maymun çiçeği detayları

Ferhat ÜNLÜ – 21 Mart 2024

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden bir yıl 20 gün sonra Kuzey Avrupa’da -ya da isteyen Avrasya’nın kuzeybatısı da diyebilir- beş ay sürecek bir kış savaşı başladı. Adı da Kış Savaşı veya Fin-Sovyet Savaşı idi.

Almanya ve Sovyetler’in Polonya’yı istilasından iki ay sonra, 30 Kasım 1939’da Rusların saldırısıyla başlayan ve 13 Mart 1940’ta Moskova Barış Antlaşması’yla sona eren bu savaş, günümüzün NATO-Rusya gerginliğine ışık tutacak bir niteliğe sahip. Sırf bu savaş yüzünden 14 Aralık 1939’da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Milletler Cemiyeti’nden atıldı.

Dünyanın haritasının bile ‘Eurocentrik’, yani Avrupa merkezli olarak çizildiğini hesaba katarsak olası bir dünya savaşında Batı’nın; kendisini meşruiyetin ve hukukun merkez adresi gibi gören güç odağı olarak neler yapabileceğini tahayyül etmek zor değil.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Ruslar, ‘u’yi uzatarak Puutin derler) tam da Fin-Sovyet Savaşı’nın 84. yıldönümünde İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğinin anlamsız olduğunu söyleyip Finlandiya sınırına askeri yığınak yapacaklarını açıkladı. ‘Puutin’, ayrıca Rusya’nın her ne kadar teknik açıdan hazır olsa da olası bir nükleer savaş konusunda acele etmeyeceğini, misal Ukrayna’da nükleer silah kullanmaya gerek görmediklerini söyledi. Kuzene de nükleer kullanmasın artık. Ki zaten Rusya-Ukrayna Savaşı kuzene, “Niye Batılılara bu kadar siyaseten yaklaştın?” sopasından başka bir şey değil.

 

SAVAŞ BİRAZ DA LİDERLERE BAĞLI

Avrupa’yı da geçip Atlantik’in öte yakasına baktığımızda Amerika Birleşik Devletleri’ni bir önceki başkanı Donald Trump’ın, hali hazırdaki başkan Joe Biden’ın bu kasım ayında yeniden seçilmesi halinde dünya savaşı riskinin artacağını söyledi.

Soğuk Savaş’ın dehşet dengesinin şimdilerde belirli siyasi liderlerce gözetildiğini, ama mesela Biden gibi figürlerin hakikaten bu sınırları ihlal etmeye meyyal olduğunu görüyoruz. 2000’den bu tarafa en yüksek oyu (yüzde 87,29) alarak yeniden seçilen Rusya Başkanı Putin de “Üzerime fazla gelirseniz vahim silah kullanmaktan çekinmem” diyor.

İlginizi çekebilir!  İtalyan siyasetçiden Erdoğan’a övgü: Avrupa Birliği’nin yapamadığını Erdoğan yaptı

 

‘KAÇTAN AŞAĞI OLMAZ’ SAVAŞI!

Bizim Adana’da sık dile getirilen “Nasıl edek; bu iş kaçtan aşağı olmaz” konseptiyle dünya savaşı riskini analiz ettiğimiz vakit, her şeyin tıpkı Soğuk Savaş yıllarındaki gibi nükleer dehşet dengesine bağlı olduğunu müşahede ediyoruz. NATO; elhak genişleyeceği kadar genişledi, haddinden fazla büyüdü ve ABD’nin zorlamasıyla olan hormonlu bir büyüme bu.

ABD, 21. Yüzyıl’ın başından beri dünya sistemini çok zorluyor ve yoruyor. Bu ana fikri, ülkemiz açısından bir ayrıntılandıralım: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 21. Yüzyıldaki ilk kritik kararı deyince akla hemen 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin reddi gelir. Zira o tarihte ABD, Irak’a Türkiye üzerinden asker çıkarabilmek için Meclis’ten çıkacak onaya ihtiyaç duyuyordu, ancak meclisten onay çıkmadı. Ve o tarihten sonra ABD-Türkiye ilişkileri bir daha hiç eskisi gibi olmadı. Olmayacak. Olacak diyen hülya görüyordur.

