maymun çiçeği detayları

Ferhat ÜNLÜ – 29 Mayıs 2024

 

Her nesil, dünya tarihinde özel bir döneme tanıklık ettiğini düşünür. Bu, özellikle Kapitalist evrimin ilk tohumlarının atıldığı, 16. hatta 15. Yüzyıl’dan itibaren dünyaya gelmiş her jenerasyonun sıklıkla kapıldığı ana fikirdir. Bunu nereden biliyoruz; filozof ve romancıların yazdıklarından… Derken sinema; 19. Yüzyıl’ın sonunda ortaya çıktıktan sonra yapılan filmlerde de bu ana fikri müşahede ediyoruz.

Nesil megalomanisine kapılmadıkça bunda bir sorun yoktur. Herkes, kendi zamanının çocuğudur ve her nesil şahit olduklarıyla biriciktir. Tıpkı her insanın yegâne olması gibi… Her milletin, her memleketin iyisi kötüsü olduğu gibi her neslin de iyisi kötüsü vardır. Bize düşen insan olarak ne tür bir döneme tanıklık ettiğimizin bilincinde olmak, bu dönemin bize hangi soruları sorduğunu bilmek ve cevap aramaktır. Jung; aşağı yukarı şöyle demiyor muydu:

“Yaşamın anlamı, dünyanın bana yönelttiği sorudadır. Ya da ben dünyaya yöneltilmiş bir soruyum. Eğer ben bu soruya cevap veremezsem onun cevabını kabul etmek zorundayım.”

1960-1980 arası doğan X nesli; 20. Yüzyıl ve öncesinden kalan değerleri taşıyan son 20. Yüzyıl jenerasyonu olarak; Y ve Z ve sonrasında Alfa’dan başlayarak yeni nesillere geçtiğimiz yüzyıldan bu yana hızla değişen hayatın geldiği nokta ile ilgili bilgi ve deneyimlerini aktaracak son nesildir.

Şimdi ayrıntıya gerek yok. Biz sokakta büyüdük. Geçmişin tozlu raflarında kalmış ve yoklukla halelendiği bize yalnızca o zaman değil, şimdi de değerli gelen küçük ve hakiki sevinçleri coşkuyla yaşadık; büyük acılara katlanmayı hayatı öğrenmenin meşakkatli, ama mecburi yollarından biri saydık.

 

DİSTOPİK FİLMLER BUGÜNLERİ GÖRMÜŞTÜ

İlk sinema filmini bir yazlık sinemada izlediğim 1981’den bu yana (Mad Max Road Warrior 6 yaşındaki bir çocuk için iddialı bir başlangıçtı) izlediğim her dispotik sinema filmi şaheserinin bize bugünleri ve dahası geleceği gücü ölçüsünde haber verdiğini gördüm. Zaten sanat, en çok da geleceğe seslendiği için değerlidir.

Terminatör, ki James Cameron özellikle serinin ikincisi olan Mahşer Günü’nde 1991 için çok büyük bir film yapmıştı, 1999’da Wachowski Biraderler (sonrasında kız kardeşler oldular!) 20. Yüzyıl’ın ve giderek günümüzün şahikası Matrix’te anlatılanlar bugünkü yeni nesillere bilgi ve deneyim aktarımının iyi birer vesilesi oldular. Başka emsaller de var, ama detayda boğulmayalım.

Yapay Zekâ, Artificial Intelligence artık hayatın bir gerçeğidir. Gerçeklerinden önemli bir tanesidir daha doğrusu. Hayatın anlamı değildir elbette, hatta insanın anlam arayışında doğru kullanılmayı bilmezse, bizi ana yoldan saptırabilir, yanlış patikalara sapmamıza vesile olabilir. Yapay Zekâ bize kılavuzluk ederken, onun her daim patronu olmamız gerektiğini unutmamalıyız. Ama işte Hegel’in efendi-köle diyalektiğindeki gibi işler bazen öyle bir noktaya gelir ki, patron-emrindekinin kölesine dönüşür. Yapay Zekâ, bu açıdan cazip olduğu kadar riskli de…

İmdi… Zamanımızın güncel gerçeğine baktığımızda dünyadaki ekonomik ve siyasal gerilim, Yapay Zekâ faktörü ile birleştirildiğinde tablo ‘dispotik’ görünüyor, pek iyimser değil. Ama enseyi karartmadan durumu anlamalı, anladıktan sonra bu konuda bir duygu ve davranış geliştirmeliyiz.

Bir savaş havası var gibi dünyada. Ama ben dünya savaşının -tabii ki konvansiyonel manada çıkma- riskini düşük görenlerdenim. Riskli yerlere bir bakalım. Orta Doğu her zamankinden daha sıcak, maalesef. Ancak bu bölgenin askeri, istihbari ve siyasi sıcaklığa bağışıklığı yüksek. Yine de Gazze’deki insanlık dışı İsrail katliamları bu bağışıklığı bile fersah fersah aştı. Artık bunun sürdürülebilirliği yok. Ya Netanyahu gidecek ya da dünya bir ateş topuyla oynamaya devam edecek. Üstelik de buna “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” pragmatizmi ile baktıkça vicdanı da iyice körleşecek insanlığın. Vicdan zaten can çekişiyor, bunu iyice kaybedersek kendimize gelecekte bir kılavuz bulamayız. Dünyayı Yapay Zekâ’ya devredip bırakalım bu işi.

