Ferhat ÜNLÜ – 06 Mart 2024
“Yunanistan’da kalmak istemeyen örgüt mensupları, ağırlıkla Almanya başta olmak üzere Belçika, Fransa ve İsveç’i tercih etmektedirler.”
Pek şaşırtıcı bulmayacağınız bu cümle, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT), Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile ilgili 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminden sonra hazırladığı bir bilgi notundan. Bu bilgi notunda bahsi geçen ülkelerden sadece İsveç, yakın zamana kadar NATO üyesi değildi. Türkiye’nin; İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusunu 20 ay bekletmesinin ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin katılım protokolüne ilişkin kanun teklifini kabul etmesinin ardından İsveç de NATO’ya, yani Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’na ‘müstakbel üye’ oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da protokolü 25 Ocak’ta imzaladığı için geriye sadece NATO’nun kendi prosedürleri kaldı.
Bu yazıda İsveç’in terör siciline mercekle bakacağız. Çünkü İsveç, PKK başta olmak üzere terör örgütlerine verdiği desteğin yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti’nin Stockholm Büyükelçiliği’nde emsalini gördüğümüz Kur’an-ı Kerim’in yakılması provokasyonlarına da göz yuman bir devlet.
Önce İsveç’in gizli servisine bakalım: Ülkenin gizli servisinin adı SÄPO. Açılımı Säkerhetspolisen. İsveççe güvenlik ve polis kelimelerinin terkibinden oluşturulmuş bir birleşik kelime. Servisin öyle köklü bir tarihi yok, bugünkü formuna 1 Ekim 1989’da erişti. SÄPO, Belçika servisi ADIV gibi irili ufaklı terör örgütlerine destek vermiş bir servis.
SÄPO, PALME SUİKASTINI BİLE ÇÖZEMEDİ!
SÄPO, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın yukarıda alıntıladığım yüzlerce FETÖ raporundan biri olan bilgi notunda geçen Belçika’nın gizli servisi kadar ‘beceriksizliğiyle meşhur’ bir servis değil. Belçika servisi ADIV, Türkiye düşmanı sol örgütlere destek olmaktan başka büyük başarısı olmayan bir gizli servis. Ha bir de Afrika’da sömürgelerinde çalıştırdıkları Afrikalı işçilerin vücutlarının muhtelif yerlerinde elmas çalmamaları için arama yapıyorlardı!
İsveç’te yıllarca kalmış gazeteci Mehmet Ali Yula, bir sohbetimizde İsveç servisinin iyi çalıştığını söylemişti. 23 Aralık 2023’te vefat eden Mehmet Ali Yula’nın babası bir istihbaratçıydı. Rahmetli Yula’ya göre İsveç servisi, iyi bir servis olduğu halde Palme suikastını çöz(e)memişti. Büyük ihtimalle bunu canı gönülden istememişlerdi. Neticede SÄPO’nun en büyük başarısızlıklarında biri 28 Şubat 1986’da öldürülen ‘kendi öz başbakanları’ Olof Palme’ye yönelik suikastı aydınlat(a)mamış olması.
İSVEÇ, ‘BEŞ GÖZ’ÜN YEDEK ÜYESİ
İmdi… İsveç’in bir diğer önemli istihbari özelliğine geçelim. İsveç, Five Eyes (Beş Göz) denilen, dünyanın en kapsamlı elektronik istihbarat paktının yedek üyesi. Bu pakt, İngiltere başta olmak üzere Anglosaksonların öncülüğünü yaptığı bir istihbarat paktı. İngiltere’nin yanı sıra ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın üyesi olduğu Beş Göz paktı, uzun yıllar üye ülkelerin vatandaşlarından bile gizlendi.
Bu pakt içindeki ülkeler gayri resmi olarak kendi aralarında istihbarat alanında yardımlaşmalarda bulunabiliyorlar. Beş Göz ittifakı; üye ülkelerin ulusal ve uluslararası alanlarda çalışan istihbarat kuruluşlarının tamamını kapsıyor.
‘Beş Göz’, 5 Mart 1946’da, yani Soğuk Savaş’ın başlangıcında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) karşı kuruldu. 1950’lerin sonunda Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda da bu pakta katıldı.
‘Beş Göz’ün güncel en büyük hedefinin Çin, ardından Rusya olduğunu görmek zor değil. Bunu doğrulayan pek çok emare var. Teyidi için 12 Ekim 2018 tarihli bir Reuters haberine bakmak bile yeterli. Haberin başlığı şu: ‘Çin’e Karşı Gizli Uluslararası İstihbarat İş birliği: Beş Göz İttifakı.’
Beş Göz’ün en önemli elektronik istihbarat teşkilatları ise, İngiltere’nin GCHQ’su, ABD’nin NSA’sı ve Kanada’nın CSE’si. Beş Göz Paktı, uzun yıllar üye ülkelerin vatandaşlarından bile gizlendi dedik. Şöyle ki; böyle bir paktın olduğu 2003 yılında sızdırıldı. Yani varlığından o zaman haberdar olundu. Gizlilik diye buna denir işte!
Paktın, varlığı ifşa olduktan sonra üye sayısı artmaya başladı. Pakt, ‘Dokuz Göz’e çıkarıldığında Danimarka, Fransa, Hollanda ve Norveç de üyeler arasında. ‘On Dört Göz’e çıkarıldığında ise Almanya, Belçika, İtalya, İsveç ve İspanya da üye. Dolayısıyla İngiltere, 14 Göz’ün üyesi olduğu bir paktın öncülüğünü yapıyor. İris gibi mübarek!
NATO’YA ÜYELİK ÇOK ŞEYİ DEĞİŞTİRMEZ
İsveç, röportaj yapmak üzere iki kez gittiğim bir ülke. Orada edindiğim izlenim, İsveç’in terörle mücadele gibi bir derdinin hiç olmadığı. İsveç gizli servisinin; dünyanın çeşitli ülkelerinden teröristleri, o ülkelerin gizli servisleriyle işbirliği içinde Türkiye’ye getiren MİT’e verdiği tek terörist, 22 Nisan 2020’de getirilen Zibo kod adlı PKK’lı Resul Özdemir. Başka da yok.
NATO’ya üye olduktan sonra hukuki veya istihbari yolla iade edilen terörist sayısı artar mı, bu da düşük ihtimal. Çünkü NATO üyesi olmak, terörle mücadele konusunda Türkiye’nin hassasiyetlerini önemsemek ve ülkemizin terörle mücadelesine destek vermek anlamına gelmiyor. Başta ABD olmak üzere İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin Türkiye’ye terörle mücadelede hakkıyla destek vermemesi bunun kanıtı. Dolayısıyla İsveç’in NATO’ya üye olması ile olmaması arasında Türkiye’nin kendi çıkarları açısından dişe dokunur bir fark yok. İsveç’in NATO’ya üyeliğinden sonra Ankara’nın tek avantajı; çiçeği burnunda üyeye teröristlerin iadesi ile ilgili istihbari, diplomasi ve hukuki baskısını artırmak olabilir.
Makro açıdan bakıldığında NATO’nun İskandinavya’ya doğru genişlemesi ise Türkiye’den ziyade Avrupa’nın kuzeyi ile Rusya’yı ilgilendiren bir güvenlik meselesi.