Serkan ÜSTÜNER – 28 Ekim 2024
Gülse Birsel Boğaziçi iktisat mezunu olmasına rağmen dergici olarak basın yayın sektörüne girdi. Birçok derginin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Kendisini televizyon dünyasına atarak GAG isimli programla kendisini kitlelere tanıttı. Elbette tanınmasında Avrupa Yakası dizisi çok etkili oldu. Nişantaşı’nın iç dünyasını televizyon izleyicisiyle buluşturdu. Karakterlerin hepsi elbette bir kesimi temsil ediyordu.
Seküler, Beyaz ama kendi içinde bile sınıfsal ayrımın olduğunu anlatırken Anadolulu tiplemesini yerleştirdiği Burhan Altıntop karakterinde elinden geldiği kadar hor görmeye Burhan Altıntop üzerinden her türlü aşağılamayı yaptı. Burhan kendini Beyaz Türklere ispat etmeye çalışan Açık Öğretim mezunu ama patrona yalakalık yaparak idari işler müdürü olmuş ama herkesin nefret objesi haline gelmiş oportünist bir karakterdi. Ve Burhan Altıntop ne yaparsa yapsın hep dışarıda kalacak ve hiçbir zaman o masada oturamayacaktı.
İşte Gürse Birsel’in bilinçaltında Burhan Altıntop karakterinin kimi temsil ettiği ortadadır. O zaman kimse elbette böyle bir yazı kaleme almadı. Herkesin çok severek, eğlenerek, gülerek izlediği bir diziydi. Evet, kesinlikle çok başarılı bir işti. Sonrası Avrupa Yakası’nın benzerlerini çekti ama hiçbiri başarılı olamadı.
Şimdi buraya kadar Gülse Birsel’in az çok portresini çizmeye çalıştık. Gülse Birsel’i yeniden gündeme getiren olay rahmetli Vural Çelik’in ölümünden sonra yazdığı taziye mesajıydı. Daha önce hayatımızda görmediğimiz insanlık dışı bir mesajdı. Çok genç yaşta bir meslektaşı vefat ediyor ve kendisi utanmasa Vural Çelik’in mezarından kalkıp kendisine özür ve teşekkür etmesi gerektiğini yazacak.
Yok tek bir bölüm için gelmişti. Durumunu anlattı! ( Burada paraya ihtiyacı olduğunu vurgulayıp yine üstenci, iğrenç bir üslup takınıyor. Kendisi yapımcıya gitmiş de oynaması için ricada bulunmuş.) Cümlelerden bazıları “Güldüğümüz, keyfi yerinde olsun diye hep kollamaya çalıştığımız bir çocuksu ruhtu. Sette biraz da bizi güldürmek için hep oynadığı bir “Mağdur persona”sı vardı. Şenay Gürler’le bir kahve içmeye mi çıkıyoruz, “Vaay tabii sosyete bizi davet etmez”! “Ya kardeşim iki kız dedikodu yapacağız, sen niye geliyorsun?” “Yok yok ben garibanım zaten beni çağırmazsınız, bir kahve ısmarlamazsınız bu fakire, ben hangi parayla kahve içeceğim” filan derken bu sefer abarttığını fark edip onu gülme tutardı.”
Bir insanın ölümünün ardından yazılamayacak sözleri söylemek kendilerinde reva gördükleri bir durum. Gerçi yine bu camiadan bir gazeteci annesi öldüğünde “Şimdi köpeğime kim bakacak?” diye yazı yazmıştı.
Bu arada Türkiye’de gerçek anlamda bir beyaz Türk yok. Bu gerçeği de bir ara yazarız. Hiçbiri İstanbullu değil ve hepsi bugün aşağılamaya çalıştıkları Anadolu’dan göç etmiş. Gülse Birsel’in kökleri Uşak’tan başlıyor ve Muş Varto’ya kadar gidiyor misal.
çok güzel bir noktaya değinilmiş teşekkür ediyorum