 

HERKES SAVAŞ DİYOR AMA KİMSE SAVAŞA HAZIR DEĞİL

‘Kıta Avrupası’na gelince… ABD’nin kışkırtması ve Ukrayna Savaşı’nın uzaması nedeniyle Rusya’ya karşı birleşiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron -çakma bir Napolyon olarak, kendini öyle zannediyor- Rusya ile savaştan söz ediyor. Fransa’nın asker ve askeri teknoloji olarak eksikleri var, her ne kadar büyük silah ihracatlarından biri olsa da… Gücü yeterli olmadığı için üst perdeden konuşuyor Macron. Bugünkü krizleri taşıyacak bir lider değil.

Almanya, Fransa ve Belçika Rusya’ya karşı birleşti. Çok birleşmek istediklerinden değil… Bunlar hep ABD’nin zoruyla oluyor. Ve Ukrayna Savaşı’nın uzamasının bunda hatırı sayılır etkisi var. NATO Ukrayna’da istediğini elde edemedi, edecek gibi de görünmüyor.

Ülkeler hem ‘kabadayılık’ peşinde, hem de askeri olarak savaşa hiç hazır değiller. İngilizlere bakalım -ki önemlidir İngilizler bu tür zamanlarda, çünkü diplomasi ve savaş içinde tecrübeliler- Yapay Zekâ’nın da etkin biçimde kullanılacağı bir dünya savaşına onlar da hazır değil. Kim hazır ki? Şükür ki hazır değiller. İngiltere’nin eski gizli servis şefi bir açıklama yaptı ve Almanya’yı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kontrol edelim derken onu iyice kadük/savunmasız bıraktıklarını itiraf etti. Kendi askerleri de yeterli değil. İngiltere’nin donanması eskisi kadar güçlü değil. Ben söylemiyorum bunu, kendileri söylüyor. Almanya deseniz -referans olsun diye demiyorum- Hitler zamanında bile Rus topraklarında bataklığa saplandı şimdi eli kolu bağlı, hiçbir şey yapamaz.

Ve günümüzde Yapay Zekâ’nın orduda kullanımı başladı. Başlayalı epey oldu hatta. Tam otonom SİHA’lar havalanıp, hedefi vurup, üsse geri gelebiliyor. Hedeflediği insanın yüzünü tanıyabilen tüfekler için çalışmalar yapılıyor. Savaşlarda aktif biçimde kullanılacak dinleme ve gözetleme sistemlerinin tamamı zaten Yapay Zekâ’ya dayalı.

ABD başta olmak üzere ülkeler savaşçı robotlar üzerine çalışıyor. ABD Savunma Bakanlığı öfke ve stres gibi hislerden ya da anlık dikkatsizliklerden arınmış savaşçı robotlar üzerinde çalışmaya devam edeceğini açıklıyor. Tabii bu ilerde gelecek nesillerin başına işler açacak. Savaş teknolojilerinin makineleşmesi, özellikle etik sorunlar doğuracak.

 

UZAK DOĞU’NUN EJDERHASI DA SESSİZ VE DERİNDEN…

Uzak Doğu’ya bakalım. Orada da yavaş yavaş büyüyen bir ejderha var. Çin, hava sahasının güvenliğini yapay zekâ ile sağlıyor. Drone orduları var. Ülkemiz de malumunuz İHA, SİHA ve İnsansız Muharip Uçak teknolojisinde ileri seviyede artık. Rusya ve İsral’in tam otonom, kendi kendini yöneten drone sistemleri üzerine çalışmaları var.

Ve ayrı bir muharebe alanı: Ulus devletler haricinde küresel şirketler de yapay zekâ rekabeti içinde. ChatGPT yeni robotunu tanıttı. ChatGPT’ye rakip olarak nitelendirilebilecek ‘Grok’ isimli chatbot da kullanıma hazır. Bu da X’in yani eski adıyla Twitter’ın yapay zekâ botu olacak. Bu arada üretimsel Yapay Zekâ girişimi olarak değerlendirilen Cognition, yeni Yapay Zekâ yazılım mühendisi Devin’i tanıttı. Bu Devin uygulaması, kendi Yapay Zekâ modellerini de eğitebiliyor. Böylece Yapay Zekânın ürettiği Yapay Zekâlardan söz etmiş oluyoruz. Buna ne kadar hazırız, tartışılır.

Bütün resme baktığımızda dönüp dolaşıp Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın dediği noktaya geliyoruz: “Buradan ya büyük bir savaşa gideceğiz ya da büyük bir barışa…”

Ben, insanlık olarak barışa gideceğimizi, gitmek zorunda olduğumuzu düşünenlerdenim. Kavga edeceksek herkes kaybeder. En çok kaybedecek olanlar da en fazla gücü olanlardır. Büyük bir dünya savaşı, kazanılsa bile en çok onlar için bir Pirus Zaferi olacaktır. Einstein boşuna demiyordu, “Dördüncü dünya savaşı sopalarla olacaktır” diye… Yapay Zekâ ile savaş Matrix’inin senaryosunu yazıp simülasyonunu yapsanız; sonuç Einstein’in dediğinden en fazla biraz hallince olacaktır.