fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur
22 kez görüntülendi.

Fatih ÜNLÜ – 11 Haziran 2024

 

Bir önceki yazımızda bizim asıl faaliyet sahamızın sebepler alemi olduğunu ifade etmiş ve olağanüstü yardımların da -Rabbimizin bir ikramı olarak- bize mütemadiyen bahşedildiğini belirtmiştik.

Sebepler aleminde maksadımıza ulaşmak için de çoğu zaman küçük veya büyük bir eylem gerekir, demiştik. Buna merhum Necmettin Erbakan Hocamızın toplantılarda anlattığı şu olay iyi bir örnektir:

Bir medresede güzel bir ziyafet verilecektir. Hocalardan birisi rızkın Allah’tan olduğuna halis bir kalple inanmakla  birlikte bunun nasıl olduğunu kendince anlamak ister ve o ziyafet günü okulun bir odasına çekilerek bakalım ne olacak diye beklemeye başlar.

Ziyafet başlar ve olanca neşesiyle devam eder ama Hocanın bulunduğu odaya gelen giden yoktur. Zaman da bayağı geçmiş ve artık ziyafetin sonu  yaklaşmıştır.

Hoca bakar ki arayan soran yok, dışarıdan bir grubun geçtiğini işitince duyulacak şekilde öksürür. Öğrenciler de sesi duyunca hemen odanın kapısını açarlar ve hocalarını görünce “Hocam siz burada mıydınız? Biz de size bakıyorduk.” derler.  Hoca da “Evet buradaydım.” der.

Rızkı şeksiz şüphesiz Allah gönderir. Buna ulaşmak için de çoğu zaman -bu olay özelinde olduğu gibi- kişinin sesini duyurmak için öksürmesi gibi bir fiil, bir eylem gereklidir. Bunlar da zaten hayata maddi – manevi derinlik ve lezzet katarlar.

İnsan bir eylem yapmadan da rızıklanabilir elbette. Sözgelimi bir bebek durumu özel olduğu için -ağlayınca daha çok dikkat çekmekle birlikte- ağlamasa da  anne babası, çevresi tarafından mütemadiyen beslenir.

Yine çok derin bir tevekkülle Allah’a itimat eden kimse veya zulme uğramış bir mazlum can-ı gönülden Allah’a yalvardığında onların duaları tüm sebeplerin ötesinde hemen kabule mazhar olabilir.

Birgün Muhsin Demirel ağabeyle birlikte merhum Mustafa Sungur ağabeyle sohbet ediyorduk. Mustafa Sungur ağabey bir vesileyle “Dua en keskin şeydir.” demişti. Bu tespitten mülhem biz de “İhlaslı dua en keskin eylemdir.” diyebiliriz. Özellikle ızdırar – yoğun ihtiyaç anlarında öyledir.

Evet, yeri geldiğinde dua keskindir, yeri geldiğinde fiil – eylem keskindir, zaten ilki kavli dua, ikincisi de fiili duadır.

İki âlem de bizim için yaratılmıştır. Abdullah Bera kardeşimizin de dediği gibi:

“Hayatı tek bir yöne, tek bir dünyaya hapseden yanılır. Bu tespit, maddi âleme kapanıp manevi âlemi ihmal edenler için olduğu kadar maddi âlemde gerekenleri yapmayıp hayattan hep mucize -ya da olağanüstü hâller- bekleyen kişiler için de geçerlidir. Doğru bakarsak, hayat zaten olağanüstüdür.” *

İlginizi çekebilir!  Putin’in Karabağ stratejisi…

Bizden Beklenen

Ale’l umûm biz insanlara düşen ve bizden beklenen gayrettir. Çünkü Allah azimüşşan bunca sebebi bizim için yaratmış, saat gibi işleyen bunca mühim -tabii ve içtimai- kanunu bizim için vaaz eylemiştir.  Elimiz var, dilimiz var, iş yapma kabiliyetimiz var. Rabbimiz bizden hayırlı işlerde gayretli olmamızı istiyor. Biliyorsunuz, İnşirah Suresinin 7. ayeti kerimesinde mealen “O halde boş kaldın mı, kalk yeni bir işe koyul!” buyurulur.

Sonuçların oluşmasında bizim emeğimiz de bazen yukarıda aktardığımız  olaydaki öksürme fiiline benzer, bazen de netice için çok yoğun bir emek sarfetmemiz gerekir. Neticede toprağa tohumu atarız ama mahsüller binbir şart altında büyürler, olgunlaşırlar. Biz sadece sürece katkıda bulunuruz. Sonuç bizim eserimizdir dersek, bu olan bitenden haberimiz olmadığı anlamına  gelir. “Gayret bizden tevfik Allah’tandır.”

