Genç Batılılar rahatsız! ABD ve Avrupa temellerinden sarsılıyor

Sınıflandırma: Genel / Kişisel Veri İçermez

BERCAN TUTAR – 12 Aralık 2023

Dünyaya, geleceğe ve hayata dair küresel karamsarlık had safhada. Kolera salgınından sonra ekonomik kriz ve enerji alanındaki sorunlar hayat pahalılığını tetikledi. Ardından Ukrayna ve Gazze krizleri patlak verdi. Ukrayna sorunuyla baş gösteren enerji krizi küresel enflasyonu daha da azdırırken orta sınıfların servetleri dünya çapında eridi. Siyasi, askeri ve ekonomik krizlere son olarak ahlaki darbeyi ise Gazze’de İsrail ve Batı destekli katliamlar indirdi.

Kundaktaki çocukların dünyanın gözü önünde katledilmesi ve güçlü devletlerin bunu desteklemesi dünyadaki siyasi ve ekonomik umutsuzluğa ahlaki, insani ve vicdani çöküntüyü de ekledi. Bugün küresel çapta bir nihilizm, değersizlik ve hiçlik dalgası yaşanıyor.

Amerikalı akademisyen Joel Kotkin, özellikle Batılı ülkelerde daha sert ve şiddetli şekilde görülen bu umutsuzluk kaygı ve nihilizm dalgasını “Z kuşağı Batı medeniyetine olan inancını kaybetti, Amerikan rüyası sona erdi” şeklinde özetliyor.

Gazze savaşının küresel çapta yol açtığı reaksiyon ve dünyanın bu çocuk soykırımını seyretmesi ekonomik krizle bileştiğinde genel olarak genç tamamen kaybettiği görülüyor.

Genç nesiller giderek daha kaotik bir haleti ruhiyeye sahip oluyor. Gençlerin büyük bir kısmı İsrail’e destek veren siyasi liderlerinden utanç duyuyor. Çoğu yeşil emperyalizmin masallarının ve propagandasının da etkisiyle fosil yakıtların derhal ortadan kaldırılmasını destekliyor. Hükümetlerin yine sistemli bir şekilde gerçek gündemden dikkatleri kaçırmak için üzerinde ısrarla durduğu ikincil konumdaki aidiyet, cinsiyet, kimlik ve sosyal psikolojik sorunlara daha fazla ilgi gösteriyor gençler.

Bu yüzden iyi bir hayat, iş, sağlıklı kentler ve ekonomik refah yerine cinsiyet ayrımlarının ortadan kaldırılmasına daha fazla ilgi duyuyorlar. Tüm bu konumlar kendi başlarına ayrıca başka sorunlara yol açıyor aynı zamanda. Üstelik Batı’daki bu manzara “apolitikliğin dönüşü” diyebileceğimiz sosyal normların, kişisel etkileşimin, okuryazarlığın ve mantıksal düşünmenin çöküşüne işaret ediyor.

Joel Kotkin’in sonuçlarını aktardığı birçok araştırmanın verileri Batı’daki gençliğin maruz kaldığı erozyonu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Örneğin Vietnam Savaşı’nın Baby Boomer kuşağı için yaptığı gibi hiçbir sorun Z kuşağını harekete geçirmedi. Boomers kızgındı ama genel olarak gelecekleri konusunda umutsuzluğa kapılmadılar. Buna karşılık şu anki gençlerin çoğu önlerinde olan neredeyse her şeyden korkuyor. Lancet’in yaptığı bir çalışmaya göre bunların çoğunluğu, tüm gezegenin iklim değişikliği nedeniyle yok olmaya mahkûm olduğunu düşünüyor.

Geleceğe yönelik bu olumsuz yaklaşım, gençlere pek çok açıdan, özellikle de ekonomik açıdan yetersiz hizmet verildiğini gösteriyor. Yeni bir Wall Street Journal /NORC anketinde seçmenlerin yalnızca yüzde 36’sı Amerikan Rüyası’nın hâlâ geçerli olduğunu söylüyor. Bu duygu gençler arasında daha da belirgin. Şu anda, Y kuşağının yarısından azı mali açıdan ebeveynlerinden daha iyi durumda. Pew Araştırma Merkezi’nin 2021 raporuna göre yaklaşık 10 Amerikalıdan 7’si konu gelecek için tasarruf yapmak (yüzde 72), üniversite için ödeme yapmak (yüzde 71) ve ev satın almak (yüzde 70) söz konusu olduğunda günümüz genç yetişkinlerin ebeveynlerinden daha zor zamanlar geçirdiğini düşünüyor

