Adem KILIÇ – 28 Ekim 2024
Haftasonu İsrail’in İran’ın kritik askeri tesislerine yönelik saldırıları, iki ülke arasında daha önce benzeri görülmemiş bir “doğrudan saldırı” olarak tanımlandı ve iki bölgesel rakip arasındaki “misillime döngüsü”, daha önce görülmemiş bir noktaya ulaştı.
Bu döngünün devam etmesi halinde, çatışmalar şüphesiz İsrail ve İran’la sınırlı kalmayacak ve eninde sonunda, diğer bölgesel aktörleri ve hatta küresel güçleri de içine alacak daha geniş çaplı bir çatışmaya dönüşecek.
İran’ın onyıllardır başlıca askeri stratejisi; asimetrik savaş olarak kurgulandı ve ülke, düşmanlarıyla doğrudan çatışmaya girmeden hedeflerine ulaşmak için vekil güçlerden yararlandı.
Bu dolaylı yaklaşım Tahran’ın; Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’deki konjonktürü de etkilemesine imkan tanırken, diğer yandan da İsrail ile tam ölçekli bir çatışmadan kaçınmasını sağladı.
İran hükümeti ve özellikle de Devrim Muhafızları, doğrudan misilleme yapmadan İsrail ve müttefiklerine karşı koymak için Lübnan’da Hizbullah’a, Irak’ta çeşitli yerel gruplara ve Yemen’de Husilere destek verdi.
Bu strateji, bir bakıma başarılı da oldu ve İran’ın topyekün bir savaş riskine girmeden nüfuzunu genişletmesine olanak tanıdı.
Ancak yaşanan son gelişmeler, İran’ın bu stratejisinin artık etkisini kaybettiği gösteriyor.
Nisan ayında İsrail’in İran’ın Şam’daki konsolosluğuna hava saldırısı düzenlemesi, ardından Tahran’da Hamas lideri Haniye’ye suikast düzenlemesi ve son olarak da Hizbullah’ı lideri Nasrallah’ı Lübnan’da öldürmesinin ardından, İran caydırcılığını büyük ölçüde kaybetti ve bu gelişmeler, İran’ın stratejisini dramatik bir şekilde değiştirmesine neden oldu.
Nitekim İran bu gelişmelere karşılık olarak, daha önce yapmadığı bir şeyi yaptı ve İsrail’e füze ve insansız hava araçlarıyla doğrudan bir saldırı gerçekleştirdi.
Bu hamle, İran’ın onyıllardır savaşmak için vekiller kullanma stratejisinden önemli bir sapmaya işaret ediyordu. İsrail’e yüzlerce füze ve insansız hava aracının fırlatılması İran’ın daha büyük riskler almayı göze aldığını gösterdi.
Gelinen noktada bu karşılıklı “saldırı döngüsünün” tehlikeli öngörülemezliği, herhangi bir yanlış hesaplamanın her iki tarafın da kontrol edemeyeceği tam ölçekli bir savaşa giden yolun taşlarını döşemeye devam ediyor.
İsrail’in haftasonu İran topraklarına yönelik doğrudan saldırısı, İsrail’in İran’ın askeri kapasitesini zayıflatma niyetini ortaya koyarken, ABD’nin acizliğini de bir kez daha ortaya koydu.
ABD ve Avrupalı güçler, İran’ın nasıl bir karşılık vereceğini yakından takip etmek zorunda ve herhangi bir misilleme eylemi artık, ABD’yi de içerisine çekecek bir savaşı kaçınılmaz hale getirecek.
Zira ABD, İsrail’in İran’a son misillemesi öncesi İsrail’de konuşlandırdığı THAAD Hava savunma sistemleri ile birlikte en az 100 Amerikan askerini de İsrail topraklarına konuşlandırdı ve İran tarafından yapılacak bir saldırıda ABD askerleri de hedef olacak.
İran’ın gelecek olan tepkisi artık sadece İsrail tarafından değil, aynı zamanda daha geniş uluslararası toplum tarafından da yakından izlenecek.
Bundan sonra yaşanacak olasılıklardan ilki; İran’ın İsrail’in misillemesini küçümsemesi ve durumu daha da tırmandırmak yerine önemsizmiş gibi davranmayı tercih etmesidir.
İkincisi ise; eğer İran sert bir karşılık vermeyi seçerse, Ortadoğu’yu daha büyük ve yıkıcı bir çatışmanın içine çekebilir, zincirleme bir reaksiyonu tetikleyebilir ve asimetrik savaş stratejisine geri dönerek “Direniş Ekseni” olarak adlandırılan gruplar da dahil olmak üzere bölgedeki tüm vekillerini İsrail’e “kontrollü bir misilleme” yapmak üzere harekete geçirebilir.
Böyle bir senaryoda İran, misillemenin ne zaman yapılacağı ya da yapılıp yapılmayacağı konusunda belirsizlik süreci başlatacak ve İsrail’i sürekli olarak yüksek alarm durumunda kalmaya zorlayarak psikolojik hakimiyeti ele almaya çalışacaktır.
Fakat bir ülke, askeri eylemleri ne kadar dikkatli planlanmış olursa olsun, savaşın doğasında var olan öngörülemezlik, olayların hızla kontrolden çıkabileceği anlamına gelir.
ABD’de gelecek hafta gerçekleşecek seçimlerden önce hiçbir hamle gerçekleşmeyecek olsa da, nihayetinde İran’ın İsrail’in son saldırısına vereceği yanıt, artık bu çatışmanın gidişatını belirlemede “son kavşak” olacaktır.