(Bir Örnek Olay – 11 Eylül Saldırıları)
Bir önceki yazımızın sonunda İslam karşıtlığını körükleyen ve İslam dünyasında birçok savaşa ve yıkıma yol açan olayların başında 11 Eylül saldırılarının geldiğini belirtmiş ve bu olayın analizine başlamıştık.
Bu çerçevede, “neo-con”ların bir girişimi olan “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”nin bir raporundan bahsetmiştik. 2000 yılının Eylül ayında yayınlanan “Amerikan Savunmasının Yeniden İnşası” adlı bu raporda savunma harcamalarının artırılması isteniyor ve silahlanma yanlısı şahin kanadın görüşleri yansıtılıyordu. Raporda şu cümlenin de yer aldığını belirtmiştik.
Further, the process of transformation, even if it brings revolutionary change, is likely to be a long one, absent some catastrophic and catalyzing event – like a new Pearl Harbor.
Dahası, yeni Pearl Harbour gibi bir felaket niteliğinde ve katalizör / tetikleyici bir olay olmazsa, dönüşüm süreci -devrimci bir değişim içerse bile- çok uzun sürecek gibi.
Bu raporun yayınlanmasından tam bir yıl sonra meydana gelen 11 Eylül saldırıları rapordaki “Pearl Harbour gibi felaket niteliğinde ve tetikleyici” olay tanımına birebir uyuyor. Bu tarihten sonra da savunmayla ilgili konular ve askeri meseleler ABD gündeminin tekrar en ön sırasına çıkıyor.
11 Eylül saldırılarının birçok soru işaretini barındıran yönleri ve bir sahte bayrak operasyonu olabileceği şüphesi uyandıracak emareler var. Yazımızda bunlardan bazılarına birazdan değineceğiz.
Ama önce kadim arkadaşım Abdüssamed Polat’ın olaylara kuşbakışı tekniğiyle 11 Eylül’ü öncesi ve sonrasıyla kısaca özetlemeye çalışayım:
11 Eylül 2001’de dünyanın en güçlü ülkesi ABD’ye gelmiş geçmiş en büyük terör saldırısı düzenlendi. ABD’de o an iktidardaki en etkin grup olan “neo-con”lar, o tarihten bir yıl önce yayınladıkları raporda ABD için savunma harcamalarının artırılmasına, silahlanmaya ve askeri operasyonlara dayalı bir dönüşüm önermişlerdi.
Ve -anlam itibarıyla- “Pearl Harbour gibi felaket niteliğinde katalizör bir olay vukubulmazsa bu dönüşüm çok uzun zaman alır, devrimci bir değişimle bile çok uzun zaman alır.” demişlerdi.
Tam bir yıl sonra o zihniyet iktidardayken bu felaket olay, bu katalizör olay -ne yazık ki- gerçekleşti. Ve sonrasında daha önceden hedeflenen adımlar rahatlıkla atıldı.
11 Eylül olayında istihbarat açığından olayların oluş tarzına, söylenenlerdeki tutarsızlıklardan, yanlışlığı kısa sürede anlaşılan haberlere kadar birçok soru işareti vardı. Ama medya gücüyle tüm bunlar geçiştirildi ve kamuoyu büyük bir travmaya uğratıldı.
Ve süreçte de Irak’ta kitle imha silahlarının bulunduğu vs. gibi çok ciddi yalanlar da söylenerek başlatılan işgal ve savaşlarda yüzbinlerce masum insan can verdi. Bunların etkisi hâlâ da devam ediyor.
Sürecin önemli aktörlerinden Colin Powell sonradan yanıltıldıklarını söyleyerek yalana alet olduğu için özür diledi. Yine Tony Blair İngiltere’nin Irak savaşına girmesiyle ilgili hazırlanan Chilcot raporundaki suçlamaları kabul etmeden şöyle bir beyanatta bulundu: “I express more sorrow, regret and apology than you can ever believe.” “İnanabileceğinizin çok ötesinde üzüntü, pişmanlık ve özürlerimi beyan ediyorum.”
Yine aynı çevreler, Ortadoğu’da “freedom deficit” “özgürlük açığı” vs. gibi söylemlerle Ortadoğu’nun dönüştürülmesi işine de giriştiler ve düzeltecekleri yerde bölgeyi daha da karıştırdılar. Condoleezza Rice konuyla ilgili yazısında şöyle diyor:
Today America and our friends and allies must commit ourselves to a long-term transformation in another part of the world: the Middle East. A region of 22 countries with a combined population of 300 million. *1
Bugün Amerika, dostlarımız ve müttefiklerimiz dünyanın başka bir yöresinde -22 ülkede toplam 300 milyon insanın yaşadığı Ortadoğu’da- uzun vadeli bir dönüşüme kendimizi adamalıyız.
