Bercan TUTAR – 30 Ağustos 2024

 

İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da devam ettirdiği sistematik soykırım sadece Siyonistlerle sınırlı bir barbarlık değil. Filistin’e yönelik bu sömürgeci yıkım saldırıları Batı’nın kolektif projesidir. Zira Batılı sömürgeci anlayış Filistinlilerin son ferdine kadar yok edilmesini savunuyor. Çünkü Batılı emperyal sistem Filistinlileri özgürlük, onur ve kendi kaderini tayin etme gibi doğal haklara layık görmüyor. Bunu kendi emperyalist projesi önünde engel olarak algılıyor. Bu nedenle Filistinlilerin onlarca yıldır süren mülksüzleştirme, baskı, soykırım, etnik temizlik ve tacize karşı silahlı direnişini barbarca bastırmaya çalışıyorlar.

Ancak geldiğimiz aşamada geçen yüzyılın kanlı emperyal siyasetini devam ettirmek ve barbar sömürgeci yöntemlerle Filistinlilerin insanlıktan çıkarılması stratejisini izlemek artık çok zor.

İnsanlığın ulaştığı bilinç seviyesi bu vicdansızlığı artık kabule edemiyor. Bebek ve kadınların vahşice katledilmesi vicdanları kanatıyor. Filistinlilerin tek suçu siyonistlerin işgal ettiği toprakların sahibi ve yerlisi olmak. Dünyayı tüm bir ulusun yok edilmesine duyarsızlaştıramıyorlar. Herkesin Siyonist gözlüklerle ve zihniyetle Filistinlilere bakmasını sağlayamıyorlar. İdeolojik propaganda aygıtları artık yetersiz kalıyor. Deşifre oldular.

Çünkü bir grup insana yönelik mülksüzleştirme, köleleştirme ve katliamı meşrulaştırırsanız bunun yol açacağı küresel kaosu önleyemezsiniz. İnsani ve ahlaki bütün normlar çöker, kısa sürede tüm haklar ve değerler anlamsız hale gelir. İşte bu nedenle dünya halkları Filistinlilerin insanlıktan çıkarılmasına karşı aktif bir şekilde direniyor.

İsrail tarafından bu soykırımda öldürülen Filistinliler istatistiklere indirgenmemelidir. Hepsi umutları ve hayalleri olan eşsiz insanlardı. Hepsinin birer ailesi ve seveni vardı. Siyonist barbar mantık, bu soykırımdan kurtulan Filistinlileri “insanlık dışı” “potansiyel teröristler” diye lanse etmeye çalışıyor hâlâ. Buna var gücümüzle karşı koymak zorundayız. Bunu da Filistinlilerin direnişine sahip çıkarak onların hikayelerini unutturmayarak yapabiliriz.

İlginizi çekebilir!  Cinayetler Üzerinden Bir Toplum Tomografisi: “Her Namaz Kılan İyi Değildir ama Tüm İyiler Namaz Kılar” - Prof. Dr. Faruk Taşçı

Kardeşinin kalıntılarını plastik bir torbaya koymak zorunda kalan çocuğu, ikizlerinin doğumunu kaydettirmek için geri döndüğünde onları bombalanmış halde bulan babayı veya çocuklarının diri diri yanmasını izlemek zorunda kalan anneyi insanlığın hafızasına kazımak lazım. Bunlar filmlerden birer sahne değil. Bizi şok eden kurgular değil. Bunlar isimsiz karakterler değil. Bunlar gerçek insanlar. Maruz kaldıkları mezalim gerçek. Filistin halkına bebek, kadın, çocuk, genç ve yaşlı ayırımı yapmadan bu akıl almaz barbarlığı yapanlar da gerçek. Bunlarla aynı dünyada yaşıyoruz.

İşte bu nedenle Filistinlilerin öldüğüne inandırmak istiyorlar bizi. Katlettikleri Filistinlileri ’öldü’ diye kayıtlara geçiyorlar. Siyonistler ve destekçisi Batılı medya ve akademi çevreleri katledilen Filistinliler için sürekli olarak ve bilinçli şekilde ‘öldü’ ifadesini kullanıyor. Oysa Filistinliler ölmüyor vahşice ve sistematik şekilde ‘öldürülüyor.’ Filistinliler, İsrail terör devleti ve Batılı destekçileri tarafından vahşice katlediliyor.

Unutmayalım ki barbar İsrail’in Gazze’deki saldırıları Batı’nın Filistin halkına karşı yürüttüğü kolektif bir soykırım projesidir. Bu saldırılara biz de kolektif olarak karşı çıkmalı ve direnmeliyiz. Bunun yolu da emperyal zihniyetin bize dayattığı siyasetin ideolojik dilini, emperyal tanımlarını, kavram ve tersimlerini reddetmekten geçiyor. Batılı ülkeler ve İsrail’in yerleşimci sömürgeciliğini, ırkçılığını, beyaz üstünlüğünü ve soykırımını meşrulaştıran kavramları yerle bir etmeliyiz. Gazze’de ve Batı Şeria’da olan bitenler ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer AB ve NATO ülkeleri tarafından gerçekleştirilen bir ortak Batı soykırımıdır.

Bu soykırım 7 Ekim’den sonra başlamadı. Yüzyıldır devam ediyor. Bu soykırım İngiltere’nin 1917’de diğer sömürgeci ve emperyalist güçlerin desteğiyle İsrail devletinin kurulmasının önünü açan Balfour Deklarasyonu’nu yayınlamasıyla sistemleşti. O tarihten bu yana Batı’nın Filistin halkına karşı sürdürdüğü emperyalist ve ırkçı savaş dinmemiştir.

Öldürülemeyen ve sağ kalan Filistinlilerin hayatını da adeta kâbusa çeviriyorlar. İsrail sömürgeci yönetimi geniş çaplı gözetleme kameraları ağı, telekomünikasyon dinlemeleri, internet ve yüz tanıma gibi çeşitli teknolojilerle Filistinlilerin kişisel yaşamlarının her alanını gözetliyor.

İlginizi çekebilir!  Evlilikte Kriz – Büşra As

7 Ekim’den bu yana bu gözetleme daha da yoğunlaştı. Yaygın gözetimin sürekli işkencesinin yanı sıra, Filistinliler aynı zamanda durmaksızın keyfi tutuklamalar, fiziksel taciz ve cinsel şiddetle de karşı karşıya. Sürekli taciz, gözetim, geçim kaynaklarından mahrum bırakılma, yaşam standartlarının düşürülmesi, fiziksel şiddet ve cinayetlerin amacı Filistinlileri vatanlarından tamamen çıkarmak ve onları göçe zorlamaktır. Ancak ne yapsalar da başarıya ulaşamıyorlar. Bunun verdiği öfkeyle daha da kuduruyorlar. Gazze’deki son direniş ve bu direnişe verilen küresel destek bütün planlarını alt üst ediyor.

Gazzeliler, Siyonistlerin ve Batılı destekçilerinin kimyasını alt üst ediyor. Bektaşi nefesindeki “sayılmayız parmak ile/tükenmeyiz kırmak ile…” dizelerinde geçen kıyam ruhuyla sömürgecilere meydan okuyorlar. Çünkü bu sancak rüzgarla değil katledilen her Gazzelinin verdiği son nefesle dalgalanıyor. Dalgalanmaya da devam edecektir. Bize düşen, Gazellilerin son nefesleriyle dalgalandırdığı bu kutsal direniş sancağını yere düşürmemektir.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.