Onurlu Siyaset Çok mu Zor?

haydar as

Haydar AS – 13 Şubat 2024

 

Seçmen eğiliminin şekillenmesinde siyasi, sosyal ve ekonomik parametreler doğrultusunda hareket ettiği, genelde tercihlerini bu parametreler doğrultusunda yaptığı bilimsel bir gerçektir.

Fakat siyasiler bu konuda seçmen davranışlarından ayrışıp, önceleri her ne kadar siyasi saikler nedeniyle kulvarını belirleyip eğilimine uygun tercihte bulunsa da sonraları iş dönüp dolaşıp kişisel hırs ve menfaatler doğrultusunda tercihlere dayanıyor.

Seçmen tercihlerindeki bu geçişkenlikler normal karşılansa da, siyasilerin bu tür gitgelleri seçmen nezdinde pek de normal karşılanmamaktadır.

Her ne kadar yeni partisiyle eski partisi bir birine yakın gibi gözükse de aslında her siyasi partinin farklı felsefesi ve idealleri vardır.

Örneğin, çoğunluğu MHP’den ayrılanların kurmuş olduğu İyi Parti her ne kadar birbirlerine yakınmış gibi görünse de aslında siyahla beyaz gibidirler.

Ak parti ile YRP’de her ne kadar aynı kaynağın kolları olsalar da bugün siyasi ve sosyal eğilimleri çok farklı iki parti olarak karşımıza çıkmaktadır.

Benzer farklılıkları CHP ile DSP arasında da görebilmekteyiz.

Dolayısıyla içinde bulunduğu siyasi partilerde özellikle aktif siyaset yapan kişilerin partileriyle özdeşleşmiş bir şekilde mezara kadar devam etmesi gerektiğini savunan biriyim.

Partilerinden ihraç edilenleri ayrı tutuyorum elbette, onlarınki bir zorunluluk olarak kabul edilebilir.

Partiyle özdeşleşmesi aslında iki konuda bizlere yardımcı oluyor.

Birincisi, o kişinin ve ailesinin siyasi duruşunu mensubu olduğu partiyle kabullenmiş oluyoruz.

İkincisi, ki bana göre en önemlisi gitmiş oldukları yeni partilerinde, ilk günden beri hizmet edip beklenti içinde olanların önünün tıkanması olarak görülmektedir.

Bu türlerin partilerinden ayrılma nedenleri genelde bekledikleri mevki makamın istedikleri gibi olmamasıdır. Kişisel menfaatlerdir yani.

Benim şehrime yıllar önce Hastane sözü vermiştin yapmadın deyip de ayrılanı henüz görmedim.

İlginizi çekebilir!  Acı Tatlı Erteleme

Kentimin elektrik sorununa çözüm getiremediğim için istifa ediyorum diyene rastladınız mı?

Atama yapılmadığı için öğretmensiz okulları gözler önüne serip gideni de görmedim.

Kendisi tarımla uğraşmasına rağmen partisinin tarım politikalarını eleştirip istifa edene hiç rastlamadım.

Genç nüfusun hızla artmasından dolayı gençlerin yarınlarını nasıl şekillendire biliriz diye kaygılanan birine hiç rastlamadım.

Çünkü öyle bir kaygıları yok. Seçmenlerinin sosyal ve ekonomik yaşamının hiç bir önemi yoktur.

Neymiş “beni aday yapmadın küstüm” yukarıdaki sorunları görmezden gelip küsme! Ama aday olmadın diye küs!

Memleketin hiç bir sorunuyla hemhal olmazlar, sonra çıkıp halkın tepkisine kulak verdim diye istifa edip başka bir siyasi zeminde ikbal arayışına girerler.

Oysa halkın, Hastane tepkisi, Öğretmen tepkisi, Elektrik tepkisi, Doktor tepkisi, Geçim tepkisinde üç maymunu oynarlar, fakat Zülfü yare dokunulduğunda feryat figan ederler.

