
Prof. Dr. Celalettin Yavuz, Güvenlik Politikaları Uzmanı – 21 Mart 2025
Yıllar önce Türk Yurdu dergisinde yayınlanan “Dünyanın En Stratejik Maddesi Gıda” başlıklı bilimsel makalede tarıma uygun arazi, su ve küresel boyutta milyonlarca insanın açlık sınırı altında yaşadığına ve gelecekte gıdaya erişimin çok daha güç olacağına dikkat çekmiştim. Aradan geçen süre içerisinde özellikle genleriyle oynanan gıdaların (GDO’lu) insan sağlığına olan zararları sıkça işlendi. Keza rafine şekerlerle üretilenler ile unlu mamüllerin sağlığa zararlar da. Ancak insanlar bağımlılık yarattığı veya alım gücünün zayıflığından bu ürünleri “bilerek” de olsa tüketiyor.
Bu analizde alım gücü olsa bile insanların “bilmeden” tükettiği, bünyesinde tarım ilacı veya uygunsuz koşullarda kurutma/depolamadan kaynaklanan, sonunda geleceğimizi teslim edeceğimiz çocuklarımızın fiziki ve zihinsel gelişimini olumsuz etkileyebilecek, basit bir kaşıntıdan kansere kadar sonuçlar doğurabilecek ciddi bir “gıda güvenliği” konusunu işleyeceğiz.
Maksadımız fırsat buldukça halkı ve yetkilileri uyarmaya çalışan “gıda mühendisleri” veya akademisyenlerin işine karışmak değil, konuya “milli güvenlik” açısından yaklaşmaya çalışmaktır.
İnsanların “Can Güvenliğinde” Gıda Güvenliğinin Önemi
Son haftalarda Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hangi firmanın süt ve ürünleri, zeytinyağı, et ve işlenmiş et ürünlerinden hangilerinde “tağşiş” ya da hileye rastlandığı medyada sıkça yer almaya başladı.
Öte yandan ihraç ürünlerinin Rus gümrüğünden veya AB ülkeleri gümrük kapılarından döndükleri de medyada yer almaktadır. Yaş sebze ve meyvelerde “pestisit” adı verilen tarım ilacı, kuru meyve ve baharatlarda ise aflatoksin ağırlıklı ve sağlığa zararlı küflenmelere rastlanmaktadır.
Gelişmiş toplumlarda sağlıklı gıdanın üretilmesi, depolanması, ulaştırılması ve tüketiciye sunulması sırasında gıda güvenliğine çok önem verilir. Bu sebepledir ki ihraç edilen bazı gıda ürünlerimiz belirlenen sağlık standartlarını karşılayamadığı için geri iade edilmektedir.
İhraç ürünlerindeki zararlı maddelerin varlığı, ithal ülkesi geri gönderdiği için belli olabilmektedir. Ancak yurtiçinde üreticiden tüketiciye ulaştırılan gıda maddeleri, Tarım Bakanlığı’nın denetiminden tam olarak geçebilmekte midir? Ya da limitlerin üzerinde kimyasal veya diğer zararlı madde olduğu bildirilen ihraç ürünleri ne yapılmaktadır?
Yani Mersin’den, Antalya’dan Ankara, İstanbul ve Sivas’a gönderilen narenciyedeki pestitler, Urfa’dan, Kahramanmaraş’tan ve Hatay’dan aynı illere ve diğerlerine gönderilen baharatlar, Aydın’dan gönderilen kuru incir, İzmir, Manisa ve Gaziantep’ten gönderilen kuru üzüm gibi gıdalar ne kadar sıklıkla denetlenebilmektedir?
Sakıncalı maddeleri mevcut bu gıda maddelerini Ruslar, Almanlar, Macarlar, İsveçliler yemez iken, acaba bizler farkına varmadan yemekte miyiz?
İhraç ürünlerinden iadesi istenenlerin yurda nakli oldukça maliyetli olduğundan, sebze ve meyveler genellikle yerinde imha edilmektedir. Kuru yemiş ve baharatlarda ise daha farklı bir yol izlenebilmektedir. Örneğin AB ülkelerinin limitlerine göre ABD ya da Latin Amerika ülkelerinin limitleri daha toleranslı olduğundan, bu ülkeler sevk edilmeleri de mümkün olabilmektedir.
Limitleri Aşan Sakıncalı Maddeye Rastlandığı İçin Geri Dönen İhraç Ürünlerine Örnekler
2024 yılının daha ilk iki ayında Türkiye’den AB’ye ihraç edilen, arasında Dana hücresi enjekte edilmiş pirinç de dahil en az 81 sevkiyat geri çevrilmişti. Mart ayı da önceki iki ayı aratmadı.
