Fatih ÜNLÜ – 06 Ağustos 2024
Hamas’ın siyasi lideri İsmail Heniyye Tahran’da İsrail tarafından şehit edildi. Allah gani gani rahmet eylesin.
Olayın birçok boyutu var. Bunların çoğu haberlerde, analizlerde ve köşe yazılarında kapsandı. Biz de bu yazımızda nispeten daha az kapsanan bazı hususları ele almaya çalışacağız:
1- İsrail ve Hamas bir süredir ateşkes görüşmeleri yapıyorlardı ve görüşmelerde Hamas heyetinin başında da merhum şehit İsmail Heniyye vardı. Ve İsrail ateşkes görüşmeleri yaptığı bir lideri başka bir ülkenin başkentinde misafirken nokta atışı bir suikastle öldürdü. Düşününce, ne dehşetli bir pervasızlık! O zaman ateşkes görüşmeleri diye kendi milletin dahil insanları neden kandırıyorsun? Uluslar arası camiayı neden kandırıyorsun?
Netanyahu zihniyetinin bu tür pervasızlıklarına artık bir dur denilmesi gerekiyor. Yoksa bölgemiz giderek daha çok yaşanmaz hale gelebilir ve Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın da ima ettiği üzere tüm bu yaşananlar çok daha büyük ve kontrolü zor bir savaşa evrilebilir. Kimin bu bölgeyi ve dünyayı böyle bir tehlikeye atmaya hakkı olabilir! Daha önceki bir yazımızda ifade ettiğimiz bir hususu biraz farklı bir şekilde tekrar edelim: Dünya barışı Netenyahu ve benzeri dengesiz zalimlerin insafına bırakılamayacak kadar kıymetlidir.
Ey Netenyahu! Sen 7 Ekim’i bahane edip onbinlerce masumu öldürdün, milyonlarca insanı mağdur ettin, şimdi de orada suikast, burada suikast. Nereye varmak istiyorsun sen?
İnsanlar haklı olarak şunu da soruyorlar. Sen başka ülkelerde böyle nokta atışı eylem yapabilecek kabiliyette idiysen, 7 Ekim gibi büyük bir taarruzu nasıl haber alamadın? Haber aldın da müdahaleye bahane olsun diye ses mi çıkarmadın? Ya da tahmin ettiğinden daha büyük bir eylemle karşılaştın da telaşla ve orantısız askeri müdahaleyle kendi vatandaşın sivillerin bir kısmını da sen öldürdün…
Daha önce de yazdığımız gibi, 7 Ekim’de birçok sivilin İsrail ordusunun orantısız müdahalesinden dolayı öldüğüne dair haberler İsrail basınında da yer aldı.
Allah hadsizlerin ve zalimlerin şerlerinden bütün insanlığı korusun.
2- İsmail Heniyye suikastinin Tahran’da yapılmasıyla birkaç amaca birden ulaşılmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Suikastin oluş biçiminden saldırının İran içerisinden ciddi bir destekle yapıldığı ilk bakışta tahmin edilebilir. İran makamlarının bazı üst düzey subaylar dahil 20 kişiyi gözaltına alması da bu içeriden işbirliğini ve güvenlik açığını İran’ın da kabul ettiğini gösteriyor. Ama bu gözaltına alınanlar ne kadar işin içinde veya sadece bunlar mı işbirlikçi, başkaları da var mı, bunlar zamanla anlaşılacaktır.
İran tüm bu süreçte şeffaf bir şekilde ne olup bittiyse paylaşmalıdır ki yanlış çıkarımlara meydan verilmesin. Konunun uzmanları nokta atışı hasar almış bir binanın çok uzun menzilli bir füzeyle vurulmuş olmasını zayıf bir ihtimal olarak görüyorlar. Daha yakından gönderilmiş ileri teknoloji bir mühimmat daha mümkün görünüyor. Eğer Heniyye’nin kaldığı odayı vuran roket yakından bir yerden ateşlendiyse, bu İran’ın içeride çok daha ciddi önlemler alması gerektiğine bir başka işaret.
