52 kez görüntülendi.
haydar as

Haydar AS – 29 Ocak 2025

 

Oldum olası Atatürk istismarcılarından nefret etmişimdir. Kurucu liderimiz olarak hep baş üstünde tutmamız gereken bu ismi siyasi malzeme olarak kullananlara da hiç tahammülüm olmamıştır.

Dolayısıyla benim İBB başkanı İmamoğlu’na olan iflah olmaz “gereksiz adam” düşüncemde bu istismarın olduğu gün başlamıştı.

Hatırlarsanız çıkmış olduğu bir televizyon programında “Ben yarın sabah, Atatürk’e nasıl layık olacağım diye başımı yastığa koyuyorum” dediği gün tarafımdan çizik yemişti.

“Yuh! Bu kadarına da pes yani!” diyerek gereksizler bölümüne atmıştım kendilerini.

Düşündüm de benim Atatürk sevgimin bakiyesi olamayacak bir insan bu sözü neden söyler.

İddia etmiyorum, ancak takiyye yapan biri inandırıcı olmak için bu sözü söyler.

Çünkü tartışmasız Atatürk’ü gönlünde müstesna bir köşede taşıyan biri olarak hiç bir zaman kafamı yastığa koyarken böyle bir durum aklıma gelmemiştir.

Ne yalan söyleyeyim, kafamı yastığa koyduğumda, o gün yapmış olduğum yanlış ve doğrular ile yarın yapacağım işler aklıma gelmiştir ama Atatürk hiç aklıma gelmemiştir.

Ailem, evladım aklıma gelmiştir fakat Yüce Atatürk hiç aklıma gelmemiştir.

Bu durumdan şu sonuç çıkar, ya ben Atatürk’ü onun kadar sevmiyormuşum ya da İmamoğlu takiyye yapıyor.

Bu konularda mahir olduğunu, İstanbul’u yönetim şeklinden anlıyoruz.

Bilboard belediyeciliğini biz İmamoğlu’yla tanıdık.

İstanbul’u sahada değil de bilboardlardan takip etsek farklı bir İstanbul’la karşılaşırız. Bilboardlarda kilometrelerce metro tünelinin yapıldığını gören İstanbullu gerçekte 10 metre bile ilerleme kaydedilmediği gerçeğini biliyor mu acaba?

Hayata geçirilmiş elle tutulur bir projesi olmamasına mı, yoksa var olan projeleri devam ettirmemesine mi yanalım.

Uzmanların olası bir İstanbul depreminde 4 milyon kişi ölür uyarısına rağmen siz hiç İmamoğlu’nun depreme yönelik bir çalışmasına şahit oldunuz mu? Böylesine ciddi bir kaygı ile yatıp kalkması gerekirken Atatürk’e layık olma gayretini mi ön plana çıkarmalıyız.

İlginizi çekebilir!  PKK’nın yok olması için çare Trump’mı? – Mustafa Yıldız

Kördüğüm haline gelen İstanbul trafiğini bir tarafa bırakıp onun Atatürk’e layık olma çabasını mı ön plana çıkaralım.

Anadolu’da yüzyıllardır ücretsiz olarak hizmet veren aşevleri yokmuş gibi onun için çok çok önemli olan kent lokantalarını mı ön plana çıkaralım.

Göreve gelirken toplu taşıma ve su ücretlerini çok pahalı bulup indirim yapacağını beyan edip, misliyle zam yapmasını mı ön plana çıkaralım.

Asıl görevi olan İstanbul’la hem hal olması gerekirken ona, Suriye yönetiminin niçin randevu vermediğini mi konuşalım.

Soruyorum size, bir belediye başkanı Suriye’nin yeniden kuruluşunda, neden rol kapma peşine düşer.

YSK üyelerine yapılan hakaretin bir yaptırımı olmayacak mı?

Hele bu son zamanlarda yargıya parmak sallama ve tehditkar tutumlara ne denmeli.

Atanan bilir kişiye kamuoyu önünde itibar suikastı yapma ve hedef gösterme gayretlerinin bir yaptırımı olmamalı mı?

Ümit Özdağ’dan sonra kendisinin de zafere giden yol olarak hayal ettiği demir parmaklıklar ardına geçme hevesi o kadar belli oluyor ki.

Bir gün sabaha karşı evinden alınma sahnesini hayal edip avucunu ovuştururken, savcının tarih ve saat vererek onu davet etmesi büsbütün hayallerini yıkmış oldu.

Şimdi de ifadeye gideceği güne umutlarını bağladılar. Bari buradan bir siyaset devşirelim derdindeler hep beraber.

Kendi iradesiyle sevdiği kişilerin bu tür adli olaylarına destek için katılanları çok duyduk ve gördük ama şimdiden bir ifade için adliye önüne toplanma çağrısı yapılmasını sayelerinde göreceğiz.

Ama işleri bu, en iyi yaptıkları PR çalışması, toplum mühendisliği ve oluşturmak istedikleri algı ile siyaset devşirmek.

Mağduriyetten zafere giden bir yol olduğunu duymuşlar ama bunlar hep denenmiş yollardan gidiyorlar.

Oysa, “Zafere giden yol başkalarının gitmeye cesaret edemediği yoldur.”

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.