Adem KILIÇ – 30 Aralık 2024
7 Ekim 2023 tarihinde başlayan İsrail’in Filistin saldırıları, 2024 yılı boyunca devam etti ve özellikle Gazze Şeridi boyunca büyük yıkıma, etnik temizliğe, açlığa ve soykırıma neden olan bir süreç olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı.
ABD’nin İsrail’e verdiği “kayıtsız şartsız” destek, BMGK başta olmak üzere uluslararası kurumları ve uluslararası sistemi adeta kilitlerken, soykırımın baş sorumlusu olan Netanyahu hakkında 2024 yılı içerisinde Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından çıkarılan tutuklama kararı, böyle bir ortamda küresel vicdanın hala varolduğuna dair az da olsa umut ışığı oldu.
Diğer yandan Netanyahu ve İsrail’in aşırı sağcı bakanları, Filistin’e yönelik saldırıların devam edeceğini, hatta sürecin, işgali meşrulaştırma ve ilhak ile sonuçlanması dair adımlar atılacağına dair söylemlerini artırarak devam ettirdi.
Bugüne kadar çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu 45 binden fazla masum insan İsrail işgal güçleri tarafından katledildi ve uluslararası raporlar, bir o kadar insanın da enkaz altında olduğu tahmin ediyor.
2024 yılı boyunca İsrail tarafından, tarihe “un katliamı” olarak geçecek olan yardım konvoyu bekleyen Filistinlilere yapılan katliamdan, hastanelere, fırınlara, marketlere, elektrik şebekelerine, su istasyonlarına ve sığınma kamplarına kadar çok sayıda acımasız saldırı düzenlendi.
Hatta İsrail zulmü; World Central Kitchen adlı yardım kuruluşunda çalışan uluslararası yardım görevlilerine, bir BM kuruluşu olan UNWRA çalışanlarına ve toplamda 201 basın mensubunun öldürülmesine kadar uzandı.
Diğer yandan, dünyada 130’dan fazla ülke tarafından devlet olarak tanınan Filistin Devleti’nin bir ordu kurulmasına izine verilmezken, Gazze halkını İsrail’in yarım asırlık saldırılarına karşı korumaya çalışan Hamas ise sözde bir terör örgütü olarak tanımlanmaya devam ediliyor.
2025 yılında Filistin’i neler bekliyor?
Öncelikle Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü ile birlikte daha da cesaretlenen Netanyahu yönetimi ve aşırı sağcı bakanları, 2025 yılını bir “ilhak” ve “zafer” yılı olarak tanımlamaya başladı.
Şüphesiz bir önceki döneminde Kudüs’ü sözde İsrail’in başkenti ilan eden, işgal altındaki Golan Tepeleri’ni sözde İsrail toprakları olarak tanıyan ve İsrail’in sözde güvenliği için Abraham Anlaşmaları’nı imzalayan Trump; 2025 yılında İsrail’in hamisi olarak hareket edecek ve İsrail ile ilişkisini derinleştirmek isteyecektir.
Ancak İsrail’in diplomatik izolasyonu da artarak devam edecektir ve 2025 yılı bu zihniyete “dur” deme süreci olacaktır.
Yaklaşık 30 farklı uluslararası kararı uygulamayan ve Filistin’e karşı 57 yıllık işgalini sürdüren İsrail’in BM bünyesindeki izalasyonu ise daha da artacaktır.
Ancak burada dünyadaki vicdanlı insanların seslerini yükseltmesi kritik önem taşımaktadır.
2024 yılı boyunca ABD’deki üniversiteler başta olmak üzere tüm Avrupa’ya yayılan protestoların artarak devem etmesi gerekmektedir.
2025 yılının ilk gününde İstanbul’da gerçekleşecek olan ve “Dün Ayasofya, Bugün Emevi, Yarın Aksa” sloganı ile İsrail zulmüne karşı gerçekleşecek olan yürüyüş dünyadaki vicdanlı insanlar için bir örnek teşkil edecektir.
Zira bu yürüyüşte, 308 farklı sivil toplum kuruluşu ve binlerce kişi, İsrail zulmünü lanetleyecek ve Batı’nın ahlaki değerini yitirdiği, uluslararası kurumların işlevselliğini yitirdiği bir ortamda, insan hakları için sesini yükseltecek.
Bu dalga umarız ki tüm dünyaya yayılacak ve 2025 yılı, İsrail’in askeri olarak zafere ulaşamayacağı bir yıl olurken, aynı zamanda da uluslararası toplum tarafından izole edileceği ve hesap vereceği ortamın oluştuğu bir yıl olacaktır.
Zira; İsrail’in acımasız katliamlarının hesabını vermesinin önünün açılması ancak böyle gerçekleşebilir.