Neredeyse beş gençten üçünün Amerikan Rüyasının önemli bir parçası olarak gördüğü ev sahipliğindeki düşüş özellikle zarar verici. Ev sahibi olmak, insanları bulundukları toplulukta köklendirir, onları olgunlaşmaya zorlar ve bir aile kurma arzusuyla yakından bağlantılıdır. ABD Nüfus Sayımı Bürosu verilerine göre, 25-34 yaş arası genç yetişkinler arasında ev sahibi olma oranı X kuşağı için yüzde 45’ti. Bu oran, artık aile sahibi olmaya başlaması gereken kuşak olan Y kuşağı için yüzde 37’ye düştü. İngiltere’de ev fiyatları geçen yıl rekor seviyeye ulaşırken, 35 yaşın altındaki kişiler arasında ev sahibi olma oranı yarı yarıya azaldı.

Eğilimler iş dünyasında da benzer şekilde endişe verici. ABD’de erkeklerin işgücüne katılımı işsizliğin üç kat arttığı 1940 yılına göre artık daha düşük. Genç erkeklerin işgücüne katılım oranları 1980’lerde yüzde 80 iken şu an bu oran yüzde 60’a kadar düşmüş durumda.

Bu koşullar Batı’da ve hatta Doğu Asya’da hırsların erozyona uğradığını gösteriyor. Daha az sayıda Y kuşağı ve Z kuşağı işi ciddiye alıyor. Conference Board’un son araştırmalarına göre bazıları işsizliği ‘eğlenceli istihdam’ olarak kutluyor. Amerikalı çalışanların ezici çoğunluğu yarı zamanlı çalışmayı seçiyor.

Avrupa, yüksek gelirli dünyada en ‘bağlantısız’ işgücüne sahip kıta. İngiltere’de işverenler Y kuşağının çalışma etiğinin azalmasından endişe ediyor. Şu anda eğitim gören veya işsiz olan genç İngilizlerin yaklaşık yüzde 10’u hiçbir zaman işe başlamayı düşünmediklerini söylüyor. Bu, gençlerin yetişkinliğe geçişlerini geciktirmesi ve daha az çocuk sahibi olmasıyla el ele gitti.

Benzer olayları Japonya’da da görmek mümkün. Çin’de bile, iyi eğitimli olanlar da dâhil olmak üzere gençlerin büyük bir kısmı ‘düz yatmayı’ benimsemiş durumda. Bir işe bağlı kalmadan, beceriler geliştirerek veya bir ev sahibi olmaktan evlenmeye veya aile kurmaya kadar bir zamanlar yetişkinliğin ritüelleri olarak kabul edilen şeyleri başararak yaşamanın dışında bir yol arıyorlar. Avrupa, Amerika ve Doğu Asya’da doğum oranlarının rekor düzeyde düşük seviyelere düşmesi şaşırtıcı değil.

Üstelik teknoloji işleri daha da kötüleştiriyor. Dijital devrim, bazı Boomers ve X kuşağı kuşağını inanılmaz derecede zengin yapsa da çoğunlukla gelecek neslin umutlarını azalttı. Bu süreç yapay zekânın (AI) yükselişiyle daha da hızlanacak gibi görünüyor.

Brookings Enstitüsü gibi tekno-iyimserler, yapay zekâdan büyük bir üretkenlik patlaması öngörüyor. İnternetin yükselişi hakkında da hemen hemen aynı şeyler söylendi. Ancak son 15 yılda, ekonomist Robert J Gordon’un gösterdiği gibi internetin üretkenlik veya ekonomik büyüme üzerinde genel olarak çok az etkisi olduğu ortaya çıktı.