Ortadoğu’da bilahare bu dönüşüm dedikleri işe de giriştiler ama dönüşüm diye ülkeleri karıştırmaktan, bölmekten veya zayıflatmaktan başka birşey yapmadılar. Daha önce de uyguladıkları gibi birçok siyasi süreci prematüre doğuma zorladılar ve neticede akim bıraktılar. Daha iyi bir yapı da kuramadılar, zaten böyle bir kaygıları da yoktu. Ve böylece bölgedeki yüz milyonlarca insana zarar verdiler.
Burada sadece görünürde olan adlarını bildiğimiz siyasetçiler değil asıl onları yönlendirenler önemli elbette.
Ve bir önceki yazımızda da ifade ettiğimiz üzere, ABD İslam dünyasıyla uğraşmakla dehşetli bir oyuna geldi, kendisini tüketti, zulme saptı ve meşruiyetini birçok alanda yitirdi. 11 Eylül’ün öncesi ve sonrasıyla özeti aslında bu. Şimdi olayla ilgili bahsettiğimiz şüphe ve soru işaretleri uyandıran hususlardan bazılarına değinelim.
11 Eylül’le ilgili bazı soru işaretleri ve şüphe uyandıran hususlar * 2
11 Eylül saldırılarında şüpheli görünen ve soru işaretleri barındıran hususlardan bazılarını dipnotlarda belirttiğim kaynaklardan ve şahsen hatırladıklarımdan da yararlanarak inceleyelim. Evet, o günleri çok iyi hatırlayan birisi olarak -yine teyit ederek- hafızamda kalanlardan da faydalandım ve ara ara iddialarla ilgili yorumlarımı da ekledim.
1. Olaydan hemen önce kaçırılan uçakların ait olduğu şirketlerin hisseleriyle oynandığı tespit edildi. Ve hisse manipülasyonu yapıldığı kabul edilmekle birlikte başka bir sebeple yapıldığı iddia edildi. Başka hangi mantıki sebeple?..
2. 11 Eylül saldırılarından önce milyarlarca dolarlık altının Dünya Ticaret Merkezi’nden çıkarıldığı iddia edildi.
3. Saldırılara katıldığı söylenenlerden bir kısmının o uçaklara binmedikleri ve hayatta oldukları belirlendi.
4. Yine teröristlerden olduğu, ABD’de uçuş eğitimi aldığı ve öldüğü söylenen Suudi Arabistan’lı bir pilotun ülkesinde hayatta olduğu ortaya çıktı.
5. Dünya Ticaret merkezinde çalışan 4000 Yahudiden büyük çoğunluğunun önceden uyarıldıkları için işe gitmedikleri iddia edildi.
Bu iddia üzerinde biraz duralım. Aslında bu çok kolay çürütülebilecek bir iddia olmasına rağmen, ben doğrudan, ispatlı bir yalanlamaya rastlamadım. Oysa cevabın yöntemi basitti. Dünya Ticaret Merkezinde o dönem çalışanlardan kaç tanesi o gün işe gitmedi ve bunlardan kaçı Yahudiydi. Buna bakılsa yeterliydi. Binalar yıkıldığı için bilgilere ulaşılamadıysa, çalışanlardan hayatta kalanlara da bakılarak bu iddianın gerçek olup olmadığı ispatlanabilirdi.
Ama bunun yerine ben bazı dolambaçlı savunmalara rast geldim.
Bunlardan birisi şu: Bu saldırıyı planlayanlar onlar (Yahudiler, Museviler) olsaydı ve kendi insanlarından can kaybını önlemek isteselerdi, o zaman birkaç gün sonra olan “Rosh Hashanah” ya da “Yom Kippur” gibi Musevi bayramlarının gelmesini beklerlerdi.
Bu geçerli bir cevap değil. Çünkü tam tersine bu daha çok ilgi çeker ve şüphe uyandırırdı. Bir de şunu ifade edelim. Bu iddiayı ortaya atanlardan bazıları durumu olayın faili olmakla ilişkilendiriyor ama bazıları da işe gitmeme iddiasını Yahudiler olaydan haberdardılar manasında kullanıyor.
Belirtilen ikinci husus da şu: 11 Eylül saldırılarında Dünya Ticaret Merkezi (DTM) binasında çalışan ve vefat eden 2,071 kişiden 119’unun Yahudi olduğu teyit edilmiş, bu sayıya ilaveten vefat edenlerden 72 kişinin daha Yahudi olduğuna inanılıyor.
