirler.

İLK PLAN ARJANTİN VEYA KIBRIS’TI

Siyonizm ideolojisinin kurucu ismi Theodor Herzl ilk kongreyi Basel’de topladıktan sonra Filistin coğrafyasında toprak satın almak ve Filistin’de tarıma yönelmeleri için gerekli sermayeyi sağlamak amacıyla bir Yahudi şirketi kurmayı önerir. (Not: aslında Herzl’in ilk başta devlet kurmak için önerdiği yerler arasında Arjantin, Kıbrıs ve hatta Uganda vardır.) ABD’deki Yahudi sermayesi ilgilenmez bile. Siyonizme soğuk yaklaşırlar. Avrupa’da da farklı tepkiler yoktur. Edmond James de Rothschild bile “dostlar alışverişte görsün” misali destek vermiştir.

Bu arada Herzl defalarca İstanbul’a, yani Payitahta başvuruda bulunmuş, hepsinde red yanıtı almıştır. Hatta bir keresinde II. Abdülhamid’e “Yahudileri Filistin’e değil Kıbrıs’a yerleştirme” önerisini sunmuştur. Padişah Abdülhamid bu teklifi de yanıtsız bırakır.

Bölgeyle ilgilenen sadece İngiltere’dir. Bunun nedeni de Yahudilerin bir devlet kurması değil, Büyük Britanya’nın sömürgesi Hindistan’la iletişim ağlarının korunması ve Süveyş Kanalı’nın denetlenmesidir.

KADERİ PETROL DEĞİŞTİRDİ

Ancak bölgenin kaderini değiştiren bir şey olur. Yıllar sonra Ortadoğu olarak anılacak coğrafyanın, kara altın, yani petrol zengini olduğu anlaşılır. Filistin’in kaderini değiştiren de bu olur. Artık herkesin gözü Ortadoğu’ya çevrilmiştir.

Bütün bu çabalara rağmen Filistin’e giden Yahudi sayısı çok azdı. Örneğin Rusya’daki yeni pogromlardan (Pogrom: Rusya’daki Yahudilere yönelik şiddet ve katliam hareketleri) sonra deniz üzerinden ilk Rus Yahudisi göçmenlerin sayısı 5 bin kadardır. Aralarında Ben Gurion’da vardır. Aynı sıralarda ABD’ye göç eden Yahudi sayısı ise yaklaşık 500 bindir.

İlginizi çekebilir!  Batı’da anti-siyonizm dalgası tsunamiye dönüşüyor

Birinci Dünya Savaşı sonrası dengeler, ekonomik krizler Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’daki Yahudileri de etkilemiş, sıkıntılarla beraber etkilerini artırma çabasına girmişlerdir.

SOĞUK SAVAŞ DENGESİ

Tabii ki bu dönemde dünya sahnesine Amerika Birleşik Devletleri politik, ekonomik ve askeri bir güç olarak çıkmıştır. Her ne kadar halen İngiltere’nin borusu ötse de bu ülke Birinci Dünya Savaşı’ndan yorgun çıkmıştır. Yorgunluğu, Avrupa’nın sürüklendiği ikinci büyük savaşla daha da artacak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yerini ABD’ye bırakacaktır. Batı dünyasının lideri ABD olurken doğuda da Sovyetler Birliği büyük bir güç olmuştur. Artık Soğuk Savaş başlamıştır.

Bu geçen sürede Balfour Deklerasyonu, Yahudi göçü, keşfedilen petrol kaynakları, Osmanlı’nın parçalanması, Kudüs’ün İngilizlerce işgali vs. nedenlerden dolayı artık gözlerin çevrildiği ana coğrafya Filistin’in de olduğu Ortadoğu’dur. Batı tavrını Yahudilerden yana koymuş, ancak özellikle Soğuk Savaş döneminde Arapları kaybetmemek için bir denge kurmaya çalışmıştır.

Ayrıca çeşitli dönemlerde çatışmalar yaşanmıştır. Örneğin Kudüs’ü işgal eden ve Fransızları ekarte eden İngilizler Filistin coğrafyasının yönetimini devralırken, Siyonist Yahudiler süreç içinde kurdukları terör örgütleriyle İngiliz yönetimine ve Filistinli Araplara yönelik çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirmiştir. İrgun, Haganah bu terör örgütlerinin başında gelmektedir.

14 Mayıs 1948’de ilan edilen İsrail’i ilk tanıyan ülke ABD olmasına rağmen Sovyetlerle mücadelesi nedeniyle dönem dönem İsrail’le karşı karşıya gelmesine rağmen, perde arkasında hep bu ülkenin yanında durmuştur.

Bunda Amerikan sisteminin içindeki Yahudi gücünün etkisi büyüktür. Birinci bölümde ve önceki satırlarda aktardığımız propaganda gücünün etkisiyle artık İsrail’in işgal ve saldırgan politikalarını eleştirmek, adeta suç haline getirilmiş, eleştirenler ve İsrail’e direnenler Nazilerle eş değer tutulmuş, antisemitizm suçlamalarına maruz bırakılmıştır. ABD dahil Batı dünyasında bütün mekanizmalar adeta İsrail için çalıştırılır olmuştur.

Filistinli ve diğer bölge Arapların haklı mücadelesi bu yüzden adeta yel değirmenlerine karşı mücadeleye dönmüştür. 1973 yılındaki Yom Kippur Savaşında İsrail’in uğratıldığı bozgun haricinde 2006 Lübnan Savaşı’na kadar İsrail hep avantajlı halde olmuştur.

Soğuk Savaş dengesinin yerini ABD’nin rakibini ekarte etmesi sonucu bıraktığı tek güç sürecinde ise ABD ve İsrail artık kopmayan bir bağla bağlanmıştır. Bütün stratejiler bu ikilinin Emperyalist-Siyonist planları ve köktendinci akımların hedefleriyle belirlenir olmuştu.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.