Ceyhun BOZKURT – 02 Kasım 2023
İnsanlık 7 Ekim’den bu yana akıl tutulmasıyla karşı karşıya durumda. Gördükleri, duydukları, okudukları karşısında büyük bir şaşkınlık yaşayan insan sayısı yüz milyonlarca, hatta milyarlarca desek yanılmayız.
Küçücük bir yerleşim yerinde kapana kıstırılmış bebek, çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı vs. siviller insanlıktan çıkmış bir caniler, yaratıklar ordusu tarafından yok edilmeye çalışılıyor.
Bu caniler ne Müslüman’ı, ne Hristiyan’ı, ne de Yahudi’yi ne de hangi inanç grubundan olursa olsun hiçbir insanı dinlemiyor.
İnsanlığa ait bütün değerleri ayaklar altına alarak Gazze’deki sivillere saldıran bu soykırımcı katiller, Hamas’ı değil, açıkça insanlığı hedef alıyor.
Arkasına Washington, Londra, Berlin, Paris’i, Tokyo’yu da alan bu caniler ordusu, Gazze’de taş üstünde taş gövde üstünde baş bırakmama adına hareket ediyor.
İsrail’i yöneten bir avuç fanatiğin de talimatlarını alan bu caniler, savaş zamanlarında sivillerin korunması amacıyla hazırlanan Cenevre Sözleşmelerini de dinlemiyorlar. Savaş suçlarının birini bırakıp diğerini işliyorlar.
Yine BM Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 tarihli ve 260 A(III) sayılı kararıyla kabul edilmiş ve imzaya ve onaya veya katılmaya sunulmuş, 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiş “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”nin 2’nci maddesinde “Soykırım oluşturan eylemler” başlığı altında tanımı yapılan “soykırım suçları” 7 Ekim’den bu yana Gazze’de İsrail ordusu tarafından uygulanmakta. Madde şu şekilde:
“Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;”
Sözleşmenin 3’üncü maddesi de, soykırımı yapanın yanı sıra kışkırtıcıları, işbirlikçileri, destekçileri cezalandırmayı esas alıyor. Yani ABD ve AB de bu sözleşmeye aykırı hareket ediyor.
Açıkça bu katliamları yapıyor ve savunuyorlar.
Saldırganlıklarına da dini referanslar vererek saldırılarını sürdüreceklerini söylüyorlar.
Peki bu saldırgan politikanın perde arkasında ne var?
İsrail’in bu saldırganlığının, ABD’nin siyasi ve askeri desteğinin neden(ler)i ne?
Birkaç bölümden oluşan dosyamızda bu soruların yanıtlarını ve karşımızdaki caniliğin stratejik, askeri, ekonomik, teo-politik yönlerini ele almakta fayda var.
ABD VE İSRAİL’İN DEĞİŞMEZ MÜTTEFİKLİĞİ
Bütün bu başlıkları değerlendirmeye kalksak, temel olarak Siyonizm’in ortaya çıkışına, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne, Kudüs’ün işgaline vs. kadar gideriz. Hatta İngiliz işgal yönetiminde yaşananlar, İkinci Dünya Savaşı ve soykırım gibi konuları da açarız. Çünkü Filistin coğrafyasının adım adım işgali, aynı zamanda Batı emperyalizminin İsrail’in kuruluşunu ve güçlenişini desteklemesiyle paralel işlemişti. Bu da Batı emperyalizminin Ortadoğu politikalarında İsrail’in varlığı olmazsa olmaz koşuldu. Bunu zaten dönemin ABD Başkan Yardımcısı olan şimdiki ABD Başkanı Biden 2013 yılında şu şekilde ifade etmişti: “Eğer bir İsrail olmasaydı çıkarlarımızın korunabildiğinden emin olmak için bir tane (İsrail) icat etmek zorunda kalabilirdik.”
Biden buna benzer bir ifadeyi İsrail Ordusu’nun soykırım saldırıları başlamasının ardından Tel Aviv’e yaptığı ziyarette tekrarladı: “Eğer İsrail olmasaydı, mevcut olmasaydı onu icat etmemiz gerekirdi.”
Yapılan İsrail’in Batı için vazgeçilmez ve tek müttefik olduğunun onlarca itirafından biriydi. Bunda, 19. yüzyılla birlikte başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinde Siyonist Yahudi sermayesinin ve dini gruplarının etkisinin artmasını gösterebiliriz.
SİYONİST YAHUDİLER VE EVANGELİST HRİSTİYAN SİYONİSTLER
İnsanlar, Siyonizmi ve Siyonistleri eleştirmekten korkuyorlar kimi işimden olurum, kimi maddi durumum bozulur, kimi ise Hamas’ı destekleyen biri olarak ilan edip ipimi çekerler diye düşünüyor, kimi gerici-yobaz ilan edilirim, kimi Atatürk karşıtı, laiklik karşıtı ilan ederler, çevremden ve mahalleden dışlanırım korkusu yaşıyor. Dünyada da böyle. Bu nasıl bir dünya? Güçlünün hukuku hukukun güçlüğü olmuş. İnanç, fikir ve düşünce özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı özgürlüğü gibi kavramlar ve olgular tamamen emperyalist-siyonist-paganistlere göre anlamlandırılıyor. Bir tarafta Rusya saldırgan ve işgalci ilan edilirken diğer tarafta İsrail işgalci değil, masum ve mazlum öyle mi? PKK’nın Suriye kolunda faaliyet gösteren teröristleri seküler özgürlük savaşçısı yapan Amerika bir başka yerde ülkesi işgal edilen insanların direnişini terörizm olarak niteliyor.
