Hacı Murat DİNÇER – 14 Mart 2024
Türkiye…
15 Temmuz 2016 FETÖ Darbe Girişimi’nin gerçekleşmesinin üzerinden beş sene geçti.
Ülkede devam eden iç kargaşalardan dolayı BM Barış Gücü İstanbul’a müdahale etti. 1923 yılında kovuldukları İstanbul sokaklarında yabancı asker postalları geziyor.
Fethullah GÜLEN ABD Dwight D. Eisenhower uçak gemisiyle Dolmabahçe açıklarına yanaştı, saraya yerleşme hazırlıkları yapılıyor. Uluslararası kamuoyunda Gülen, ülkeyi demokrasiye döndürecek tek muhatap kabul ediliyor. Fethullah Gülen Türkiye’ye DEMOKRASİ GETİRİYOR.
Asker; hükümet kurma görevini Muhalif Türkiyeliler grubuna vereli sadece iki yıl geçti. Anadolu’nun bir çok yerinde yabancı özel güvenlik şirketleri toplama kampları inşaa ediyor. Kayıplar, faili meçhuller, insan hakları ihlallerinin yanı sıra Anadolunun her yerinden binlerce çocuk kayıp.
Tarikat ve cemaatler Fethullah Gülen’e desteklerini açıkladılar. İnsanlar hayatta kalma refleksiyle tarikat ve cemaatlere varını yoğunu, namusunu kızını, atını avradını vererek üye oluyor.
Görkemli İstanbul’un gölgeleri bile korkuyla titriyor. Toplumun nabzı, acımasız bir rejimin gözetiminde atıyor. Her adım, bir gözün iziyle süzülüyor, her nefes, hükümetin ağzında bükülüyor. Bu, baskının resmi adıdır: “Yalın Egemenlik Dönemi”.
Artık İstanbul sokakları, pasif huzursuzluk ve sessiz isyan mücadelesiyle doldurulmuş beton yığınlarıdır. Gökdelenler, hükümetin gözetimi altında dev boyutlarına yükselirken, insanların özgürlüğü, o güçlü yapıların gölgelerinde erir.
Medya, sadece birer koroşu, rejimin propagandasını yansıtır. Gerçekler, sıkı sansürün kapanmış kapılarının arkasında sızlar. “Bilgi”, seçilmiş birkaçının onayladığı, kıyıda köşede kalan bir hazine parçasıdır.
Hukuk, sadece yargıya bağlı değil, yönetimin aracıdır. Adaletin tartıları, güçlülerin lehine ölçülür, zayıflar ise sessizce kaybolur.
İnsanlar, kendi gölgelerinden bile korkar hale gelmiştir. Birbirlerinin sözleri, ihanetin kokusuyla yoğrulmuş, samimiyetin yerini korku ve kuşku almıştır. Gözler, kapatılan dudakların ardında saklanan gerçeklerin peşinde koşarken, yürekler, umudun zayıf bir nefesini solur.
Ama hala, bir yerlerde, küçük bir kıvılcımın yandığı, umudun kararmamış bir ocağı vardır. İnsanlar, gizlice bir araya gelir, yasaklanmış kitapları okur, gerçeği fisıldarlar. Çünkü özgürlük, her zaman bastırılamayan bir alevdir, karanlığın en koyu köşesinde bile parlayacak bir ışıktır.
Belki de bir gün, bu karanlık gökyüzünün ardında, özgürlük güneşi yeniden doğacak. Belki de o zaman, insanlar tekrar başlarını dikleştirip, geleceğe umutla bakacaklar. Ama şimdi, gölgelerin ve sessizliğin hüküm sürdüğü bu gerçeklikte, her nefes, bir direnişin başlangıcı olabilir.
Bir ses yankılanıyor yüreklerde : ‘’Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur ‘’ Peki kim anlatacak ATAMA neden ‘’muhtaç’’ olduğumuzu?
Zehir yar elinden gelse de zehirdir.
Atlattık atlatmasına ama bir daha askeri darbe olmasın diye ne yapmalı? Tek yol devrim… Evet tek yol devrim… bozuk saat misali bir kez de olsa doğruyu söylemiş devrimci insanlar.
Tek yol insan beyinlerinde yapılacak devrimdir. Halka rağmen askeri darbe olamaz.
Eğer TÜRK fabrika ayarlarına dönerse ne askeri darbe ne o ne bu kalmaz ortada. Devlet Ebed Müddeti DNA sına işlemiş bir Millete tankla topla söz geçmez. Kuvayi Milliye bu Milletin ruhudur.