61 kez görüntülendi.
adem kılıç

Adem KILIÇ – 13 Ocak 2025

Özellikle Rusya Ukrayna savaşının başlamasından itibaren BM yapısının, dünyadaki sorunları çözme ve barışı sağlama konusunda etkisini tamamen yitirdiği net bir şekilde görülmektedir.

İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarına göre şekillenen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yapısı, diğer tüm ulusları ve ülkeleri yok sayan, sadece “galip güçlerin mutlak hakimiyetini garanti altına alan” bir sistem olarak artık görevini yerine getiremeyen bir yapı haline dönüşmüştür.

BM’nin 1945’ten bu yana devam eden yapısı bugün, sadece ABD’nin ve Batı’nın çıkarları doğrultusunda hareket eden, ahlaki üstünlüğünü ve çözüm üretebilme kabiliyetini tamamen kaybetmiş olan bir oluşum haline gelmiştir.

Yükselen güç Türkiye’nin rolü ve çağrısı!

Bu gerçeklerin farkında olan ve “Dünya 5’ten büyüktür” mottosu ile dünyada ses getiren Türkiye, BM yürütme organlarında reform yapılması konusunda uluslararası diplomatik harekete öncülük etmektedir.

Türkiye’nin bu konuda Afrika, Güney Amerika ülkeleri ve Almanya başta olmak üzere çok sayıda ülke tarafından desteklendiğini ve günümüz küresel denkleminde, BMGK yapısının işlevselliğini kaybettiği tezinin karşılık bulduğunu belirtmek gerekir.

Ancak Türkiye’nin güçlü tarihsel hafızası BM kurucu üyelerinden biri olması gerçeği ve yeni dünya dinamiklerini de yansıtan net bir söylemle bunu dünya kamuoyunun gündemine taşıması, Türkiye’yi bu konuda öncü ülke haline getirmektedir.

Hatta Türkiye, BM’nin görevi olan dünyadaki çok sayıda sorunun çözümünde de etkin rol alarak gücünün boyutlarını gözler önüne sermektedir.

 Türkiye BM’nin çözmesi gereken; Libya, Suriye, Bosna, Filistin, Karabağ, Etiyopya-Somali ve son olarak da Sudan konularında etkin güç olarak ortaya çıkarak, Birleşmiş Milletler yapısının işlevsizliğini ve kendi gücünü net bir şekilde ortaya koymuştur.

Ancak Türkiye’nin talebi sadece Güvenlik Konseyi’ndeki temsil hakkı ve düzeyi ile ilgili değildir.

İlginizi çekebilir!  Samurayların istihbarat-terör sınavı

Çünkü en önemli mesele karar alma mekanizmasının değiştirilmesidir. Aksi takdirde kıtasal ve bölgesel temsilin genişletilmesinin bir anlamı yoktur.

Zira; Konsey adına çıkarılan her karara sadece 5 üyenin veto etme hakkına sahip olduğu gerçeği göz önüne alındığında, diğer değişiklikler sadece bir formalite olarak kalacaktır.

Türkiye; BM Genel Kurulu’nun mevcut haliyle, tartışma ve şikayetlerin dile getirildiği küresel bir parlamentodan başka bir şey olmadığını, herhangi bir yasal yükümlülüğü yerine getiremediğini ve kararlarını uygulama gücüne sahip olmadığını her uluslararası platformda dile getirmektedir.

Yapının revize edilmesi

 Türkiye tarafından hazırlanan BMGK reform önerisi ilk defa 2013’te ortaya konularak BM’nin 68. Genel Kurulu’na sunulmuştur. Söz konusu modele göre mevcut durumdaki beş olan BMGK daimi üye sayısının on bire, on beş olan toplam üye sayısının da yirmi beşe çıkarılması önerilmiştir.

Daha sonraki süreçte ise daimi üyelerin sayısının artırılmasından ziyade veto engelinin kalkmasının daha adil olacağı pozisyonuna ağırlık verilmiştir.

 Türkiye BMGK’deki daimi üyelerinin sayısının artırılması konusundaki ısrarı reform sürecinde ilerleme kaydedilememesinin başlıca nedeni olarak görmekte ve BMGK’ye veto yetkisi olan daimi üyelerin eklenmesi çabalarının reform tartışmalarını aşındırdığı görüşündedir. Bu pozisyon önemli bir yaklaşım olarak öne çıkmaktadır zira reform çağrılarının varlık sebebinin mevcut durumdaki daimi üyelerin veto yetkileri olduğu açıktır.

Güvenlik Konseyi’ndeki oylama mekanizmasını incelediğimizde, usule ilişkin konuların on beş üyeden dokuzunun onayı ile karara bağlandığını, ancak usule ilişkin olmayan konular söz konusu olduğunda, daimi üye devletlerin bu dokuz oy arasında yer alması gerektiğini ve veto yetkisini kullanarak herhangi bir karara itiraz etme hakkına sahip oldukları görülmektedir.

Bu da, devletler arasında egemenlik eşitliği ilkesinin olmadığını göstermektedir.

Uluslararası ilişkileri, barışı ve savaşı şekillendirme gibi tehlikeli bir yetkinin beş daimi üye devletin elinde bulunması, özellikle de dünyadaki hakim güç olan ABD’nin çıkarları tarafından rehin alınması kesinlikle kabul edilemez.

İlginizi çekebilir!  Türkiye ile Katar Arasında 8 Anlaşma

Buna ek olarak, bu “büyük güçler”, Konsey’in Genel Kurul’a tavsiyesi yoluyla örgütün Şartı’nın ilkelerini sürekli ihlal eden herhangi bir üye devleti ihraç etme konusunda tek yetkiye sahiptir.

Bu durum, işlediği tüm insanlık suçlarına rağmen Amerikan korumasından yararlanan İsrail gibi ülkelerin katliamlarına fırsat vermektedir.

Rakamlar Washington’un 1945’ten 2023 sonuna kadar 114 kez veto hakkını kullandığını göstermektedir. Buna 80 kez müttefiki İsrail’in kınanmasının engellenmesi ve 34 kez de Filistin halkının desteklenmesine karşı çıkılması da dahildir.

Ayrıca BM Güvenlik Konseyi, dünya genelinde silahlanmayı düzenleyecek planlar geliştirmek ve Uluslararası Adalet Divanı kararlarının uygulanması için gerekli tedbirleri almakla sorumludur.

Ancak BM’nin, Lahey Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından İsrail’in Gazze’deki soykırımına karşı aldığı kararları uygulanmasında da yine ABD tarafından engellendiği görülmektedir.

Tüm bunlar göstermektedir ki; ABD ve daimi üye olan Batılı ortakları, kendilerini hukukun üstünde gören, dünyanın yargıçları olarak görmektedir.

Dolayısıyla BM’nin ve onun en önemli organı olan Güvenlik Konseyi’nin, Türkiye’nin şu anda istediği gibi güçlü bir uluslararası hareket yoluyla reforme edilmesi zorunluluğu artık kaçınılmazdır.

BM ve yapısı, ABD liderliğindeki küresel kapitalizmin çıkarlarına hizmet etmeye devam ettiği sürece, dünyada adaletin sağlanması artık imkansız hale gelmiştir.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.