Ferhat ÜNLÜ – 20 Kasım 2024
Türkiye; 101 yıllık tarihi boyunca siyasal, toplumsal, ekonomik bağlamda örneğine pek rastlanmayan türde tehditlerle karşılaşmıştır. Bu siyasal tehditlerin başında terör gelir. 20. Yüzyıl’ın son çeyreğinin başında, yani 1975 senesinde ortaya çıkıp, 1994’e kadar terör eylemi düzenleyen Asala ile 1978 senesinde kurulduğu halde silahlı terör eylemlerine 1984 senesinde başlayan PKK’nın ortaya çıkışı göz önüne alındığında toplamda yarım asırlık bir terörle mücadele mazimiz olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemiz, terörle yıkılacak ya da parçalanacak bir ülke olmadığını aradan geçen 50 senede göstermiştir. Türkiye; artık daha farklı, komplike, siyasal olmayan, ancak ekonomik, toplumsal ve giderek ahlaki düzlemde yozlaşmaya sebep olan/olacak farklı tehditlerle karşı karşıyadır.
Bu tehditlerin başında sosyal medyanın öne çıkması ve medya dünyasını domine etmeye başlamasıyla da paralel biçimde artan toplumsal sorunlar geliyor. Uyuşturucu ve sanal bahis, bir başka deyişle Met ve Bet, ülkemizin en büyük toplumsal ve ahlaki sorunları arasında ilk sırayı aldı.
SANAL KUMAR TEHDİDİ SON İKİ SENEDE BÜYÜDÜ
Önce ikinciden, sanal bahisten başlayalım. Sanal kumar trendi, özellikle son iki yıldır yaygınlaştı ve son bir yılda ciddi bir tehlikeli toplumsal trend haline geldi.
Yasadışı sanal bahis siteleri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı sanal kumar operasyonu öncesinde aktif çalışıyordu.
Bu siteler üye olan kullanıcının siteye para aktarmasıyla işliyor. Bu işlemden sonra kullanıcı sitedeki her türlü kumara katılabiliyor. Geçmişte kumarhanelerde oynayan tüm oyunlar ve ayrıca spor maçlarındaki bahislere kadar her çeşit ‘oyun’ var.
Tabii bu tür oyunların sonunda ekseriya kumarın o meşhur mottosu olan “Kaza her zaman kazanır” ilkesi işliyor. Sanal kumarı, gerçeğe uysun diye sistemi canlı kumar ve canlı bahis sistemine çevirenler de var. Kumar kısmında canlı masalar da bulunuyor. Bu masalarda gerçek bir ortamda (stüdyo, başka bir kumarhane vb.) bulunan oyun sorumlusu (krupiyer) oyunu yönetiyor.
Bilgi Teknolojileri Kurumu, kısa adıyla BTK bu tür sitelere yönelik epeydir takip ve kapatma tedbiri alıyor. Ancak bugüne kadar yasayla da (Mevzuatın mücadelenin sonuç vermesi değiştirilmesi lazım) desteklenen kapsamlı, çok yönlü bir tedbirler silsilesinin devreye konulduğuna şahit olmadık. Devlet bu konularda ağır davranır, ancak tehdidi gördükten sonra zaman içinde o tehdidi bertaraf etmeden durmaz.
Yakın geçmişe kadar BTK, yani Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu, illegal bahis sitelerinin takibini yapıyor ve kapatıyordu. Ancak bu önlemler sanal kumar sitelerini durdurmaya yetmiyordu. Mesela bir site kapatıldığında uzantısına 1 rakamını ekleyip yeni site açıyor. Veya uzantısında yer alan 1000’li rakamlara bir ekleyerek yeni siteler açabiliyordu. Dahası, site sahibi hapse girerse siteyi bir yakını veya arkadaşı devralıyor, sistem yine aksamadan devam ediyordu. Artık devlet, bunun önünü de kesecek.
ÇÖZÜM SADECE DEVLETTE DEĞİL, AİLE VE BİREYDE
Yeni mücadele döneminde sitelere hem mali, hem de polisiye anlamda etkili biçimde müdahale edilmeye başlanması geçmişteki palyatif çözümlerden elbette daha çok sonuç verecek. Mamafih sanal kumar ya da bahisle mücadelenin sadece bir devlet meselesi olmadığını, aileleri ve bireyi ilgilendirdiği için ailevi ve bireysel bir sorun olduğunu görmeliyiz. Dolayısıyla devlet; gerçekten etkin tedbir alırken ailenin, sanal kumar oynayanın, daha ötesi kumar bağımlısı olanın da kendi tedbirlerini alması gerekiyor. Her şeyden önce anne ve babalar çocuklarının dijital izlerini takip etmeli ve böyle sitelere girdikleri belirlediğinde Siber Suçlarla Mücadele Başkanlığı’na bilgi vermeli.