Özellikle, Feodal yapıya sahip Doğu ve Güneydoğu illerinde büyük aileler ve aşiretler tepeden inme bir şekilde partilerini değiştirmekte hiç tereddüt etmezler. İlkeymiş idealmiş hak getire!
Zaten bölgede siyasi kısırlığın en önemli nedeni de budur.

Çünkü bu tür sözde siyasiler gerek beldeleri, gerek illeri ve gerek ülkemiz için vatandaşın hayrına siyaset üretemeden geçinip giderler.

Bu tipler hep el üstünde tutulurlar ve bu yüzden layığıyla siyaset yapmak isteyen liyakatlı kişiler maalesef arada ezilip giderler.

Düşünsenize yıllarca partinin çeşitli kademelerinde hizmetkârlık yapıyorsun tam zirveye ulaştım derken yukarıdan birileri ufak bir tekme ile geldiğin yere seni geri gönderip o mücadeleyi kendi vermiş gibi pastayı kapıyor.

Yağmur nerde, tarla orda misali felsefeleri hep kazan kazan üzerine kuruludur.

Ola ki kazanamadık bari kaybettirelim diye yola çıkarlar bu tipler!

Bu tiplerin bir diğer özelliği de gerçek sikletleri belli olmasın diye oy oranı çok düşük partileri pek tercih etmezler.

İlginizi çekebilir!  Soykırımcılar BM Kürsüsünde Masumlar İse Ya Mezarda Ya Da Hapiste

Hele bağımsız girmek hiç işlerine gelmez, çünkü her ortamda 200-250 bin oyum var diye kendilerini pazarlarlar, oysa en iyisinin sunduğu katkı 15-20 bindir.

Değerli dostlar, hep derim ama benimkisi ütopik bir düşünce gibi. En az on yıl parti üyeliği ve çeşitli kademelerinde görev yapmayanlar o partiden aday olamaz diye bir şart gelse de şu kendi ikbalini memleketin istikbalinden evla gören ilkesiz politikacılar ortadan kaybolsa, ilkeli ve onurlu siyaset kendine yer bulsa daha iyi olmaz mı sizce?

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

haydar as

Haydar AS – 13 Şubat 2024

 

Seçmen eğiliminin şekillenmesinde siyasi, sosyal ve ekonomik parametreler doğrultusunda hareket ettiği, genelde tercihlerini bu parametreler doğrultusunda yaptığı bilimsel bir gerçektir.

Fakat siyasiler bu konuda seçmen davranışlarından ayrışıp, önceleri her ne kadar siyasi saikler nedeniyle kulvarını belirleyip eğilimine uygun tercihte bulunsa da sonraları iş dönüp dolaşıp kişisel hırs ve menfaatler doğrultusunda tercihlere dayanıyor.

Seçmen tercihlerindeki bu geçişkenlikler normal karşılansa da, siyasilerin bu tür gitgelleri seçmen nezdinde pek de normal karşılanmamaktadır.

Her ne kadar yeni partisiyle eski partisi bir birine yakın gibi gözükse de aslında her siyasi partinin farklı felsefesi ve idealleri vardır.

Örneğin, çoğunluğu MHP’den ayrılanların kurmuş olduğu İyi Parti her ne kadar birbirlerine yakınmış gibi görünse de aslında siyahla beyaz gibidirler.

Ak parti ile YRP’de her ne kadar aynı kaynağın kolları olsalar da bugün siyasi ve sosyal eğilimleri çok farklı iki parti olarak karşımıza çıkmaktadır.

Benzer farklılıkları CHP ile DSP arasında da görebilmekteyiz.

Dolayısıyla içinde bulunduğu siyasi partilerde özellikle aktif siyaset yapan kişilerin partileriyle özdeşleşmiş bir şekilde mezara kadar devam etmesi gerektiğini savunan biriyim.

Partilerinden ihraç edilenleri ayrı tutuyorum elbette, onlarınki bir zorunluluk olarak kabul edilebilir.

Partiyle özdeşleşmesi aslında iki konuda bizlere yardımcı oluyor.