ABD bunu nasıl yapıyor?
Elbette medya gücü ve karşılıksız para basma özgürlüğü ile. Medeni (!) Avrupa’da kuzu kuzu peşine takılıyor. Çünkü kurucu babaların ülkesi ABD, 2’nci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Bretton Woods anlaşması ile Amerikan dolarını uluslararası ticarette geçer akçe ilan ettikten sonra hepsinin ayaklarına prangayı taktı. İsrail ile Mısır-Suriye-Irak arasında 1973 yılının Ekim ayında yaşanan Yom Kippur savaşında patlak veren petrol krizinden sonra da petrol üreticisi ülkeleri korkutup petrolün dünyaya satışını dolar karşılığı olmasını sağladı ve altın karşılığı dolar basmayı terk edip sınırsız para basmaya kavuştular. (Petro-Dolar döngüsü) Bütün dünya ticaretinin dolar üzerinden yürümesi sayesinde dünya ticaretini kontrol eder hale geldiler ve istedikleri ülkeye yaptırım uygulayabildiler.
Bir diğer husus da dünyadaki terör örgütlerinin arkasında ve dünyadaki askeri darbelerin arkasında hep Amerika’nın bulunmasıdır. Bunu neden söylüyorum? Senelerce Lübnan’daki Bekaa Vadisindeki terör örgütü kamplarından söz edildi. Bu kampta eğitilen örgütlerin neredeyse tamamı Marksist-Leninist silahlı mücadeleyi benimsemiş görünüşte Sovyet çizgisine yakın örgütler. Peki ABD bunları istese vuramaz mıydı? Yani Beka Vadisini başlarına yıkamaz mıydı? Elbette yıkardı fakat ipin ucu zaten ABD’nin elinde ve kendi çizdiği rotadan çıkan ülkelere derhal terör ihraç edebiliyordu. Dikkat edin örgütü dağılan örgüt liderleri Sovyet Bloğu bir ülkeye geçmedi hemen hepsi bir Avrupa ülkesine yerleşti ve o ülkenin istihbaratının korumasına alındı tabi CIA’nın talimatıyla. Elbette Amerikan siyasetini de kontrol eden güçler bulunmaktadır ki bunlardan yukarıda bahsettik.
Türkiye’de birkaç hareket hariç ne kadar sol örgüt varsa ipinin ucu ABD, Almanya, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin istihbaratına çıktığını söylemek zor değil. O istihbarat servislerinin ipi de CIA’ya yani ABD’ye çıkar. Fakat son tahlilde hepsi paganist-siyonist-evangelist ve emperyalist üst yapının kontrolündedir.
1620 yılında İngiltere’den Amerika’ya Mayflower gemisi ile giden kadınlı erkekli 102 kişiden oluşan Püriten ailelerden ileriki yıllarda yani ABD kurulduktan sonra 27 ABD Başkanı çıkmıştır. ABD’nin kurucu babalarının önemli bir kısmı da masondur. Özellikle ilk başkanlar ve Washington’u inşa ederlerken yaptıkları binaların hemen tamamında masonik işaretlere rastlanır. Bunu şunun için söylüyorum: bugün Amerika’nın ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel hayatına evangelist Siyonistlerin desteği ile hakim olan Yahudi Siyonistlerdir. Evangelist Siyonistler de (yani Hristiyan Siyonistler) Tanrının kıyameti zorlamasına inandıkları için Siyonist Yahudilere destek vermektedirler.
YAHUDİ GRUPLAR
Burada bir virgül koyup, uzun bir parantez açalım: Yahudilerin tamamı bu Siyonist Yahudilere destek olmuyorlar. Tam tersine Siyonist Yahudileri yoğun bir şekilde eleştiriyorlar ancak engel olmuyor veya olamıyorlar.
Yahudilerde inanç/itikat temelinde 4 farklı grup var. Bunlar;
1) Ortadoks Yahudiler
2) Reformist Yahudiler
3) Konservativ (Muhafazakar) Yahudiler
4) Laik Yahudiler
Bunlardan Ortodoks Yahudiler; İsrail’in teokratik bir devlet olmadığını söylerler ve İsrail’e gitmeyi reddederler. İsrail’e gitmek için Mesih’in gelmesi ve Kudüs’te iki endaze yürümesi gerektiğini söylerler.
Reformist Yahudiler ise; dinde modernleşmeden yanadırlar daha önceleri bunlar Muhafazakar Yahudilerle birlikteydiler.
Muhafazakar Yahudiler; Neoconları etkileme gücüne sahipler.
Laik Yahudiler; İsrail’in bir çok politikasına karşılar.
Görüldüğü üzere İsrail’de ve dünya Yahudileri içinde Siyonistlerin politikalarına karşıt Yahudiler-Museviler bulunmaktadır. Ancak Siyonizmi bir rehber edinenlerin etki gücü, diğer hepsinden daha fazladır.
Buraya bir not düşerek bu parantezi ve yazımızın ilk bölümünü kapatalım: İnsanlığın bugün ve gelecekte bu fanatik yapılanmaya karşı, Yahudilerin-Musevilerin içindeki aklı selim olan diğer gruplarla temasa geçmesi elzem. Ancak bunu yaptığınızda “Bakın Yahudilerle temasa geçiliyor” demeyecek bir muhalefete de sahip olmanız gerektiğini not olarak düşmek gerekiyor.