BBC Komplo Dosyaları belgeselinde, kurbanların yüzde 9.2’sine tekabül eden toplam sayının, New York’ta o dönem yaşayan yüzde 9.7’lik Yahudi nüfus oranıyla da uyumlu olduğu ifade edilmiş. Ama bu da doğru bir kıyas değil. Çünkü DTM’de New York’taki Yahudilerin toplam şehir nüfusuna oranından daha yüksek veya daha düşük bir oranda Yahudi de çalışıyor olabilirdi. Evet, DTM’de çalışıp da vefat edenler arasında 191 Yahudinin bulunması olayda hiç Yahudi vefat etmedi diyenler varsa, onları yalanlar ama asıl iddiayı çürütmeye yetmez.
Burada önemli olan Dünya Ticaret Merkezinde o dönem çalışanların sayısı ve bunlardan kaçının Yahudi asıllı olduğu ve o gün işe gitmeyenler arasında kaç Yahudinin bulunduğu. Bakılacaksa bunların oranlarına bakılmalı.
Yine saldırılardan kısa bir süre önce bazı İsrail firmalarının Dünya Ticaret Merkezinden taşındığı yönünde iddialar ve İsrail basınında da yer alan haberler var. Bu da tespit etmesi çok kolay bir husus.
Olaydan önce Dünya Ticaret Merkezi binalarından kimler taşındı, kontratları mı bitmişti de taşındılar yoksa sebepsiz veya aniden mi taşındılar gibi sorulara bile cevap aransa -daha doğrusu böyle bir niyet olsa- saldırılardan kimin önceden haberdar olduğu konusuda ciddi ipuçlarına ulaşılabilir.
Bu iddiayla ilgili yine önce 4000 İsrail’li işe gitmedi, sonra bu 4000 Yahudi işe gitmedi iddiasına çevrildi vs. diyenler de var ama bu da olayın özüne ilişkin bir durum değil, önemli olan İsrail vatandaşı olsun olmasın Yahudiler açısından iddia edilen durumun yaşanıp yaşanmadığı.
6. Flight 93 adlı uçuşun Beyaz Saray’a giderken kahraman yolcuların isyan etmesiyle Pensilvanya’da bir araziye düştüğü söylendi. Uçağın düştüğü söylenen yerde ise enkazın olmadığı ve bölgede ağır bir hasarın da bulunmadığı iddia edildi.
Bu uçağın füzeyle vurulduğunu söyleyenler de olmuş. O dönemde iki uçağın İkiz kulelere çarpmasından sonra Dick Cheney’in kaçırılmış uçakların düşürülmesi talimatını verdiği bizzat kendi anılarında bahsediliyormuş. Ama yetkililer bu talimatın bir sebeple uygulanmadığını söylüyorlar.
7. Film yapımcısı ve siyasi aktivist Aaron Russo, Alex Jones’le yaptığı bir söyleşide, 11 Eylül olaylarından tam 11 ay öncesinde Nicholas Rockefeller ile yaptığı konuşmada onun “bir olayın” yaşanacağını ve sonrasında da Afganistan ile Irak’ın işgal edileceğini söylediğini aktarmış. Bu videoya İnternet’ten erişilebilir.
(2007 yılında 64 yaşında kanserden vefat eden Aaron Russo bu söyleşisinde insanlara çip takılması, tek elektronik çip para ve insanların bu yolla kontrolü gibi şimdi de gündemde olan birçok konudan da bahsediyor.)
Yorumlarımızla kısaca arz ettiğimiz şüphe uyandıran bu durumlardan başka binaların yıkılış tarzı, Pentagon’a düşen uçak, bazı teröristlerin pasaportlarının hemen bulunması dahil ortaya atılan birçok ilave iddia ve komplo teorisi de var. Bunlardan bir kısmı hâlâ tartışılıyor. Bunların anlamlı olup olmadığı çok daha detaylı bir araştırmayla uzmanların görüşlerine de başvurularak bulunabilir.
Ama 11 Eylül saldırılarıyla ilgili öncesi ve zamanlamasından, olay sonrasında yaşananlara ve işgallere kadar bizim bahsettiğimiz soru işaretleri ve şüpheler zaten anlamlı bir sonuca varabilmek için yeter diye düşünüyoruz.
Sonuç
Yukarıda bahsettiğimiz birçok soru işaretine rağmen, 11 Eylül saldırılarıyla -medya hakimiyetinin de desteğiyle- kamuoyunda beklenen büyük travma oluşturuldu ve dünyaya, özellikle de İslam dünyasına ve Müslümanlara çok büyük zararlar veren bir süreç başlatıldı.
