adem kılıç

Adem KILIÇ – 05 Temmuz 2024

 

Avrupa Parlamentosu seçimlerinin adeta bir devamı niteliğinde olan Fransa seçimlerinde, Marine Le Pen liderliğindeki Fransa’nın “aşırı sağcı” RN partisinin açık zaferi, yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi.

Le Pen’in, İkinci Dünya Savaşı sonrası gelişen liberal düzende “aşırı sağ” olarak tanımlanan anlayışının, 7 Temmuz Pazar günü yapılacak ikinci turda da mutlak çoğunluğu kazanması Fransa’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez “aşırı sağcı” bir hükümetin iktidarda olması anlamına gelecek.

Bu sonuç, Marine Le Pen liderliğindeki hareketin, 6-9 Haziran Avrupa Parlamentosu seçimlerinde elde ettiği rekor kazanımların ardından Avrupa’daki aşırı sağın ilerleyişini durdurmak amacıyla parlamentoyu fesheden ve erken seçim çağrısında bulunan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron adına da aslında bir “son” anlamına geliyor.

Zira; Macron Fransa yasaları gereği son döneminde ve 2027 yılına kadar Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturacak olmasına rağmen yasa çıkarma yetkisini ve Ukrayna’ya yardım etme gibi opsiyonlarını tamamen kaybedecek.

Seçim sonuçları önümüzdeki yaklaşık üç yıl boyunca, Macron’un bırakın Merkel sonrası AB’ye liderlik etmesine, kendi ülkesine bile liderlik edemeyeceğini açıkça ortaya koyuyor.

Anketler, ilk turda olduğu gibi ikinci turda da Le Pen’in partisi RN’nin önde çıkacağını açıkça ortaya koyuyor.

Ancak, Macron’un hamleleri sonucu geri çekilen milletvekillerine rağmen Le Pen tarafından bir hükümet kurulmasa bile sonuçlar, Fransa’da on yıllardır yaşanan en büyük siyasi krizi beraberinde getirecek.

Pazar gününden önce kilit soru; Le Pen liderliğindeki RN’nin ikinci turda Fransa parlamentosunun alt kanadı olan 577 sandalyeli Ulusal Meclis’te mutlak çoğunluğu sağlayıp sağlayamayacağı.

Macron ilk turdan sonra yaklaşık yüzde 20 ile üçüncü sırada yer aldı ve ve partisinin üçüncü olduğu seçim bölgelerinde “büyük koalisyon” adı altında, diğer partilerin tamamının adaylarını “aşırı sağa” karşı kendisini desteklemeye çağırdı.

Benzer şekilde, ilk turda Le Pen’in ardından ikinci parti olan ve şu andaki koalisyonunun bir parçası olan sol görüşlü France Unbowed partisinin lideri Jean-Luc Melenchon de, Macron’a benzer bir şekilde, Le Pen karşıtı oyları konsolide etmek için ittifakının ilk turda meclise girmeye hak kazanan vekillerini geri çekeceğini açıkladı.

Peki Pazar günü gerçekleşecek seçimler Fransa için neleri beraberinde getirecek?

En olası sonuç, özellikle Le Pen karşıtı güçlü kampanya göz önüne alındığında bile, Le Pen’in partisi RN’nin kazanması. Ancak mutlak çoğunluğu elde edememesi ve bunun sonucunda da parlamentonun kilitlenmesi ve ülkede siyasi tıkanıklık yaşanmasını en iyi senaryo haline getiriyor.

Yani en iyi sonuç bile, Fransa parlamentosunda “aşırı sağ” ile “solu” karşı karşıya getirecek ve yasaların geçmesini neredeyse imkansız hale getirerek, Macron’un önümüzdeki 3 yıl boyunca hareket kabiliyetini tamamen kilitleyecek.

Diğer yandan; Macron ve sol partilerin adımlarına rağmen, Le Pen’in RN partisi mutlak çoğunluğu kazanırsa, Fransa’daki “aşırı sağın” Macron’a meclis aracılığı ile istediği tüm kararları dayatma fırsatı olacak.

Avrupa Birliği için ne anlama geliyor?

Avrupa genelinde yükselen “aşırı sağ” için bu, Avrupa Birliği’nin tüm kritik adımlarını etkilemek adına tarihi bir an olabilir.

Zira AB dönem Başkanlığı’nı tıpkı Le Pen gibi Rusya sempatisi olan Macaristan lideri Viktor Orban dün itibari ile teslim aldı.

Macaristan, tıpkı LePen’in RN partisi gibi “aşırı sağcı” olarak tanımlanan Orban’ın Fidesz partisi tarafından on yılı aşkın bir süredir yönetiliyor ve Orban’ın bloğun dönem başkanlığını yürüteceği altı aylık dönem daha yeni başladı.

6-9 Haziran’da gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki sonuçlar da AB’nin üyesi olan 27 AB ülkesinde artan milliyetçi yaklaşımı net bir şekilde ortaya koydu ve bu iki unsurun kararlarını destekleyecek gibi görünüyor.

Pazar günü gerçekleşecek olan Fransa seçimlerinin ikinci turunda, Le Pen liderliğindeki RN’in ilk turdaki zaferini pekiştirmesi neredeyse kesin.

Bu durum, şüphesiz olarak AB genelindeki hükümetlerin taktiksel bir değişime gitmesini de neden olacaktır.

Görünen o ki; 7 Temmuz’dan sonra “Frexit” tehlikesi ile karşı karşıya olan bir Fransa, Merkel sonrası AB liderliğine soyunan Macron’un etkin gücünden de mahrum bir hale gelecek.

Kasım ayında gerçekleşecek olan ABD seçimleri öncesi Trump’ın olası zaferinin de konuşulduğu bir ortamda, artık AB yapısının geleceğinin tartışılmasının da vaktinin geldiği net bir şekilde görünüyor.