2023 yılı içerisinde gümrükten dönen gıdaların toplam sayısı 333 idi.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, gıda ve yem ithalatı sırasında sınırlarda veya market denetimleri sonucunda belirlenen, belirli standartların üzerinde sakıncalı madde içeren gıda maddelerini kısa adı RASFF (Rapid Alert System for Food and Feed), “Gıda ve Yem için Hızlı Alarm Sistemi” vasıtasıyla yayınlamaktadır.
Gıda güvenliği üzerine deneyim sahibi Gürşah Akman’a göre, RASFF’ın 2024 yılına ait belirlediği listede, AB ülkelerine ihraç edildikten sonra geri bildirim yapılan ülkeler arasında ilk sırada ne yazık ki 492 bildirimle Türkiye geliyor. Daha sonra da 346 bildirimle Çin, 341’le Hindistan ve 294 bildirimle de Polonya var.
Türkiye’den ihraç edilen ürünlerden 474’ü gıda, 9’u da yem ve gıda ambalajıyla ilgili. En fazla 157 bildirimle %33’ünü oluşturan kuru incir gelirken, onu antep fıstığı (37 bildirim, %7.8), yeşil biber (32), limon (28), üzüm (17), nane (16), nar (13), kuru kayısı (12) ve kimyon (11) izlemektedir.
RASF’ın bildirimlerinin nedenleri arasında özellikle kuru incir ve antep fıstığında sağlıklı kurutma yapılamadığından oluşan Aflatoksin gelmektedir. Kuru incirde OkratoksinA’ya da rastlanmaktadır. Yeşil biber, limon ve nardaki zararllı maddeler ise pestisit (tarım ilacı) ağırlıklıdır. Kekik ve kimyonda Pyrrolizidine alkaloid, susam ve ürünleri ile fındık ve ürünlerinde Salmonella, gene muhtelif ürünlerde sülfür dioksit ile allerjen maddeler de yer almaktadır.
Taze meyve ve sebzelerde görülen pestisit kalıntıları, toplam bildirim sayının %30’unu oluşturmakta olup, belirlenen limitlerin üzerinde görülen kimyasal maddelerden en sık rastlananları Chlorpyrifos, Acetamiprid, Buprofezin, Prochloraz ve Formetenate’dir.
2024 yılında sadece AB ülkelerinden bildirim yapan ülkeler ve bildirim adetleri de şöyle sıralanmaktadır: Bulgaristan (116), Fransa (66), İtalya (64), Almanya (48), Hollanda (21), İspanya (16), Hırvatistan (12), Yunanistan (12), Polonya (10) ve Romanya (10).
Pestisit artıklarıyla ilgili bildirimler 2021 yılında 357 iken, her yıl azalarak 2024’te 148’e düştü. Buna karşılık başta kuru incir olmak üzere kuru meyve ve kuru sebzelerdeki bildirim 2021’de 90 iken, 2024’te 191’e sıçramıştır.
RASFF’ın uyarısına göre 2024 yılının sadece Kasım ve Aralık aylarında Türkiye’den gönderilen gıda ürünlerinden 69 adedinde Mikotoksin bulunmaktaydı.
2025 Yılında Geri Bildirim Alınan Ürünler Üzerine Basında Yer Alan Bazı Bilgiler
Ocak 2025 ayı başlarında Tunus’a ihraç edilen 2500 ton patates bile sorunlu çıkınca Mersin’deki Taşucu limanında yapılan kontrolün ardından imhasına karar verildi.
Ocak 2025 ayı ortalarında da RASFF’tan yapılan bildiride, Belçika’ya gönderilen kuru kekikte insan salığını tehlikeye atacak miktarda Pirolizidin Alkaloitlerin tespit edildiği belirtilmişti.
Ocak 2025 sonlarına doğru da Fransa’ya ihraç edilen kuru üzümlerde insan sağlığı açısından oldukça riskli Pyriproxyfen ve DINOCAP kimyasal maddelerinin tespit edildiği bildirilmişti.
Mart 2025’in başlarında RASFF tarafından, Almanya’ya ihraç edilen asma yapraklarında insan sağlığına potansiyel risk oluşturan, yoğun şekilde ve beş farklı pestsit kalıntısı olduğu belirtilerek toplatma kararı aldığı bildirildi. Türkiye’den ithal edilen asma yapraklarında Asetamiprid, Difenokonazol, Ditiyokarbamat, Azoksistrobin ve Flutriafol pestisitlerine rastlanmış
Aynı tarihlerde Türkiye’den Romanya’ya ihraç edilen taze biberlerde kabul edilebilir sınırların üç kat üzerinde Permethrin maddesine rastlandığı için iade edildiği duyurusu da yapıldı.