İslamfobiyi körükleyen terör örgütleri ve diğer büyük terör olayları da derin bir incelemeye tabi tutulsa, burada olduğu gibi nice şüpheli durumla karşılaşılacaktır kuşkusuz. Bu bizim ev ödemizi yapmayacağımız anlamına gelmiyor. Yani bu kurguların coğrafyalarımızda tutmaması ve başkalarının yaptıkları işlerin üzerimize yapışmaması için içerideki sorunlarımızın çözümü için de gereken adımları atmalıyız. Bunlar arasında fakirlik, adaletsizlik, eğitim eksikliği, özellikle Dini eğitim eksikliği ve manevi değerlerden uzaklaşma gibi sorunlar başta geliyor şüphesiz. İnsanların, özelllikle de gençlerimizin Yüce Dinimizi sahih, doğru kaynaklardan öğrenmeleri için gereken ortam ve kurumları da oluşturmalıyız.
Tekrar konumuza dönersek, Neo-conların ve arkasındakilerin bu savaşları tetikleyen, coğrafyaları tarumar eden yaklaşımları -başta olayın faili ABD açısından düşündüğümüzde- Bill Clinton zamanında düzelen bütçe dengeleri dahil herşeyi alt üst etti ve ABD’yi çok hızlı bir zayıflama sürecine itti. Bu yaklaşımlar bütün dünyanın özellikle de İslam aleminin başına da çok dertler açtı ve açmaya da devam ediyor.
Neo-conların “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” adıyla 1997 yılında başlattıkları girişim ABD’nin batağa saplanması ve çıkmaza sürüklenmesiyle on yılda silinip gitti ama direksiyonun yanlış yöne kırılmasına sebep oldukları için bu yanlışların cerimesi hâlâ çekilmekte. Ayrıca bu gibi grupları yönlendiren akıl farklı biçimlerde şüphesiz hâlâ devrede ve Rusya – Ukrayna savaşında olduğu gibi kendini ara ara gösteriyor.
Tüm bu hususlar Dünya için, İslam Alemi için ve Ülkemiz için şüphesiz çok çok önemli. Çünkü İslam’ı düşman vehmeden akıl, Afganistan’ı işgal eden, Irak’ı işgal eden akıl, Ukrayna’da savaşa davetiye çıkaran ve birçok coğrafyayı karıştıran akıl, güneyimizde bir terör koridorunun kurulması için inatla çalışan akılla aynı akıldır.
Allah savaş çığırtkanlarının, onların temsil ettiği çevrelerin ve insanlığın hayrını düşünmeyen zümrelerin şerlerinden tüm insanlığı korusun.
Bugünki yazımızı bu çerçevede bir öneri ile bitirelim. İslam dünyasının kendisine mal edilen saldırıların ve tüm bu olup bitenlerin doğrusunu anlayabilmesi ve dünyaya anlatabilmesi için medyaya, gazeteciliğe, televizyona, doğru haber ve istihbarata, araştırmacılığa, film ve dizi endüstrisine, sosyal medyaya… ve bu alanlarda yetişmiş insan gücüne çok daha fazla yatırım yapması ve çok daha büyük bir önem vermesi gerekiyor.
İslamofobi konusunu incelemeye devam edeceğimiz bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, Allah’a emanet olun.
===
Dipnotlar:
Paylaştıkları kıymetli fikirleri için DPT eski Müsteşar Vekili, Ulaştırma Bakanlığı eski Müsteşarı, TBMM Bütçe Plan Komisyonu eski Başkanı (Liste çok uzun olduğu için burada kesiyorum) Dr. Ertan Yülek ağabeyime ve kısa film yapımcısı genç yetenek Muhammed Emin Demiral kardeşime teşekkürlerimi sunuyorum.
*1 washingtonpost.com/archive/opinions/2003/08/07/transforming-the-middle-east/2a267aac-4136-45ad-972f-106ac91e5acd/
* 2 Bu kısımda aradaki yorumlar bana ait olmak üzere hem aşağıdaki kaynaklardan hem de teyit ederek o dönemden hatırladıklarımdan faydalandım.
- a) gzt.com/jurnalist/11-eylul-saldirilari-ve-akilda-kalan-soru-isaretleri-2530908
(Suat Yahyaoğlu’nun yazısı)
- b) bbc.com/turkce/haberler/2011/08/110829_nine_eleven_conspiracy
(11 Eylül Saldırıları ve 5 Komplo Teorisi, BBC)
- c) 11 Eylül saldırıları ile ilgili komplo teorileri, WikipediaVe “Debunking 9/11 conspiracies” – 11 Eylül’le ilgili komplo teorilerinin çürütülmesi temalı farklı siteler
- d) gencgazete.net/11-eylul-saldirilari-kimin-oyunu-idie) evrimagaci.org/11-eylul-saldirilari-ve-komplo-teorileri-kulelerin-yikilmasinda-ucaklar-yeterli-miydi-8044