Birincisi, o kişinin ve ailesinin siyasi duruşunu mensubu olduğu partiyle kabullenmiş oluyoruz.

İkincisi, ki bana göre en önemlisi gitmiş oldukları yeni partilerinde, ilk günden beri hizmet edip beklenti içinde olanların önünün tıkanması olarak görülmektedir.

Bu türlerin partilerinden ayrılma nedenleri genelde bekledikleri mevki makamın istedikleri gibi olmamasıdır. Kişisel menfaatlerdir yani.

Benim şehrime yıllar önce Hastane sözü vermiştin yapmadın deyip de ayrılanı henüz görmedim.

İlginizi çekebilir!  Şükran Mayası

Kentimin elektrik sorununa çözüm getiremediğim için istifa ediyorum diyene rastladınız mı?

Atama yapılmadığı için öğretmensiz okulları gözler önüne serip gideni de görmedim.

Kendisi tarımla uğraşmasına rağmen partisinin tarım politikalarını eleştirip istifa edene hiç rastlamadım.

Genç nüfusun hızla artmasından dolayı gençlerin yarınlarını nasıl şekillendire biliriz diye kaygılanan birine hiç rastlamadım.

Çünkü öyle bir kaygıları yok. Seçmenlerinin sosyal ve ekonomik yaşamının hiç bir önemi yoktur.

Neymiş “beni aday yapmadın küstüm” yukarıdaki sorunları görmezden gelip küsme! Ama aday olmadın diye küs!

Memleketin hiç bir sorunuyla hemhal olmazlar, sonra çıkıp halkın tepkisine kulak verdim diye istifa edip başka bir siyasi zeminde ikbal arayışına girerler.

Oysa halkın, Hastane tepkisi, Öğretmen tepkisi, Elektrik tepkisi, Doktor tepkisi, Geçim tepkisinde üç maymunu oynarlar, fakat Zülfü yare dokunulduğunda feryat figan ederler.

Özellikle, Feodal yapıya sahip Doğu ve Güneydoğu illerinde büyük aileler ve aşiretler tepeden inme bir şekilde partilerini değiştirmekte hiç tereddüt etmezler. İlkeymiş idealmiş hak getire!
Zaten bölgede siyasi kısırlığın en önemli nedeni de budur.

Çünkü bu tür sözde siyasiler gerek beldeleri, gerek illeri ve gerek ülkemiz için vatandaşın hayrına siyaset üretemeden geçinip giderler.

Bu tipler hep el üstünde tutulurlar ve bu yüzden layığıyla siyaset yapmak isteyen liyakatlı kişiler maalesef arada ezilip giderler.

Düşünsenize yıllarca partinin çeşitli kademelerinde hizmetkârlık yapıyorsun tam zirveye ulaştım derken yukarıdan birileri ufak bir tekme ile geldiğin yere seni geri gönderip o mücadeleyi kendi vermiş gibi pastayı kapıyor.

Yağmur nerde, tarla orda misali felsefeleri hep kazan kazan üzerine kuruludur.

Ola ki kazanamadık bari kaybettirelim diye yola çıkarlar bu tipler!

Bu tiplerin bir diğer özelliği de gerçek sikletleri belli olmasın diye oy oranı çok düşük partileri pek tercih etmezler.

İlginizi çekebilir!  Terörist Tövbe Eder mi? – Prof. Dr. Faruk Taşçı

Hele bağımsız girmek hiç işlerine gelmez, çünkü her ortamda 200-250 bin oyum var diye kendilerini pazarlarlar, oysa en iyisinin sunduğu katkı 15-20 bindir.

Değerli dostlar, hep derim ama benimkisi ütopik bir düşünce gibi. En az on yıl parti üyeliği ve çeşitli kademelerinde görev yapmayanlar o partiden aday olamaz diye bir şart gelse de şu kendi ikbalini memleketin istikbalinden evla gören ilkesiz politikacılar ortadan kaybolsa, ilkeli ve onurlu siyaset kendine yer bulsa daha iyi olmaz mı sizce?

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.