Fatih ÜNLÜ – 27 Ekim 2023
İslam dünyasının Filistin yarası hâlâ kanamaya devam ediyor. Cahit Zarifoğlu ağabey “Filistin bir sınav kağıdı / Her Mü’min kulun önünde” diyor. Biz de hepimizin sorunu olan bu elim durum yakın zamanda sona erecek mi bilemiyoruz ama görüyoruz ki İsrail’in saldırganlıkları eskisi kadar hızlı netice vermiyor, kendi askeri gücüne göre çok küçük hedefler bile onu bir kez daha düşünmeye itiyor. İşte şimdi kara harekatında ABD’yi de yanında görmek istiyor. Oysa Altı Gün savaşında İsrail, Mısır’ın 300 uçağını -280 tanesi daha yerdeyken- kısa sürede kullanılamaz hale getirmişti. Yine Ürdün ve Suriye’nin uçaklarını da etkisizleştirmiş ve üç ülkeyle yaptığı -kara savaşını da içeren – bu savaştan galip ayrılmıştı…
Yıllar önce Azerbaycanlı bir kardeşimize Karabağ’la ilgili -kelimesi kelimesine değil de anlam olarak- şunu söylemiştim. “Zaman Allah’ın izniyle sizin lehinize. Siz giderek güçleniyorsunuz. Eninde sonunda durum lehinize döner.” Nitekim öyle de oldu, Allah’a şükür.
Şimdi Filistin için de aynı şey söylenebilir ama buradaki temel sorun İsrail’in Filistin’i, şimdi Gazze’yi parça parça imha etmeye ve yıldırmaya çalışarak geride bir şey bırakmamak istemesinde… Ama inşallah bunlar da aşılır. Yeter ki biz insan hakları kavramının bile geliştirilmesine yüzyıllar varken Dinimiz İslam’ın ortaya koyduğu ve insana en büyük değeri veren ulvi prensiplere sahip çıkalım.
Bu konuda söylenecek, yapılacak daha çok şey var ama ben bu yazımda halkımızı yakından ilgilendiren önemli bir diğer konuyu, hayat pahalılığını ele almak istiyorum. Bu yazının gerekçesi olarak değil de genel bir tespit olarak önce şunu söyleyelim: Malum, dışta güçlü olabilmek için içeride de sağlam kalabilmek gerek. Türkiye İslam dünyasının da umudu olan ülkelerden birisi. Ülkemize gözümüz gibi bakmalıyız…
Evet, hayat pahalılığı, özellikle gıda fiyatlarındaki artışlar toplum gündemindeki en önemli sorunlardan. Nitekim, ASAL Araştırma’nın yakın zamanda yaptığı Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu nedir?” anketinde % 30.5 ile gıda ürünleri fiyatlarındaki artış ilk sırada yer almış. Bu yazı da hayat pahalılığını özellikle gıda fiyatları perspektifinden değerlendirmeyi hedefliyor.
Diğer gider kalemleri, örneğin kira giderleri ve konut fiyatları da dar ve orta gelirliler için şüphesiz çok ciddi bir sorun ama benzerlikler olsa da bunların ayrı dinamikleri de var, dolayısıyla başka bir yazıda ayrıca incelenebilirler.
Vatandaşımızın hayatını zorlaştıran ve ekonomiye, geleceğe dair güvenlerini sarsabilen hayat pahalılığının izalesi için Hükumet kanadı, bakanlıklarımız ve ilgili kurumlarımız ciddi bir gayret içindeler. Ben de bu yazımda “Hayat pahalılığının önlenmesi için neler yapılabilir?” sorusuna cevap bulmaya çalışacağım.
Fakat bu önemli egzersize hem zihnimizi hazırlamak hem de fiyat artışlarının verdiği intibayı anlayabilmek için yazıya bir anımla başlamak istiyorum:
Uzun zamandır Ankara’da yaşamaktayım ama memleketim Adana’yı da elden geldiğince ziyaret ederim. Yıllar önce bu ziyaretlerimden birisinde, o vakit Seyhan nehri kenarındaki eski otogarın olduğu yere yolum düşmüştü. Otogar şimdiki yerine taşınmıştı ve şu anda Seyhan nehri kıyısına ayrı bir görkem ve güzellik katan (Sabancı) Merkez Camiinin inşaatı da yeni başlamıştı.