Yapay zekânın eğitim ve tıpta iyileştirmeler sağlama potansiyeli olduğu açık ancak en iyi bağlantılara sahip girişimciler dışında herkes için pek çok yeni fırsat yaratması pek mümkün görünmüyor. Oyun alanı büyük ölçüde zaten belirlenmiş durumda. Geçen yaz itibarıyla altı teknoloji firması Nasdaq-100’ün değerinin yarısını oluşturuyordu. Aynı Büyük Teknoloji şirketlerinin yapay zekâya da hâkim olması muhtemel görünüyor. 2022’de yapay zekâya yatırılan 32 milyar doların büyük kısmı Amazon, Apple, Microsoft ve Google’ın ana şirketi Alphabet’ten geldi. Yapay zekâ için gereken işlem gücünün devasa maliyeti, daha küçük şirketlerin ve yeni kurulan şirketlerin ihtiyacını ortadan kaldıracak. Risk sermayedarı Martin Casado, yapay zekânın birincil değerinin, “gerekli seviyelerde yatırım yapacak kaynaklara sahip yerleşik şirketlerin mevcut operasyonlarını iyileştirmek” olduğunu belirtiyor.

Yapay zekânın yeni nesil için gelecekteki iş piyasası üzerindeki etkisi daha da rahatsız edici olabilir. Y kuşağının yüzde 80’inden fazlası yapay zekânın gelirlerini azaltacağından korkuyor. McKinsey’e göre 2030 yılına kadar en az 12 milyon Amerikalı yeni iş bulmak zorunda kalacak.

İş olanakları, en azından kısa vadede, özellikle gelişmiş ülkelerdeki yaklaşık üç gençten ikisini oluşturan üniversite mezunu olmayanlar için kasvetli. Genç beyaz yakalı çalışanların durumu da pek iyi olmayabilir. Yakın zamanda yapılan bir ankette iş dünyası liderlerinin üçte ikisi, yapay zekânın önümüzdeki beş yıl içinde büyük beyaz yakalıların işten çıkarılmasına yol açacağını öne sürüyor. Bir çalışma, bunun özellikle ofis asistanlarını, satış yöneticilerini, İK yöneticilerini ve muhasebecileri etkileyebileceğini öngörüyor. Aktörler, yazarlar ve gazeteciler gibi yaratıcı endüstrideki birçok meslek bile tehdit altında olabilir. Yapay zekâ, ürünlerini geliştirmek için geçmiş çalışmalara güvendiğinden, aktörler ve yazarlar kimliklerinin ve yaratımlarının kopyalandığını veya basitçe türev ürünlerde kullanıldığını görebilirler.

Genç neslin sosyal medyaya gömülmesi daha da zarar verici olabilir. Yazar Cathy O’Neil, tüyler ürpertici Matematik İmha Silahları kitabında, sosyal medya algoritmalarının müşterileri cezbetmek ve dikkatlerini dağıtmak için mükemmel bir şekilde tasarlanmış “gizli bir sos” kullandığını öne sürüyor. Aşırı sosyal medya kullanımının nihai etkisi, farklı sınıflardan ve kökenlerden insanlarla gerçek insan etkileşimini ciddi şekilde azaltmasıdır. Sosyal medyanın popülaritesi, özellikle genç kadınlar arasında kişisel kaygının artmasıyla da yakından bağlantılı.

Ortaya çıkan tablo iç karartıcı. Yakın zamanda yapılan bir AEI araştırması, Z kuşağının çok daha yalnız olduğunu ve önceki nesillere göre güçlü romantik ilişkilere ve hatta sadece güçlü arkadaşlıklara sahip olma ihtimalinin daha da düşük olduğunu ortaya çıkardı. Bir AB araştırması, dört genç Avrupalıdan en az birinin sosyal medya nedeniyle kaygılı hissettiğini bildiriyor. Benzer kalıpları İngiltere’de de özellikle kızlarda görmek mümkün. Gençlerin yüz yüze iletişim becerileri o kadar körelmiş ki, bazı kolejler artık bu sorunu çözmek için iyileştirici dersler veriyor.

Ne yazık ki mevcut eğitim sistemi gençlerin bu zorluklara uyum sağlamasına yardımcı olmak yerine durumu daha da kötüleştirecek gibi görünüyor. Gençler dünya hakkında giderek daha az şey biliyor. Amerikalı okul çocukları ABD tarihi konusunda oldukça cahil; sekizinci sınıf öğrencilerinin yalnızca yüzde 13’ü bu konuda yeterliliğe ulaşıyor. Tüm yüzyıllar, özellikle de 19. yüzyıl, müfredatı ‘sömürgecilikten arındırma’ çabasıyla Avrupa sınıflarından kayboluyor. İsrail’in terörizm ile dolu tarihi, Ortadoğu ve hatta manipüle edilmiş Holokost hakkında pek bir şey bilmiyorlar. Gerçekleri öğrendikçe kendi medeniyetlerine olan inanç ve aidiyetleri çöküyor.