Sanal kumarın toplumda ciddi yüzdelerle ifade edilecek biçimde yoğunlaştığı ve dahası Türkiye’deki sanal kumarbaz sayısının 50 milyonla ifade edildiğini söyleyenler var. Bu sayı da bir nebze abartı da olabilir. Ama 40 milyon, 30 milyon, hatta 10 milyon, 5 milyon olsa ne fark eder. Ki bundan fazla. Sonuçta tehdit, Marksist terminoloji ile ifade edersek niceliksel manada niteliksek dejenerasyona yol açmaya sebebiyet verecek kadar büyük.
BONZAİ İLE BAŞLADI MET’LE DEVAM EDİYOR
İmdi… Gelelim uyuşturucu meselesine… Şunda herkesin mutabık olduğuna şüphe yok: Bir ülkeye komplo kurmak istiyorsanız gençliğini zehirlemeniz yeter! Çünkü işin içinde uyuşturucu varsa ekstradan bir komploya gerek yok. Uyuşturucunun bizatihi kendisi, insanın kendisine ve insanlığa karşı kurulmuş en büyük komplo zaten.
Devlet, her türlü uyuşturucuyla mücadeleyi, zamanımızın temel meselelerinden biri olarak görüyor ve bir süredir tacirlere göz açtırmıyor. Ancak yine de Metamfetamin’den başlayarak uyuşturucular halen bir milli güvenlik meselesi.
Metamfetamin; kısa adıyla Met, İranlılar ve Suriyelilerin başını çektiği etnik gruplar tarafından ülkemize sokuluyor. Ne var ki işin arka planında Batı’dan da bir gizli servis arayıp bulursanız da şaşırmamak lazım. Herhangi bir gizli servisin (CIA de başta olmak üzere) Türkiye’nin gücünü azaltmak için bu tür operasyonlara girişmesi işten bile değil, dolayısıyla bunu söylemek komplo çerçevesine girmiyor, bilakis Türkiye’ye karşı kurulmuş bir komploya karşı durmak anlamına geliyor.
Yakın zamana kadar sokaklarda Bonzai yaygındı, halen de var; ama artık Met daha yaygın. Bir başka deyişle çok değil, beş yıl önce Bonzai bir milli güvenlik sorunu idi. Aradan beş sene geçti, şimdi Met başta olmak üzere her türlü uyuşturucu bir milli güvenlik sorununa dönüştü. Ve bunda sosyal medyanın da hatırı sayılır etkisi var. İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı 2023 Türkiye Uyuşturucu Raporu da bu tezi, doğruluyor. Pandemi öncesi ile sonrasının Ocak 2019-Aralık 2020 sonrasının saha raporları da bu tezi destekliyor.
CIA’İN UYUŞTURUCU OPERASYONLARI ‘KOMPLO’ DEĞİL
Narkotik yetkilileriyle yaptığım görüşmede de Met’in önemli ve öncelikli sorun olarak görüldüğünü müşahede ettim. Bu bağlamda Met ve diğer tüm uyuşturucuların yaygınlaşmasını Türkiye’ye yönelik bir komplo olarak yorumlamak hiç de yanlış olmaz. Bunu geçmişte de gördük. ABD ulus devleti, operasyon fonlarını CIA’in eroin politikası sayesinde buluyordu.
1972 yılında yazılmış olmakla birlikte halen güncelliğini koruyan kapsamlı bir kitap CIA’in uyuşturucu politikası konusunda çok sağlam bulgular içeriyor. ‘Eroin Politikası/Küresel Uyuşturucu Ticaretinde CIA’in Suç Ortaklığı’ başlık ve alt başlığını taşıyan kitabın yazarı Alfred W. McCoy. Bu kitaptan sentezlenebilecek paragrafı şöyle özetleyebiliriz:
Küresel derin güçler, vergilerinden aparatlarına bağışta bulunmazlar, bulunamazlar. Bu nedenle derin güçlerin sponsor olduğu sosyal, siyasal, psikolojik ve silahlı vekâlet savaşları bu gayr-i meşru uyuşturucu havuzundan karşılanıyor. Önümüzdeki dönemde siyasi kampanyaları desteklemek için ülkemize girebilecek fonlar da bu çerçevede mercek altına alınmalıdır. Çünkü verginin her bir sentinin hesabını soran Atlantik ötesi derin güçlerin bu fonları uyuşturucudan tedarik ettiği sır değil.
Tek cümleyle toparlayalım yazıyı: İşin içinde hangi servis olursa olsun, kim bize komplo düzenlerse düzenlesin ülkemize yönelik her komployu iç dinamik ve tedbirlerle çözebiliriz ancak. Tehdit dışarıdan gelse de çözüm dışarıda değil, bizde.