Hasıl-ı kelam, Yunus Emre’nin “Aşıklara gayret gerek” dediği gibi bize de bu imtihan yurdunda gayret gerekir.  Bu çerçevede, İbni Arabi hazretlerine de Üstad Yunus Emre’ye de atfedilen “Kader gayrete aşıktır.” sözü de bir manada Necm suresinin 39. ayeti kerimesinin tefsiri gibidir:

وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰى

Ve en leyse lil insani illa ma seaa.

Ve insan için kendi çabasından gayrısı yoktur. 

Allah’ın bize bahşettiği sayısız imkânları bilmeli, önemsemeli ve onları en etkili şekilde değerlendirmenin yollarını bulmalıyız. Ve tüm bunların bize Allah’ın birer ihsanı olduğunu unutmamalıyız.

Malum, sebepler aleminde de zaman çabuk geçer. “Bir yokmuş bir varmış” gibi olur. Birçok büyük iş, birçok önemli proje için de durum böyledir. Gerekli adımları atabilirseniz, çok büyük işleri dahi nispeten çok kısa sürelerde başarılabilirsiniz.

Günümüzden bir örneği, Baykar’ın başarısını düşünelim. 2004’te “Milli ve Özgün Elektronik ve Yazılım Sistemleri İle İlk Otomatik Uçuş Denemesini” yapmalarının üzerinden sadece 20 yıl geçmiş olmasına rağmen Baykar Şirketi bu kısa sürede milletimizin gururu olacak şekilde dünya çapında bir başarıya ulaştı. Tabii birçok işte olduğu gibi bu başarıda da işin temelleri daha da önceye gidiyor ama o da o kadar uzak değil.

İlginizi çekebilir!  Gençlere Sordum: “Sabır mı Şükür mü Daha Üstün?”

Burada konuyu biraz dağıtma pahasına küçük bir parantez açalım.  Baykar Grubu bir yandan çok önemli teknolojik atılımlar yaparken, bir yandan da bu alandaki diğer kıymetli kurumlarımızla birlikte çok ileri yapay zeka uygulamaları geliştirerek SİHA ve benzeri  araçlarla sivillere hiç zarar verilmemesinde küresel öncü bir rol de oynayabilirler. Kolay değil elbette ama sektörde liderliğe azmedince,  konu üzerinde çok kafa yorunca ve bilenlere danışılınca çok etkili yöntemler de bulunabilir.

Baykar’ın ve diğer kurumlarımızın ürettikleri SİHA ve benzeri araçlarla sivillere zarar verilmemesi konusunda hassas davrandıklarını ve bu konuda ciddi bir gayretleri olduğunu biliyorum ama mesela bu kurumlarımızın sivillere zarar verilmemesi konusunda benimsedikleri prensipleri ihtiva eden bir belge, bir deklarasyon  var mı, doğrusu bilmiyorum. Yoksa, hazırlanabilir.

Tabii, sivillere hiç zarar verilmemesi yönündeki bu tür güçlü girişimler, süreci ve taraflarını hedef haline de getirebilir ama ulaştığı başarılarla Baykar’ı ve diğer   kuruluşlarımızı  hedef haline getirebilecek çevreler zaten getirmiş durumdalar. “Artık önemli olan madden ve manen sağlam durulabilmesidir.” diyelim ve parantezimizi kapatalım…

Güncele çok odaklandık ama tarihimizde de kısa sürede ulaşılan başarılara sayısız örnek vardır: Bütün peygamberlerin azimleri ve başardıkları, Dinimizin hızla yayılması, fetihler, yapılan buluşlar, kurulan medeniyetler… Yine Fatih Sultan Mehmet’in çocukken hayalini kurduğu İstanbul’u fethetmeyi 21 yaşında başarması…

Evet, insan gayret edince, doğru hedeflerle ve araçlarla kendisine verilen yetenekleri  etkin kullanınca, Allah azimüşşan da başarıyı nasip ve müyesser kılıyor…

Kıymetli okuyucularımız, özel bir durum yoksa yazılarımızı artık kısa tutmaya çalışıyoruz. Okuyanın yazandan daha arif olduğunu bilince çok söze de gerek kalmıyor zaten. Bu yüzden yazımızı güzel bir dua ile bitirelim:

Ey Rabbimiz!

Bize Rızan yolunda ihlaslı gayretler nasip eyle. Bize hayırlı ve hayra çağıran başarılar nasip eyle. Bizi de gökten inen sofra gibi,  taştan oniki pınarın kaynaması gibi ve Hatemürrusul’ün oluşturduğu eşsiz kardeşlik iklimi gibi olağanüstü ikramlarla da rızıklandır. Bize dünyada ve Ahirette iyilikler ihsan eyle.

Amin, ya Erhamerrahimin!

Allah’a emanet olun.

====

* Abdullah Bera Yıldız, “O’nu Bilmeden Hiç bir Vahada Hayat Yoktur”, Sayfa 116

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.