Siyasi çoğulculuk artık pek çok üniversite kampüsünde neredeyse tamamen yok olmuş durumda. Fikirleri pek önemsenmeyen gençler, dünya görüşlerinde giderek daha nihilist, Manici ve otoriterleşiyor. Kendilerini liberal ya da solcu olarak tanımlayanlar arasında ifade özgürlüğüne verilen destek çok az. Cambridge Üniversitesi Demokrasinin Geleceği Merkezi’nin 160 ülkeyi kapsayan büyük bir araştırması, demokrasiye verilen desteğin 18 ila 34 yaş arasındakiler arasında en düşük olduğunu ortaya koydu.

2022’de Pew’in araştırmasında da genç Amerikalı yetişkinlerin neredeyse üçte ikisi kapitalizme olumlu bakmadıklarını söyledi. Birçok genç de sağa dönüyor. Bu, özellikle ABD’den Avrupa’ya ve Latin Amerika’ya kadar uzanan, Hollanda’daki Geert Wilders, Fransa’daki Marine Le Pen veya Almanya’daki AfD’nin başarılarında da görüldüğü gibi, işçi sınıfından erkek seçmenler için geçerli.

2020’de gençlerin oylarını ezici bir çoğunlukla kaybeden Donald Trump bile gençlere kur yapma fırsatını yakaladı. Guardian gibi bazı liberal medya kuruluşları, gençlerin oylarını kaybetmesinden Biden’ın İsrail-Filistin konusundaki tutumunu sorumlu tutuyor.

Genel olarak şu anki Batışı yöneticiler arkalarında daha çirkin bir dünya bırakacak. Bu da genç nesillerdeki hayal kırıklığını daha da derinleştirecektir. Tek çözüm yolu Batı’nın sömürgeci vesayetinden kurtulmuş daha çoğul, daha katılımcı, daha adil, daha müreffeh ve daha hakkaniyetli bir küresel sistemin oluşmasıdır.

bercan tutar bariz

Sınıflandırma: Genel / Kişisel Veri İçermez

BERCAN TUTAR – 12 Aralık 2023

Dünyaya, geleceğe ve hayata dair küresel karamsarlık had safhada. Kolera salgınından sonra ekonomik kriz ve enerji alanındaki sorunlar hayat pahalılığını tetikledi. Ardından Ukrayna ve Gazze krizleri patlak verdi. Ukrayna sorunuyla baş gösteren enerji krizi küresel enflasyonu daha da azdırırken orta sınıfların servetleri dünya çapında eridi. Siyasi, askeri ve ekonomik krizlere son olarak ahlaki darbeyi ise Gazze’de İsrail ve Batı destekli katliamlar indirdi.

Kundaktaki çocukların dünyanın gözü önünde katledilmesi ve güçlü devletlerin bunu desteklemesi dünyadaki siyasi ve ekonomik umutsuzluğa ahlaki, insani ve vicdani çöküntüyü de ekledi. Bugün küresel çapta bir nihilizm, değersizlik ve hiçlik dalgası yaşanıyor.

Amerikalı akademisyen Joel Kotkin, özellikle Batılı ülkelerde daha sert ve şiddetli şekilde görülen bu umutsuzluk kaygı ve nihilizm dalgasını “Z kuşağı Batı medeniyetine olan inancını kaybetti, Amerikan rüyası sona erdi” şeklinde özetliyor.

Gazze savaşının küresel çapta yol açtığı reaksiyon ve dünyanın bu çocuk soykırımını seyretmesi ekonomik krizle bileştiğinde genel olarak genç tamamen kaybettiği görülüyor.

Genç nesiller giderek daha kaotik bir haleti ruhiyeye sahip oluyor. Gençlerin büyük bir kısmı İsrail’e destek veren siyasi liderlerinden utanç duyuyor. Çoğu yeşil emperyalizmin masallarının ve propagandasının da etkisiyle fosil yakıtların derhal ortadan kaldırılmasını destekliyor. Hükümetlerin yine sistemli bir şekilde gerçek gündemden dikkatleri kaçırmak için üzerinde ısrarla durduğu ikincil konumdaki aidiyet, cinsiyet, kimlik ve sosyal psikolojik sorunlara daha fazla ilgi gösteriyor gençler.