Buraya kadar olan özetlerden anlaşıldığına göre Türkiye, en azından AB’ye gıda maddesi ihraç eden ülkeler arasında, “gıda güvenliği” açısından en sakıncalı ülke.
Gıda Maddelerindeki Kimyasalların İnsan Sağlığına Etkileri
Pestisitler: Sebze ve meyvelere musallat olan zararlı canlıları öldürmek için kullanılan tarım ilaçlarıdır. Pestisit türüne göre farklı etkiler gösterse de, bazı pestisitlerin kanserojen olabileceği , bazılarının da sinir sistemini etkileyebildiği bilinmektedir.
Pestisitin anlık etkileri arasında burunda yanma, batma ve kaşıntı, boğaz ve cilt tahrişi, döküntü olabilmektedir. Keza bulantı ve baş dönmesi de görülmektedir. Ciddi zehirlenme vakalarında kalp, akciğer veya böbrek yetmezliğine de rastlanabilmektedir.
Öte yandan uzun vadede beyin hasarı, doğum kusurları, kısırlık, böbrek, akciğer hasarları da görülebilmektedir. Öyle ki, pestisiteye maruz kaldıktan sonra etkileri haftalar ve aylar sonra ortaya çıkmayabileceğinden, insan sağlığı üzerindeki etkilerini belirli bir sürede anlayabilmek mümkün olmayabilmektedir.
Çocukların gelişimi açısından zararlı etkileri olabileceğinden, çocukların pestisiteden uzak durmaları da önemlidir.
Öte yandan “endokrin bozucu” kimyasallar içeren pestisitlerin beyin gelişimi, uyku döngüsü, stres gibi vücut sürecini düzenleyen hormonları da olumsuz etkileyebileceği ileri sürülmektedir. Endokrin bozucu hareketlerle kanser, gelişim sorunları ve kısırlık gibi etkiler yanında, pestisitli yemle beslenen hayvanlara da ciddi zararlar vermektedir.
Aflatoksin: Aspergillus cinsine ait mantarların ürettiği toksik bileşikler olup tahıl (pirinç, mısır, buğday, ince ve süpürge darı), yağlı tohumlar (pamuk, soya fasulyesi, yer fıstığı, ayçiçeği), baharat (kırmızı biber, kara biber, kişniş, zerdeçal, zencefil) ve kuruyemişlerde (kuru incir, badem, Antep fıstığı, ceviz, Hindistan cevizi, brezilya cevizi) sıklıkla görülebilmektedir.
Küflerin oluşturduğu toksik bir madde olan aflatoksin saçtığı zehirle karaciğerin hasar görmesine, siroza ve hatta kansere bile yol açabilmektedir. Bağışıklık sistemi üzerindeki olumsuz etkilerine ilaveten büyümeyi engelleyerek genetik hasara da yol açabilmektedir.
Keza bu besinleri yiyen hayvanların sütünde de aynı zehre rastlanmaktadır. Uygunsuz ortamlarda depolanan hayvan yemlerinde de üreyen Aflatoksin küfü (zehri), bu yemi yiyen hayvanlara geçerek, oradan da süte de aktarılmaktadır. Zehirli olan bu sütlerden süt ürünleri yapılması halinde, süt ürününde süte oranla çok daha fazla oranda zehir olabilmektedir. Bir bakıma aflatoksinli sütte bir birim bu zehirden varsa, aynı sütten üretilen peynirde 15 birime kadar artan aflatoksin bulunabilmektedir.
Ya da aflatoksinli fındık veya fıstık katılarak üretilen çikolata, baklava ve benzeri ürünlerde de pişirme işlemi sırasında zehir yok olmamakta, o zaman zararı anlaşılamasa da 20-30 yıl sonra sağlık sorununa dönüşebilmektedir.
Konunun uzmanlarına göre Aflatoksin dışında gıdalarda rastlanan farklı mikotoksinler de sağlığa zararlı olabilmektedir. Bunlar arasında böbrek fonksiyonlarını bozarak kansere neden olabilen “Okratoksin A, sinir sistemi ve karaciğer üzerinde etkili Fumonisinler, hormonal bozukluklara yol açabilen Zearalenon ile özellikle meyve sularında rastlanan Patulin de karaciğer ile böbrek hasarlarına yol açabilmektedir.
Sülfür dioksit: Çoğunlukla kuru üzümlerde görülmekte olup, akciğerin savunma mekanizmasını tahriple solunum yollarının daralmasına, devamında kalp rahatsızlıklarına sebep olabilmektedir.