Orada işimi bitirince, acelem olduğu için bir taksiyle şehir merkezine doğru hareket ettim. Bir ara taksimetreye baktım, taksimetre inanılmaz bir hızla atıyordu. Sanırım normalden iki kattan bile daha hızlıydı. Sürücü arkadaşı uyardım. O da önce taksimetrenin normal olduğunu söyledi ama sonra biraz mahcup kendince bazı mazeretler dile getirdi. Ben de ciddi ama nezaketli bir üslupla böyle yaparak dürüst çalışan diğer taksicileri ve esnafı da zan altında bırakacağını söyleyerek varacağım yere yakın bir yerde taksiden indim. O zaman aklıma gelse şöyle bir espri de yapardım. “Ne bu arkadaş, uzak mekiği mi? Taksimetre nasıl bu kadar hızla atabiliyor?..”
Evet, şimdi de marketlerde, çarşı ve pazarlarda etiketler bazen o taksimetre gibi inanması güç bir süratle değişebiliyor. Örneğin, yakın zamanda 22 lira civarında olan bir ürünün fiyatının önce 27 sonra da 32 TL’ye; 33 lira civarında olan bir diğer ürünün fiyatının da önce 42 sonra da 50 TL’ye çıktığına şahit olmuşluğum var. Küsuratları var elbet. Bu değişimler genellikle çok kısa aralıklarla meydana geldiği için yekunda çok ciddi bir hayat pahalılığına neden oluyor. Bu, sürdürülebilir bir durum değil kuşkusuz.
Bu çerçevede, son dönemde Hükümet kanadından gelen çağrılarla yapılan indirimler ve birçok marketin fiyat artırmama kararları şüphesiz iyiye işaret ve ümit veriyor. Ama bir yandan da meselenin kökenindeki asli sebeplere dair acilen önlemler alınması gerekiyor. Yoksa bu durumun geçici olması ve sonrasında da bir “rebound -sekme, geri gelme” etkisi yani birikmiş artışların fiyatlara sonradan yansıtılması ihtimali var.
Hayat pahalılığının çözümü için birçok toplum kesimine ve ekonomik aktörlere önemli roller düşüyor. Öncelikle ve özellikle 1) Kamu kesimi, 2) Özel kesim yani piyasadaki temel aktörler (toptancılar, aracılar, tacirler, marketler ve üreticiler), sonra da 3) Tüketiciler, 4) Bilim dünyası, akademik camia ve 5) Medya… Hepimiz elden geldiğince hayat pahalılığının giderilmesi sürecine katkı sağlamalıyız. Şüphesiz ki en büyük sorumluluk da kamu kesimi ve özel kesime düşüyor.
Biz bu yazı serisinde bu beş kesimden her birinin neler yapabileceğini irdelemeye çalışacağız. Haliyle atladığımız, hızlı geçtiğimiz birçok husus olacaktır ama bu yazının asli amacı bu gibi zorlu sorunların ancak çok detaylı çalışılarak ve insan dehası azami kullanılarak gerçek istişarelerle çözülebileceğinin hatırlatılması.
Yazımızda önce hayat pahalılığının önlenmesi noktasında kamu kesiminin yapabileceklerini yedi alt başlık altında ele alıp sonra da diğer kesimleri inceleyeceğiz. Ama kamu kesiminin yapabilecekleri bile bir köşe yazısının sınırlarını çok aştığı için bugün kamu kesiminin yapabileceklerini alt başlık olarak verip sadece ilk alt maddeyi detaylı irdeleyeceğiz. Kamu kesimi altındaki diğer alt maddeleri bir sonraki yazımızda, diğer kesimleri de müteakip yazılarımızda ele alacağız inşallah.