Bu yüzden iyi bir hayat, iş, sağlıklı kentler ve ekonomik refah yerine cinsiyet ayrımlarının ortadan kaldırılmasına daha fazla ilgi duyuyorlar. Tüm bu konumlar kendi başlarına ayrıca başka sorunlara yol açıyor aynı zamanda. Üstelik Batı’daki bu manzara “apolitikliğin dönüşü” diyebileceğimiz sosyal normların, kişisel etkileşimin, okuryazarlığın ve mantıksal düşünmenin çöküşüne işaret ediyor.

Joel Kotkin’in sonuçlarını aktardığı birçok araştırmanın verileri Batı’daki gençliğin maruz kaldığı erozyonu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Örneğin Vietnam Savaşı’nın Baby Boomer kuşağı için yaptığı gibi hiçbir sorun Z kuşağını harekete geçirmedi. Boomers kızgındı ama genel olarak gelecekleri konusunda umutsuzluğa kapılmadılar. Buna karşılık şu anki gençlerin çoğu önlerinde olan neredeyse her şeyden korkuyor. Lancet’in yaptığı bir çalışmaya göre bunların çoğunluğu, tüm gezegenin iklim değişikliği nedeniyle yok olmaya mahkûm olduğunu düşünüyor.

Geleceğe yönelik bu olumsuz yaklaşım, gençlere pek çok açıdan, özellikle de ekonomik açıdan yetersiz hizmet verildiğini gösteriyor. Yeni bir Wall Street Journal /NORC anketinde seçmenlerin yalnızca yüzde 36’sı Amerikan Rüyası’nın hâlâ geçerli olduğunu söylüyor. Bu duygu gençler arasında daha da belirgin. Şu anda, Y kuşağının yarısından azı mali açıdan ebeveynlerinden daha iyi durumda. Pew Araştırma Merkezi’nin 2021 raporuna göre yaklaşık 10 Amerikalıdan 7’si konu gelecek için tasarruf yapmak (yüzde 72), üniversite için ödeme yapmak (yüzde 71) ve ev satın almak (yüzde 70) söz konusu olduğunda günümüz genç yetişkinlerin ebeveynlerinden daha zor zamanlar geçirdiğini düşünüyor

Neredeyse beş gençten üçünün Amerikan Rüyasının önemli bir parçası olarak gördüğü ev sahipliğindeki düşüş özellikle zarar verici. Ev sahibi olmak, insanları bulundukları toplulukta köklendirir, onları olgunlaşmaya zorlar ve bir aile kurma arzusuyla yakından bağlantılıdır. ABD Nüfus Sayımı Bürosu verilerine göre, 25-34 yaş arası genç yetişkinler arasında ev sahibi olma oranı X kuşağı için yüzde 45’ti. Bu oran, artık aile sahibi olmaya başlaması gereken kuşak olan Y kuşağı için yüzde 37’ye düştü. İngiltere’de ev fiyatları geçen yıl rekor seviyeye ulaşırken, 35 yaşın altındaki kişiler arasında ev sahibi olma oranı yarı yarıya azaldı.

Eğilimler iş dünyasında da benzer şekilde endişe verici. ABD’de erkeklerin işgücüne katılımı işsizliğin üç kat arttığı 1940 yılına göre artık daha düşük. Genç erkeklerin işgücüne katılım oranları 1980’lerde yüzde 80 iken şu an bu oran yüzde 60’a kadar düşmüş durumda.

Bu koşullar Batı’da ve hatta Doğu Asya’da hırsların erozyona uğradığını gösteriyor. Daha az sayıda Y kuşağı ve Z kuşağı işi ciddiye alıyor. Conference Board’un son araştırmalarına göre bazıları işsizliği ‘eğlenceli istihdam’ olarak kutluyor. Amerikalı çalışanların ezici çoğunluğu yarı zamanlı çalışmayı seçiyor.

Avrupa, yüksek gelirli dünyada en ‘bağlantısız’ işgücüne sahip kıta. İngiltere’de işverenler Y kuşağının çalışma etiğinin azalmasından endişe ediyor. Şu anda eğitim gören veya işsiz olan genç İngilizlerin yaklaşık yüzde 10’u hiçbir zaman işe başlamayı düşünmediklerini söylüyor. Bu, gençlerin yetişkinliğe geçişlerini geciktirmesi ve daha az çocuk sahibi olmasıyla el ele gitti.

