Ferhat ÜNLÜ – 31 Mayıs 2024
İnsanlık tarihini; sadece istikrarlı bir gelişimin, yani kelimenin hem literal, hem de mecazi manasıyla ‘doğrusal’ bir ilerlemenin öyküsü olarak okumak, büyük bir felsefi yanılgı olur. İnsan; var oluşundan bugüne ilerlememiş bir varlıktır evet; ama başından bu yana dünyayla, hayatla kurduğu ilişki trajiktir ve gerilemeye açıktır.
Evrimsel açıdan ilerleme denilen olgu, insan evladı denilen türü bir yerden bir yere getirmiş olsa da; tarihte gerileme olarak nitelendirilecek pek çok olay ve dahası olgu vardır. Uyuşturucu, ‘insan regresyonu’nun göstergelerinden biridir. İlk esrarın kullanımı, bundan 4 bin yıl öncesine, Sümerler dönemine kadar dayanır. Kokain ve eroin ise insanlığın başına Modernizm’in bela ettiği maddelerdir. Sadece izole ve sentezlenme dönemleri 19. yüzyıl olduğu için değil, fakat aynı zamanda -haliyle bireye de sirayet eden- toplumsal buhranların sebebi de bizzat Modernizm’in ürettiği kültür olduğu için…
Dünya kültür ve popüler kültür tarihi, trajik uyuşturucu hikâyeleriyle doludur. Bu hikâyelerin hepsi birer kötü örnektir ve hüsranla biter. İşin içinde uyuşturucu varsa ekstradan bir komploya hiç gerek yoktur. Uyuşturucunun bizatihi kendisi insan evladı denilen türün kendisine karşı kurduğu en büyük komplodur zaten.
Ülkemizin ve giderek insanlığın istikbalinin korunması için uyuşturucuyu güvenlik tehdidinde ilk sıralara koymak ve mücadeleyi uzun vadeli, ısrarlı bir devlet politikasına dönüştürmek gerekiyor.
Güncel araştırmalar, uyuşturucunun yükselen bir tehdit olduğunu gösteriyor. Devlet; İçişleri Bakanlığı’ndan başlayarak bu milli güvenlik sorunu ile baş etmek için sineklerle mücadelenin yanı sıra bataklığı kurutma stratejisi izliyor.
SOSYAL MEDYANIN KÖTÜLÜĞÜ ÇOĞALTAN TARAFI
Hepimizin ziyadesiyle müşahede ettiği üzere günümüzde suç olaylarında belirgin bir nicelik ve nitelik artışı var. Bu nicelik/nitelik (nitelikten kasıt, çeşitlilik) artışında ekonomik parametrelerin gözle görülür etkisi bulunuyor. Gelgelelim meseleyi yalnızca ekonomiye bağlamak bizi yanıltır. Sosyolojik sebepler de var. Zamanın ruhuna uygun biçimde ilk sosyolojik suçluyu, ‘şeytanı’ hemen bulalım: Sosyal medyanın kötülüğü çoğaltan tarafı ve uyuşturucunun yaygınlaşması. İçişleri Bakanlığı’nın 2023 Raporu net biçimde şunu söylüyor: “Sosyal medya uyuşturucuyu artırıyor.”
Uyuşturucu kullanımında yaş ortalaması 20.8’e kadar düşmüş. Verilere göre madde kullananların yüzde 94.2’si erkek, 5.8’i kadın. Yüzde 64’ü ilkokul ve ortaokul düzeyinde eğitimli. Uyuşturucu bağımlıların yüzde 71,2’si, 15-24 yaş arasında başlamışlar. Her dönemde risk, ama gençken daha riskli. Bir diğer veri şu: Uyuşturucudan hayatını kaybedenlerin yüzde 90’ı 35 yaşının altında.
Telefon, bilgisayar, akıllı cihazlar ve oyun konsolları gibi dijital aygıtların, aşırı ve kontrolsüz kullanımı sonucunda ortaya çıkan yeni bir bağımlılık çeşidi ile de karşı karşıyayız. Zamanımızda her türlü bağımlılıkla mücadele konusunda yapılması gereken çok iş var. Uyuşturucuyla mücadele onun kaçakçılığıyla mücadeleyi elzem kılıyor. Sadece polisiye değil, toplumsal tedbirler de hayata geçirilmeli. O yüzden emniyet, “En iyi narkotik polisi annedir” diyor. Ama bu da yetmez. Bunun haricinde gençliğin eğitimi de önemli bir mesele. Bu eğitim; günümüzde artık ne yalnızca aile, ne de okul eğitiminden ibaret. Gençler, çocuklar daha ziyade dijitalden öğreniyorlar. Dolayısıyla mücadelenin dijital eğitimle de bağlantısı kurulmalı, zor ama kurulmalı.
Sosyal medya farklı suç türlerinin yayılmasında bir numaralı sorumlu. Kendimize bir şeytan bulduk, üzerinde tepiniyor değiliz. Sosyal medyanın yol açtığı sorunları yine sosyal medyadan takip ediyoruz. Çocukların eğitiminde aile dışı faktörlerin etkinleştiğinin pek çok müşahhas örneği var. Her ebeveynin hataları vardır; ancak yargılamadan önce çocuk yetiştirmenin de zorlaştığını kabul etmek zorundayız.
Gelelim işin toplumsal boyutlarından sonra ekonomik boyutuna… Elbette enflasyon, suçu besleyen büyük bir etkendir. Yoksulluk suçu artırır. İkisi arasında akrabalık vardır. Ömürde yarım asra merdiven dayadım. Türkiye’nin en kriminal şehrinin en kriminal mahallesinde yoksul bir çocuk olarak büyüdüm.
Yoksullukla suç arasında akrabalık olduğunu görecek kadar çok şey yaşadım bu hayatta. Fakirlik bütün kötülüklere davetiye çıkarır, kabul ediyorum.
Ama asla kötülüklerin kaynağı değildir, olamaz. Olmamasında milletimizin ferasetinin hatırı sayılır etkisi vardır. Milletimiz ahlaken doğru yerlerde durmayı tercih ettiği için suç, şiddet, uyuşturucu yaygınlaşsa bile kamusallaşmıyor.
Kısa bir paragrafla toparlayayım: ‘Kriminoloji’nin iki şeytanı, sosyal medya ve uyuşturucudur. Sosyal medyayı, zamanımızın sosyal şeytanı olarak nitelendirmek de mümkündür. Uyuşturucu ise 19. Yüzyıl sonrası Modernizm ile gelen, 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında Postmodernizm ile palazlanan ve 21. Yüzyıl’ın ilk yarısında benim Post-postmodernizm dediğim evrede ise ulus devletler için büyük tehdit haline gelmiş bir olgudur.
Risk büyüktür. Kanser tümörü gibi büyümeye yatkındır. O nedenle kemoterapi safhasına geçilmesine gerek kalmadan tedaviyi tamamlamak gerekiyor.