Gıdalarda Mevcut Zararlılara Karşı Tarım ve Orman Bakanlığınca Alınan Önlemler
İhraç ürünlerinin geri dönmesi üzerine vatandaşlarda “Acaba bu zararlı gıda maddeleri bize mi yedirilmektedir?” diye de sormadan edememektedirler. Bu konuda Türkiye’de de gıda güvenliği dikkat alınıyormuş dedirtecek en ciddi gelişme, 27.09.2021 tarihli 31611 Mükerrer Sayılı Resmi Gazete ile yayınlanan ‘Türk Gıda Kodeksi Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği’ ile yaşandı. Yani artık yurt içinde üretilen ve ithal edilen gıdaların resmi kontrollerinde uygulanacak maksimum kalıntı limitleri düzenlendi.
Böylece Avrupa Birliği üyelik görüşmelerinin 12. faslındaki gıda güvenliği başlığında, tüm gıda işletmelerinin AB standartlarına uygun seviyeye getirilmesi şartı, oldukça geç kalınmış olsa da bu düzenleme ile yerine getirilmiş oluyor. Bu yönetmelik sonucunda pestisitlere ilişkin kalıntı limitleri AB standartlarına göre düzenlendi. Tabii ciddi ve sıkı denetimler gerçekleştirilebilirse…
Bakanlığın 9 Ocak 2025 tarihli açıklamasına göre son 3 yılda yapılan 250 bin pestisit denetimi pestisit kalıntı oranı %35 oranında azalmış. Sıfıra kadar düşürmek için de uğraşılıyor. Tarladan paketleme merkezlerine kadar birçok noktada denetimler yapılıyormuş
Sonuç
Tarım ve Orman Bakanlığının son aylarda sebze-meyve ve kuru bakliyat, kuru yemişler ve baharatlar yanında hileli ve tağşiş işlemi uygulanan gıda maddeleri üzerinde de denetimlerini arttırması “Gıda güvenliği” açısından pozitif gelişmelerdir. Ancak ne yazık ki Avrupa ülkeleri içerisinde 2024 yılında bile gıda güvenliği konusunda en “güvenilemez” ülkeyiz.
Bu durum Türkiye’nin fındık ve kuru incir gibi önemli ihraç ürünlerinin yurtdışına satışını olumsuz etkileyerek döviz girdisini olumsuz etkileyebilmektedir.
Ancak daha da önemlisi; özellikle yurt içinde yurttaşların tükettiği gıda ürünlerinin en basit zehirlenmeden kansere, demans hastalıklarına, böbrek yetmezliğine kadar varabilen hasarları dikkate alındığında, “Gıda Güvenliği”nin ne kadar önemli olduğu çok daha iyi anlaşılabilecektir. Fiziken veya zihnen ülke kalkınmasına uzun süre katkı sağlayabilecek yurttaşlarımızın atıl hale gelebilmektedir. Veya bu esnada devlete yüklenecek sağlık giderleri ve çoğu yurtdışından ithal edilen ilaçlarla oldukça büyük maddi külfetler yüklenebilmektedir.
AB ülkeleri veya Rusya ve hatta Tunus gibi ülkeler insanlarının sağlığı konusunda bu kadar titiz iken, kendi insanlarımızın can güvenliğinin sağlanmasını bir “milli güvenlik sorunu” olarak değerlendiriyoruz. Bu sebeple “gıda güvenliği”nin sağlanması için denetlemelerin bahçe ve tarlalardan itibaren yapılması, üreticilerin bu konuda eğitilmesi, zincir marketlerin ve ihracatçının temininden önce üreticiden alınan ürünlerde denetim yapması ve depolama koşulları konusunda denetime ilaveten eğitimin gerekli olduğu görülebilmektedir.
Hocam,uzun zamandır ilgilendiğim bir konuyu yazmışsınız…Kaleminize sağlık…
İhmal edilmemesi gereken çok ciddi bir konu.
Hocam aslında gıda sektöründeki kanunlar ve yaptırımlar Türk Ceza Muhakemesine Eklenecek Yeni Cezalar ile desteklenmeli hapis cezası markaya ve varlıklarına el koyma cezası gelmeli domates bile sıkıntılı gümrüklerden dönüyor
Muhteşem Hocam
İlginize teşekkür ederim Süleyman Bey. Lütfen gruplarınızla paylaşınız.
Hocam,sağlığımız bakımından çok önemli bilgileri ihtiva eden yazınız için teşekkür eder sağlık ve mutluluklar dilerim.
İlginize teşekkür ederim. En azından beğendiğiniz yazılarımı gruplarınızla paylaşırsanız memnun olurum. Saygılarımla…
Güvenlik sadece şiddetle tehdit altında değil, sağlığımız da önemlidir, hatta moralimiz
Aynen öyle. İnsanlarımızı sağlıklı yaşatamaz isek, güvenliğini nasıl sağlayabiliriz?