Benzer olayları Japonya’da da görmek mümkün. Çin’de bile, iyi eğitimli olanlar da dâhil olmak üzere gençlerin büyük bir kısmı ‘düz yatmayı’ benimsemiş durumda. Bir işe bağlı kalmadan, beceriler geliştirerek veya bir ev sahibi olmaktan evlenmeye veya aile kurmaya kadar bir zamanlar yetişkinliğin ritüelleri olarak kabul edilen şeyleri başararak yaşamanın dışında bir yol arıyorlar. Avrupa, Amerika ve Doğu Asya’da doğum oranlarının rekor düzeyde düşük seviyelere düşmesi şaşırtıcı değil.

Üstelik teknoloji işleri daha da kötüleştiriyor. Dijital devrim, bazı Boomers ve X kuşağı kuşağını inanılmaz derecede zengin yapsa da çoğunlukla gelecek neslin umutlarını azalttı. Bu süreç yapay zekânın (AI) yükselişiyle daha da hızlanacak gibi görünüyor.

Brookings Enstitüsü gibi tekno-iyimserler, yapay zekâdan büyük bir üretkenlik patlaması öngörüyor. İnternetin yükselişi hakkında da hemen hemen aynı şeyler söylendi. Ancak son 15 yılda, ekonomist Robert J Gordon’un gösterdiği gibi internetin üretkenlik veya ekonomik büyüme üzerinde genel olarak çok az etkisi olduğu ortaya çıktı.

Yapay zekânın eğitim ve tıpta iyileştirmeler sağlama potansiyeli olduğu açık ancak en iyi bağlantılara sahip girişimciler dışında herkes için pek çok yeni fırsat yaratması pek mümkün görünmüyor. Oyun alanı büyük ölçüde zaten belirlenmiş durumda. Geçen yaz itibarıyla altı teknoloji firması Nasdaq-100’ün değerinin yarısını oluşturuyordu. Aynı Büyük Teknoloji şirketlerinin yapay zekâya da hâkim olması muhtemel görünüyor. 2022’de yapay zekâya yatırılan 32 milyar doların büyük kısmı Amazon, Apple, Microsoft ve Google’ın ana şirketi Alphabet’ten geldi. Yapay zekâ için gereken işlem gücünün devasa maliyeti, daha küçük şirketlerin ve yeni kurulan şirketlerin ihtiyacını ortadan kaldıracak. Risk sermayedarı Martin Casado, yapay zekânın birincil değerinin, “gerekli seviyelerde yatırım yapacak kaynaklara sahip yerleşik şirketlerin mevcut operasyonlarını iyileştirmek” olduğunu belirtiyor.

Yapay zekânın yeni nesil için gelecekteki iş piyasası üzerindeki etkisi daha da rahatsız edici olabilir. Y kuşağının yüzde 80’inden fazlası yapay zekânın gelirlerini azaltacağından korkuyor. McKinsey’e göre 2030 yılına kadar en az 12 milyon Amerikalı yeni iş bulmak zorunda kalacak.

İş olanakları, en azından kısa vadede, özellikle gelişmiş ülkelerdeki yaklaşık üç gençten ikisini oluşturan üniversite mezunu olmayanlar için kasvetli. Genç beyaz yakalı çalışanların durumu da pek iyi olmayabilir. Yakın zamanda yapılan bir ankette iş dünyası liderlerinin üçte ikisi, yapay zekânın önümüzdeki beş yıl içinde büyük beyaz yakalıların işten çıkarılmasına yol açacağını öne sürüyor. Bir çalışma, bunun özellikle ofis asistanlarını, satış yöneticilerini, İK yöneticilerini ve muhasebecileri etkileyebileceğini öngörüyor. Aktörler, yazarlar ve gazeteciler gibi yaratıcı endüstrideki birçok meslek bile tehdit altında olabilir. Yapay zekâ, ürünlerini geliştirmek için geçmiş çalışmalara güvendiğinden, aktörler ve yazarlar kimliklerinin ve yaratımlarının kopyalandığını veya basitçe türev ürünlerde kullanıldığını görebilirler.