1-Kamu kesiminin yapabileceği işler, alabileceği önlemler.
Bu önlemleri yedi alt başlık altında toplayabiliriz:
a) Makroekonomik istikrar ve dıştaki, içteki ekonomik şokların etkisini azaltacak önlemler
b) Girdi maliyetlerinin azaltılması ve girdi piyasalarının istikrara kavuşturulması
c) Vergi gibi enstrümanların adil ve etkin kullanılması
d) Piyasaların kontrolü, yapay fiyat artışlarının ve haksız rekabetin önlenmesi
e) Aracı mekanizmaları rasyonelleştirilmesi
f) Gıda üretiminin ve muhafazasının -finansman dahil- muhtelif araçlarla teşvik edilmesi.
g) Teknoloji geliştirilmesi ve AR-GE.
Şimdi de her bir alt başlığı detaylı ele almaya çalışalım.
a) Makroekonomik istikrar ve dıştaki, içteki ekonomik şokların etkisini azaltacak önlemler
Hükumetin asli görevlerinin başında şüphesiz makroekonomik istikrar ve ekonomik şokların etkisini azaltacak önlemlerin alınması geliyor. Bu çok kapsamlı ve asıl konunun uzmanlarınca ele alınması gereken bir alan. Ama ben bir otorite tavrını takınmadan birikimi olan herkesin toplumu ilgilendiren önemli konularda kafa yorması gerektiğini düşünenlerdenim. Dolayısıyla acizane bir miktar arz-ı kelam edebilirim.
Malum, piyasalar istikrara kavuştukça her şey daha öngörülebilir hale gelir ve yapay fiyat artışları ve manipülasyonlar da önemli ölçüde engellenir. Bir de istikrar kadar önemli bir diğer husus da istikrarın doğru dengelerle ve “doğru yerde” sağlanmasıdır.
Uluslar arası arenada savaş ve gerginlikler ne yazık ki hiç eksilmiyor. Nereye evrileceği belli olmayan bir savaş -bu küresel ortamda- birçok gıdanın ve hammaddenin fiyatlarında yukarı doğru sert dalgalanmalara sebep oluyor. Bu da malum, önce dışarıda sonra da içeride ciddi ekonomik zorluklar demek.
Dünyada risk oluşturabilecek birçok emtia var. Yakın zamana kadar buğday krizi kapıdaydı. Şimdi de Ortadoğu’da çatışmalar büyürse, asıl önemli olan can kayıplarının yanı sıra, ilk etapta petrol ve doğalgaz fiyatlarında ciddi riskler ortaya çıkabilir. Burada şunu da belirtmeden geçmeyelim. Küresel krizler emtianın, ticarete konu malların üretim ve ticaretinde gerçekten birçok fiili zorluğa sebep oluyor. Ama bu zorlukların ötesinde bir de bu durumu suistimal eden, abartan ve yapay şekilde fiyatları daha da yükselten manipülasyonlar da çok sık görülüyor. Dolayısıyla ülkeler krizlerin yükünü katlanmış fiyatlarla çekmek zorunda kalıyorlar.
İşte, oluşabilecek şokların iç piyasalara en az şekilde yansımasının temini ve dalgalanmaların krizlere sebep olmaması için önlem alınması Hükumetin çok önemli bir görevi. Uluslar arası arenada ise hükümetlere, özellikle devlet başkanlarına, dışişleri bakanlarına ve diplomatlara düşen önemli bir görev de uluslar arası gerginlikleri mümkünse önlemek, bu mümkün değilse de etkilerini azaltmak için gayret göstermek. Bu açıdan verilmesi gereken çok önemli bir başarı örneği de, Rusya – Ukrayna savaşı sonrası ortaya çıkan buğday ve gıda krizi riskinin Ülkemizin samimi gayret ve girişimleriyle önlenmesi oldu şüphesiz. Uluslar arası sistemin de samimiyete ve içten gayretlere ihtiyacı var…
Kıymetli okuyucularımız, sözü uzattık. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere Allah’a emanet olun.