Heniyye suikasti İran’ın merkezinde Tahran’da ve devrim muhafızlarının bir binasında gerçekleşince, birçok kişi -farklı tonlarda- İran’ı da suçlamaya başladılar. İran’daki bazı unsurların ne kadar işin içinde olduğu şüphesiz en ince ayrıntısına kadar incelenmeli ve suçlu olanlar cezalandırılmalıdır ama tüm bu süreçte asıl suçlunun İsrail ve destekçileri olduğu da asla unutulmamalıdır. Yoksa mücadelede odağı kaybederiz.
Diğer yandan, yakın zamanda Lübnan’da Hizbullah’la görüşmeye giden üst düzey bir Hamas yetkilisi de bir İsrail saldırısında şehit edilmişti. Bu bir yerlerde bir şeylerin yanlış gittiğinin açık göstergesi.
Acizane kanaatim şu: İran ve müttefikleri gereken önlemleri almalı, çürük elmaları temizlemeli ve tüm bu konularda çok daha şeffaf davranmalıdır. Diğer yandan, İslam dünyasının geneli açısından da nokta atışı ve somut delillere dayalı her türlü eleştiri hakkı mahfuz kalmak kaydıyla, konuyu İran ve müttefikleri açısından genel bir suçlama zeminine çekmekten kaçınılmalıdır. Çünkü bu elim olaydan sonra Sünni – Şii gerginliği de tırmanırsa, bu suikastı Tahran’da gerçekleştiren İsrail bir amacına daha ulaşmış olur.
Belirli ve organize küresel çevreler Sünni- Şii gerginliğini uzun zamandır körüklüyorlar, bu yönde açık – gizli birçok adım da atıyorlar. Ne yazık ki bir mesafe de kat ettiler. Bunda İŞİD gibi dünya egemenlerinin aparatı olan İslam düşmanı örgütlerin eylemlerinin yanı sıra aşırıcı bazı Şii unsurların Suriye’de, Irak’ta vs. yaptıkları eylemlerin de payı var.
Küresel hükümran güçler kendi tasarımları olan İŞİD / DEAŞ gibi örgütleri kurulduklarından beri Sünniliğin aşırı bir kolu gibi göstermeye çalıştılar. Ve bu sapkın yapılar da yıllarca muhtelif coğrafyalarda birçok Şii camisine vs. bombalı saldırılar düzenlediler. Sonra Şii dünyasında da Sunnileri hedef alan benzer sapkın yapılar oluştu.
Burada ne büyük bir tuzak olduğu ortada. Bahsettiğimiz çevreler Sünni – Şii konumlanmasını her iki taraftaki bu sapkın ve kan dökücü yapılar üzerinden kurgulamaya çalışıyorlar. Oysa ne İŞİD, DAEŞ ve benzeri yapıların İslamla ve Sünnilikle bir alakası var ne de aşırıcı Şii grupların İslamla ve Şiilikle gerçek manada bir ilgileri var. Bunlar İslam alemini bu sapkın yapıların rüzgarına bindirip birbirlerine kırdırmak istiyorlar.
Burada temel sorun şu: İŞİD’i veya DAEŞ’i kimin kurduğu ve kullandığı belli. CIA, MOSSAD gibi istihbarat örgütleri bunları yönlendiriyor, destekliyor. Bunları Sünni dünyada birebir destekleyen bir ülke yok. Aşırıcı ve Sünnileri hedef haline getirmiş sapkın yapıların arkasında da Şii dünyasından hiç bir ülkenin durmaması gerekir ki bu oyun iyice tutmasın ve bu gibi aparat örgütler uğursuz amaçlarına ulaşmasın.
Malcolm X’in “İnsan iyi nişan almalı. Kuklayı değil kuklacıyı vurmalı.” sözünü hatırlarsınız. Bundan hareketle bu gibi olaylarda Sünni – Şii geriliminden ziyade bilinen hırsızın ve hırsızı destekleyen yapıların peşinde olmak gerekir. İçeriden hırsıza yardım edenleri de somut ve makul delillerle ortaya çıkarmalıyız elbette. Yoksa içteki zayıflıklar başka zayıflıklara benzemez. Bir anda inanılmaz zararlar verir toplumlara.