Genç neslin sosyal medyaya gömülmesi daha da zarar verici olabilir. Yazar Cathy O’Neil, tüyler ürpertici Matematik İmha Silahları kitabında, sosyal medya algoritmalarının müşterileri cezbetmek ve dikkatlerini dağıtmak için mükemmel bir şekilde tasarlanmış “gizli bir sos” kullandığını öne sürüyor. Aşırı sosyal medya kullanımının nihai etkisi, farklı sınıflardan ve kökenlerden insanlarla gerçek insan etkileşimini ciddi şekilde azaltmasıdır. Sosyal medyanın popülaritesi, özellikle genç kadınlar arasında kişisel kaygının artmasıyla da yakından bağlantılı.

Ortaya çıkan tablo iç karartıcı. Yakın zamanda yapılan bir AEI araştırması, Z kuşağının çok daha yalnız olduğunu ve önceki nesillere göre güçlü romantik ilişkilere ve hatta sadece güçlü arkadaşlıklara sahip olma ihtimalinin daha da düşük olduğunu ortaya çıkardı. Bir AB araştırması, dört genç Avrupalıdan en az birinin sosyal medya nedeniyle kaygılı hissettiğini bildiriyor. Benzer kalıpları İngiltere’de de özellikle kızlarda görmek mümkün. Gençlerin yüz yüze iletişim becerileri o kadar körelmiş ki, bazı kolejler artık bu sorunu çözmek için iyileştirici dersler veriyor.

Ne yazık ki mevcut eğitim sistemi gençlerin bu zorluklara uyum sağlamasına yardımcı olmak yerine durumu daha da kötüleştirecek gibi görünüyor. Gençler dünya hakkında giderek daha az şey biliyor. Amerikalı okul çocukları ABD tarihi konusunda oldukça cahil; sekizinci sınıf öğrencilerinin yalnızca yüzde 13’ü bu konuda yeterliliğe ulaşıyor. Tüm yüzyıllar, özellikle de 19. yüzyıl, müfredatı ‘sömürgecilikten arındırma’ çabasıyla Avrupa sınıflarından kayboluyor. İsrail’in terörizm ile dolu tarihi, Ortadoğu ve hatta manipüle edilmiş Holokost hakkında pek bir şey bilmiyorlar. Gerçekleri öğrendikçe kendi medeniyetlerine olan inanç ve aidiyetleri çöküyor.

Siyasi çoğulculuk artık pek çok üniversite kampüsünde neredeyse tamamen yok olmuş durumda. Fikirleri pek önemsenmeyen gençler, dünya görüşlerinde giderek daha nihilist, Manici ve otoriterleşiyor. Kendilerini liberal ya da solcu olarak tanımlayanlar arasında ifade özgürlüğüne verilen destek çok az. Cambridge Üniversitesi Demokrasinin Geleceği Merkezi’nin 160 ülkeyi kapsayan büyük bir araştırması, demokrasiye verilen desteğin 18 ila 34 yaş arasındakiler arasında en düşük olduğunu ortaya koydu.

2022’de Pew’in araştırmasında da genç Amerikalı yetişkinlerin neredeyse üçte ikisi kapitalizme olumlu bakmadıklarını söyledi. Birçok genç de sağa dönüyor. Bu, özellikle ABD’den Avrupa’ya ve Latin Amerika’ya kadar uzanan, Hollanda’daki Geert Wilders, Fransa’daki Marine Le Pen veya Almanya’daki AfD’nin başarılarında da görüldüğü gibi, işçi sınıfından erkek seçmenler için geçerli.

2020’de gençlerin oylarını ezici bir çoğunlukla kaybeden Donald Trump bile gençlere kur yapma fırsatını yakaladı. Guardian gibi bazı liberal medya kuruluşları, gençlerin oylarını kaybetmesinden Biden’ın İsrail-Filistin konusundaki tutumunu sorumlu tutuyor.

Genel olarak şu anki Batışı yöneticiler arkalarında daha çirkin bir dünya bırakacak. Bu da genç nesillerdeki hayal kırıklığını daha da derinleştirecektir. Tek çözüm yolu Batı’nın sömürgeci vesayetinden kurtulmuş daha çoğul, daha katılımcı, daha adil, daha müreffeh ve daha hakkaniyetli bir küresel sistemin oluşmasıdır.