Terapi odasına dertler getirir bizi. Dert edindiklerimizle dertlerimiz de ayrışır bazen bu yolculukta. Dertler elimizde kalınca dermanı da çağırır yanı başına. 7 Ekim’den bu yana olanlar terapi odasında da gündemimizdeydi. Yasını tuttuğumuz birçok kaybımız yeni kayıplarımıza katılarak daha derinlere bakmaya davet eder bizi. Ölümler bir yanıyla geçiciliğimizi de hatırlatır bize. Ölümün yakıcı gerçeğinden elimizde kalan hakikatlerimiz olur. Bizi biz yapan, bizi insan yapan değerlerimiz.
Seansta birden sarsıla sarsıla ağlamaya başladı yıllardır ağlayamayan kadın. Sanki kurumuş yollardan akan nehirler gibi geliyordu gözyaşları. Bu nedenle pek zor ulaşıyordu yanaklarına gözyaşları. İçinde biriken bir şeyler boşalır gibiydi. Ağlarken bir yandan da özür diledi. Sanki ağlamak bir kusur ya da bir hata gibi öğretilmişti. Şimdi ağlamayacağız da ne zaman gözyaşlarımız bize sükûnet verecek? Kaybettiğimiz her şey yüreğimizi titretir, gözümüzü nemlendirir. Utanmayıp, utandırmayıp acımızı ağlamaya da yer açmalıyız hayatımızda. Acılar, haksızlıklar üzerimize yangın gibi geldiğinde kendi serinliğini getirir gözyaşları bize. Yüreklerin taşlaşmadığının ve halen çarptığının habercilerinden biridir gözyaşlarımız.
Zulüm her yerde uyanık beklemekte. Bizi uyandırmak için belki de. Hayat denen rüyayı ölümden daha iyi bozan kimdir? Her kayıp hayatımızın tamamen değiştiğini söyler bize ve değişime açık olmak iyileşmeye de açık olmaktır bir yanıyla. Belki de kayıplarımızla dünyaya ve hayatımıza yeniden bakacağız. Önceliklerimizin değişmesi gerektiğini fark edeceğiz. Şahit olduklarımızın ciddiyeti ve şiddeti çok büyük, acısı da bir o kadar derin. Ne yapsak bu yeni tohumlar serpen rüzgarların birikintisi bizde kalacak. Belki de direnmenin, yola devam etmenin ve birbirimizi iyileştirmenin imkanları da burada çiçeklenecek.
Yazar Karen Blixen, “Bir öyküye yerleştirmek veya öyküsünü anlatmak bütün üzüntüleri katlanılabilir kılar” diyor. Terapi odasında da yapmaya çalıştığımız şey tam olarak budur. Yaşam ve ölüm arasında yer alan hikayemizi bir başkasına anlatabilmenin verdiği güç bize bir anlam da bahşeder. Yanımızda artık olmayanların varlıkları bizim hikayelerimizde nefes almaya devam eder. Gözyaşlarıyla uğurladığımız sevdiklerimizin hatırası bizim hikayemizle birleşir ve yanı başımızda bize eşlik eder.
Terapi odasına dertler getirir bizi. Dert edindiklerimizle dertlerimiz de ayrışır bazen bu yolculukta. Dertler elimizde kalınca dermanı da çağırır yanı başına. 7 Ekim’den bu yana olanlar terapi odasında da gündemimizdeydi. Yasını tuttuğumuz birçok kaybımız yeni kayıplarımıza katılarak daha derinlere bakmaya davet eder bizi. Ölümler bir yanıyla geçiciliğimizi de hatırlatır bize. Ölümün yakıcı gerçeğinden elimizde kalan hakikatlerimiz olur. Bizi biz yapan, bizi insan yapan değerlerimiz.
Seansta birden sarsıla sarsıla ağlamaya başladı yıllardır ağlayamayan kadın. Sanki kurumuş yollardan akan nehirler gibi geliyordu gözyaşları. Bu nedenle pek zor ulaşıyordu yanaklarına gözyaşları. İçinde biriken bir şeyler boşalır gibiydi. Ağlarken bir yandan da özür diledi. Sanki ağlamak bir kusur ya da bir hata gibi öğretilmişti. Şimdi ağlamayacağız da ne zaman gözyaşlarımız bize sükûnet verecek? Kaybettiğimiz her şey yüreğimizi titretir, gözümüzü nemlendirir. Utanmayıp, utandırmayıp acımızı ağlamaya da yer açmalıyız hayatımızda. Acılar, haksızlıklar üzerimize yangın gibi geldiğinde kendi serinliğini getirir gözyaşları bize. Yüreklerin taşlaşmadığının ve halen çarptığının habercilerinden biridir gözyaşlarımız.
Zulüm her yerde uyanık beklemekte. Bizi uyandırmak için belki de. Hayat denen rüyayı ölümden daha iyi bozan kimdir? Her kayıp hayatımızın tamamen değiştiğini söyler bize ve değişime açık olmak iyileşmeye de açık olmaktır bir yanıyla. Belki de kayıplarımızla dünyaya ve hayatımıza yeniden bakacağız. Önceliklerimizin değişmesi gerektiğini fark edeceğiz. Şahit olduklarımızın ciddiyeti ve şiddeti çok büyük, acısı da bir o kadar derin. Ne yapsak bu yeni tohumlar serpen rüzgarların birikintisi bizde kalacak. Belki de direnmenin, yola devam etmenin ve birbirimizi iyileştirmenin imkanları da burada çiçeklenecek.
Yazar Karen Blixen, “Bir öyküye yerleştirmek veya öyküsünü anlatmak bütün üzüntüleri katlanılabilir kılar” diyor. Terapi odasında da yapmaya çalıştığımız şey tam olarak budur. Yaşam ve ölüm arasında yer alan hikayemizi bir başkasına anlatabilmenin verdiği güç bize bir anlam da bahşeder. Yanımızda artık olmayanların varlıkları bizim hikayelerimizde nefes almaya devam eder. Gözyaşlarıyla uğurladığımız sevdiklerimizin hatırası bizim hikayemizle birleşir ve yanı başımızda bize eşlik eder.