3- Şehit İsmail Heniyye’nin daha önce de bazı suikast girişimlerine maruz kaldığı biliniyor. Bunların bir kısmi fiziksel suikast girişimi, bir kısmı da itibar suikastı mahiyetindeydi. Fiziksel suikast neticede şehadetle neticelendi. İtibar suikasti girişimlerinde ise işin aslı insanlara anlatılmazsa, bunların kafa karıştırma potansiyeli hala var.
İtibar suikasti girişimlerinin ve iftiraların tehlikesi şu: İşin doğrusu ortaya konulmazsa, insan ölse bile bu iftiralar peşini bırakmayabilir. Bu kapsamda, bu yazımızda bu itibar suikastı girişimlerinden ikisine yer verip onlarla ilgili durumu kısaca izah etmeye çalışacağız.
a) Bir süre önce bazı mecralarda Arapça ve Türkçe şöyle bir haber görüldü. Gazze’de kendi vatandaşları öldürülürken İsmail Heniyye 18 yaşında bir kızla evlendi. Bir başka rivayette de bayanın yaşının 28 olduğu iddia ediliyordu. Ve haberde Heniyye’nin bir fotoğrafının yanına ayrı bir fotoğraf olarak başı örtülü ama aşırı makyajlı bir bayanın da resmi konulmuştu. Haber Arapça bir kaynaktan çeviri gibi görününce tuzağa düşenler ve bu habere inananlar oldu.
Oysa sonradan anlaşıldı ki bu yalan haberi bilinen bir Yahudi sosyal medya kullanıcısı yaymıştı. Nitekim Anadolu Ajansı konuyu İsmail Heniyye’nin özel kalemine sorduğunda da haberin tümden yalan olduğu ve böyle bir olayın asla vuku bulmadığı anlaşılmıştı.
Özetle böyle bir olay yoktu ama çamur at izi kalsın düşüncesiyle yapılan bu yalan habere bir grup insan inandılar. Oysa bir fasık bize bir haber getirdiğinde o haberin aslını tetkik etmemiz bize Kuran-ı Kerim’in bir emri idi.
b) Yine İsmail Heniyye’nin oğlunun Refah’tan Gazze’ye girerken üzerinde on milyonlarca dolarla yakalanması da bazılarınca bir parasal suistimal işareti olarak sunuluyor. Oysa bu kişi açık ki Gazze için toplanan yardımlardan veya fonlardan bir kısmını Gazze’ye getiriyor. Neden çantayla, bavulla getiriyor diye sorulabilir. Çünkü resmi transferde sorunlar var, paralara el konulma riski var. İsmail Heniyye’nin oğlu da bu yüzden parayı çantayla, bavulla taşıyor. Bu arkadaş Gazze’den para çıkarmıyor ki oraya para götürüyor. O parayı yeme gibi bir niyeti olsa, zaten başka yerlere gider.
Bu olay özelinde, para transferinde o kişilerin önüne konulmuş bir engel var, o kişiler de kendilerince buna bir çözüm bulmuşlar. Bundan dolayı onları suçlayamazsınız ki?
Tabii ki tüm bunlar, liderlerin ve çevrelerinin eleştirilemeyeceği anlamına gelmiyor. Kim olursa olsun, bilakis özellikle liderler daha rahat eleştirilmeli ki yükseklerde bedeli sadece kendileri için değil toplumları için de ağır olacak hatalar yapmasınlar. Fakat eleştiri de ancak gerçek bilgiyle ve insafla, ölçüyle yapılırsa maksat hasıl olur. Ölçüsüz ve haksız eleştiriler zamanla insanların saygı duyduğu kişilerin haksız yere itibar kaybetmesine sebep olur. Ve özenle kurulan ve büyütülen yapılar da kendi içlerinden tükenmeye başlarlar.