Haydar AS – 21 Şubat 2024
Geçen yazımda başıboş köpekler hakkında bir yazı kaleme aldım, fakat olay benim tahmin ettiğimden daha ciddi bir boyuttaymış meğerse.
Birçok okurdan ciddi geri dönüşler aldım, hepsinin ortak söylemi mama lobisi, hatta mama mafyası demek daha doğru olur.
Önce garipsedim bu durumu bu işin de mi lobisi olur diye,
Biraz kurcalayınca neden olmasın moduna geçtim bile…
Öyleki bu lobi bakanından valisine, belediye başkanından sivil toplum kuruluşlarına kadar hepsini etkisi altına alarak bu sorunun görmezden gelinmesi için baskı yapıyor.
Bu lobi o kadar etkili ki (veya kendini öyle zannediyor) İstanbul’un yeni valisi sayın Davut Gül’ü yapmış olduğu gayet insani bir açıklamadan dolayı tehdit etme cesaretini bile göstererek Valiyi istifaya davet ediyor maalesef.
Sayın Vali özetle kısırlaştırmadan bahsediyor, vay efendim bunu nasıl söylersin gibi triplere girerek Tehdit edecek kadar cesareti kendilerinde buluyorlar bu örgütler.
Örgüt diyorum, hem de çıkar amaçlı bir suç örgütü. Türkiye’de tam 2800 sözde hayvan sever dernek var bunların içinde mutlaka işini düzgün yapanları tenzih etsek bile büyük bir çoğunluğu bahsettiğim mama lobisinin bir aparatı konumunda. Hayvan severlerin iyi niyetle bu derneklere yapmış oldukları bağışın toplamını hesap etmeye kalkarsanız hesap makinenizin haneleri yetersiz kalır.
Biraz daha kurcalarsanız bu derneklerin bağımsız değil tam aksine bir birleriyle organik bağı olduğunu fark edersiniz.
Geçen yazımın başlığını dikkat çekmesi için “başı boş köpekler milli güvenlik sorunumu oluşturması lazım” derken meğerse ne kadar iyi niyetli davranmışım.
Geri dönüşlerden sonra biraz kurcalayınca, memleketin bütün dolandırıcıları, üç kağıtçıları teröristleri ve bazı bürokratları da dahil, bir araya gelip “mama lobisi” diye bir oluşumun başına oturmuşlar, çok ilginçtir ki pervasızca açıklamalar yapmalarına rağmen bu kişilere bir türlü dokunulmadığını fark ettim.
Bütün Avrupa’nın çözmüş olduğu bu sorunu biz niye çözemiyoruz diye masumane sebepler ararken, meğerse hiç de masum olmayan engelleyiciler karşıma çıkıverdi.
Şaka gibi gerçekten, yedi düvele posta koyan bir yönetimin bu üç beş çapulcuya mı eyvallah edecek diye düşünüyorum fakat iş öylesine Uluslararası bir hal alıyor ki yok artık dedirtiyor insana.
Mama lobisindeki ranta bakıyorum, milyon dolarların telaffuz edildiği bir rant olarak karşımıza çıkıyor.
Başka ne var bu işin altında diye araştırırken birden köpek dışkılarından bulaşan hastalıklar gözüme takılıyor.
Toplam 16 hastalık bulaşırken bunların en önemlisi kuduz ve kist hastalığı denen ölümcül bir hastalık karşımıza çıkıyor.
Yıllık olarak kuduz riskli bulaşının 500 binlere ulaştığını var sayarsak tehlike çanlarının burnumuzun dibinde çalması kaçınılmaz gibi görünüyor.
Konu böylesine ilginç bir hal alınca Urfa’da kendi imkanlarıyla sokak hayvanlarına hamilik yapan, hayvan sevgisinden şüphe duymadığım bir dostumu aradım, kendisi devlet memuru olduğu için ismini yazmamı istemediğinden isim vermeyeceğim fakat dostumun anlattıkları hiç de yenilir yutulur cinsten değil.
Bu işin sorun olmaktan çıkması için yapılacak işlem çok basit diyor değerli dostum…
KI-SIR-LAŞ-TIR-MA…
Ardından iddialı bir laf ederek, bunu başarabilirsek en geç bir yıl içinde Türkiye bu problemi konuşmayacak diyor.
Peki niye kısırlaştıramıyoruz diye sorunca,
Yeterli istihdamın sağlanamamasından ve tabii ki mama lobisinden dem vuruyor.
Onun demeye dili varmıyor, fakat benim anladığım yeterli istihdamın olmamasının altında muhtemelen mama lobisi var diye düşünüyorum.
Bunlara göre popülasyonun korunması için başıboş köpeklerin sürü halinde sokaklarda dolaşması gayet normal.
Çünkü; ne kadar çok üreme o kadar çok mama satışı…
Hayvansever dostumun açıklamasında daha ilginç olan ise;
Bu mama lobisinin, Şanlıurfa Belediyesi’nin hayvan barınağına göndermiş olduğu mamaları maalesef hayvanların yemediğini iddia ediyor bu dostum.
Değerli dostlar, her ne kadar Urfa özelinde bu konuya değinsem de, bu lobinin ki bana göre mafyanın öyle anlaşılıyor ki memleketin her köşesinde bu sorunun çözülmemesi için gayret sarf ettiğini görmekteyim.
İşin tuhaf yanı ise, iki dudak arasında çıkacak bir kaç kelimeyle bu sorunun çözümü mümkün iken, hükümet yetkilisinden, savcısına belediye başkanından kolluk güçlerine kadar herkesin oturup bu olayı seyrediyor olması.
Avrupa nasıl çözmüş bu sorunu? Kısırlaştırma yaparak.
Hakikaten gittiğimiz Avrupa ülkelerinde başıboş insan görme şansımız çok yüksek iken, başıboş köpek görme ihtimalimiz hemen hemen yok gibidir.
Onların gayet güzel çözdüğü bu sorunu biz neden çözemiyoruz ki…
Yarın altından kalkamayacağımız bu sorunu, bugün çok basit yöntemlerle vakit kaybetmeden çözmek kaçınılmazdır.