Ferhat ÜNLÜ – 25 Kasım 2023
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra Almanya’dan başlayarak Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan iş gücü ihtiyacı, Avrupa kıtasının son üç çeyrek asırdaki evriminin önemli kilometre taşlarından biridir. Ve bu evrim, artık bir sarmala girmiştir. Sarmal; 1960’lı yılların başında önce Almanya’nın, 1961’de imzalanan Almanya – Türkiye İşgücü Antlaşması ile Almanya’ya ve 1964’te Ankara’da Hollanda İş Bulma ve Yerleştirme Bürosu’nun kurulmasıyla da Hollanda’ya yönelik göçlerle başladı.
Biz bu yazıda Hollanda’da faşist lider Geert Wilders’in üç gün önceki seçimleri kazanmasıyla başlayan siyasi miladın, bu sarmalın bir ileri ucu olarak hangi sonuçlara neden olabileceğini işleyeceğiz.
Bunun için bu Geert Wilders denen herifi daha yakından tanımak lazım.
6 Eylül 1963 doğumlu, dolayısıyla 60 yaşında. Bir adamın kim olduğunun anlaşılması için babasına ve babasının mesleğine bakmak gerektiğini de hesaba katarsak Wilders’in Nazi’lerden kaçan bir çiftçinin oğlu olduğunu söylemek lazım. Babası Hollandalı, ama anasında Endonezya kanı var.
Wilders, Katolik olarak büyümüş, gençlik döneminde dinden ayrılmış. Gençliğinde Agnostik (Ölümden sonrasının bilinemeyeceğini öne süren düşünce biçimi) olmuş. İslam’a ‘faşist’ diyen ve Kur’an-ı Kerim’le Hitler’in Kavgam adlı kitabını mukayese eden bu provokatörün aile köklerine biraz daha yakından bakalım:
Anası -Hollanda sömürgesi olduğu dönemde- Endonezya’da doğmuş.
Ve daha ilginci o da Felemenk ve Endonezyalı karışımı bir köke sahip. Yani Wilders’in anne tarafı, nefret ettiği bir kökten (Müslüman) geliyor. Babası da Naziler’den kaçmış İkinci Dünya Savaşı boyunca. Piyanist filmindeki gibi… Savaşta erkek sivil olarak hep ölümden kaçmak da bir çözüm değil, ama hadi o koşullarda ‘anladık’ diyelim.
BABASININ KORKTUĞU BİR FAŞİSTE DÖNÜŞTÜ
Tuhaf olan, babasının, o yılların korkusuyla tam 40 sene sonra bile Almanya sınırlarından girmeyi reddetmiş olması. Ne ‘travmaymış’ arkadaş. İkinci Dünya Savaşı’nda ruhunun üzerinden ‘tramvay’ geçmiş gibi… Wilders’ın babasının savaş travması, Psikanaliz’in babası Sigmund Freud’un (Pek bilinmez, tam adı Sigismund Freud’dur) fevdakalenin fevkinde ilgisini çekerdi diye tahmin ediyorum.
Wilders’in siyasi kariyerine de kısaca bakalım: 1998’den beri Hollanda Parlamentosu üyesi. 1998’de Temsilciler Meclisi’ne girdikten sonra Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılımı konusundaki parti pozisyonu üzerindeki sert fikir ayrılıkları nedeniyle 2004’te partisinden ayrılıp Özgürlük Partisi’ni kurdu. Geert Wilders, Fransa’da aşırı sağcı Marine Le Pen, Avusturya Özgürlük Partisi ve Belçika’nın Vlaams Belang partileriyle birlikte çalıştı. İdeolojide birleşiyorlar.
Wilders, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili bir saldırgan karikatürü Twitter hesabından ‘Terörist’ ibaresiyle paylaşacak kadar faşistleşmiş biri.
WILDERS’İN KEDİ FAŞİZMİ X’TE GİZLİ
Wilders’ın eski adıyla Twitter, yeni adıyla X hesabında şeytan ayrıntıda gizlidir deyip kısa bir gezintiye çıkınca önemli bir ayrıntı fark etmiştim. Bu megaloman, faşist siyasetçinin takip ettiği tek bir Twitter hesabı bulunuyor; o da @Wilderspoezen.
Psikiyatrlar daha iyi bilir ama ‘tek hesap takibi’ zaten başlı başına bir ‘NPD’, yani ‘Narcissistic Personality Disorder’ (Narsisistik Kişilik Bozukluğu) alameti, fakat olayın absürt bir arka planı var bir de. Bu hesap; Geert Wilders’ın, beslediği kediler adına Mart 2017’de açtığı bir hesap. Bu hesapla ilgili haber değeri olan bir ‘kedi sansürü’ hikâyesi var. O da şu: İnsanların en azından kahir ekseriyetinden nefret eden Wilders, yalnızca kendi beslediği kediler adına hesap açınca Hollanda’nın köklü gazetelerinden AD (Algemeen Dagblad) bunu hemen haber yapmış. Yapar tabii kardeşim, haber değeri var. Bu, gazetecilik jargonuyla ‘insanın köpeği ısırması’ çünkü.
Wilders’in partisinin, bizim Adana lafıyla ‘hoşşik’ şahinlerinden biri de haberin derhal kaldırılmasını istemiş. Gazete de süt dökmüş kedi gibi haberi kaldırınca sosyal medyada haklı eleştirilere muhatap olmuş. En çarpıcı eleştiri de şu: ‘Sadece Wilders’in kendisi değil, kedileri de mi eleştiriden münezzeh(!)’.
Yani nereden bakarsanız bakın kelimenin hakkını verecek kadar faşist bir herif. Gerçi taç giyen baş akıllanır, iktidarda iken muhalefetteki kadar faşistlik yapamaz, ama yalnızca Hollanda’da da değil, Avrupa’nın diğer ülkelerinde faşizmin yükselişi Avrupa kıtası açısından endişe verici.
İkinci Dünya Savaşı öncesinde de faşizm; Avrupa’da böyle böyle yükselmişti, sonrasını zaten biliyoruz. Derken savaş sonrası işgücüne ihtiyaç duydular. Şimdi işgücü ile oluşan nüfusa (sığınmacılar ayrı mesele tabii) karşı yine faşizm rüzgârı esiyor Avrupa’da. Sarmal dediğim de bundan ibaret.
Wilders ve onun anlayışındakiler Avrupa’daki bu kısır döngüyü kıramaz. Çünkü mesele, ideolojik olmaktan önce psikolojik, psikanalitik. Boşuna demiyordu Max Horkheimer “Faşizm, bir ideolojiden önce bir ruh halidir” diye.
Bu Wilders da babasının ekstrem Nazi korkusunu göre göre büyümüş ve onun en çok korktuğu şeye dönüşmüş işte: Katışıksız bir faşiste…