ABD, 1 Mart Tezkeresi’nin reddini hiçbir zaman unut(a)madı. (Müslüm Baba’nın diliyle “Her şeyde sen varsın, unutamadım!”) Biz de, kendi öz Bağımsızlık Günlerine denk getirdikleri Süleymaniye Baskını’nı unutmadık. O senenin ortalarında ABD, 4 Temmuz 2003’de Süleymaniye’de askerlerimizin başına çuval geçirdi.

Bu arada Türkiye, her ne kadar ekonomisi kırılgan bir ülke olsa da askeriyede, diplomaside ve dış politikada son derece güçlü. Türkiye; “Doğru bir karar değil; ama yine de NATO üyesi olarak şerh koymak suretiyle onaylayayım” diyerek İsveç’in NATO üyeliğine onay verdi. Türkiye’nin İsveç’e verdiği onay, 1980’de Yunanistan’ın NATO’ya yeniden kabulünü bazı açılardan hatırlatıyor.

Türkiye’nin 1974 Temmuz’unda Kıbrıs’a müdahalesinin ardından NATO’nun Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini engellemediğini öne süren Yunanistan NATO’nun askeri kanadından ayrıldı. Sonra pişman oldular. Atina, 1976 yılında yani iki yıl sonra NATO’nun asker kanadına dönmek istediğini bildirdi. Ancak Türkiye bunun için Ege’deki komuta-kontrol alanlarının yeniden belirlenmesini şart koştu. Ve 12 Eylül’den sonra Türkiye, Yunanistan’ın NATO üyeliğini yeniden onayladı. 20 Ekim 1980’de NATO Savunma Planlama Konseyi’ni

İlginizi çekebilir!  Çaresiz Türkiye, Yaşar Güler ve ambassodorun hikayesi

toplayarak Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşünü onayladılar.

 

NATO ÜYELİĞİMİZ RUSYA İLE İLİŞKİLERİ ETKİLEMİYOR

Bu arada İsveç’in NATO üyeliği; ülkedeki PKK diasporasını ortadan kaldırmayacak, ama nihayetinde Türkiye’ye borçlandılar. Bu üyelik onayı, Rusya ile ilişkilerimizi de etkilemeyecektir. Çünkü Ukrayna-Rusya savaşında bıçak sırtı diplomasi yürüttük, yürütüyoruz.

İmdi… Toparlarken bir önceki yazının ana fikrine dönebiliriz. ABD, İngiltere ve Kıta Avrupası savaş arifesinde gibi bir görüntü veriyor. Ve hakikaten bir dünya savaşı riski var. Dönüp dolaşıp Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın dediği noktaya geliyoruz: “Ya büyük bir savaş ya büyük bir barış…”

Çok sık lafını ettiğimiz için kendini gerçekleştiren kehanet gibi olsun istemeyiz tabii ama ne kadar bu ihtimale hazırlanırsak o kadar iyi olur. Üçüncü Savaş çıkmasın elbette, ama şayet çıkarsa bizim coğrafyamızdan ve periferimizden başlamayacak. Birinci Savaş’ın fitili Balkanlar’da ateşlenmiş ve savaş sonra bizim bölgemize yığılmıştı. İkinci Savaş Avrupa’da patlak verdi Avrasya’ya yayıldı. Hitler; tarihte Napolyon’dan sonra Rusya topraklarına ilerleyen ikinci figür oldu ve topuklayarak geri döndü. Üçüncü Savaş’ta risk yönetiminde en önemli dönem bu sene ve önümüzdeki senedir. 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreğini, yani 2025’i atlattık mı dünya savaşı riskinin azalacağını düşünüyorum. Öyle diyelim, öyle dileyelim, öyle olsun. Kendini gerçekleştiren kehanettense ‘Plasebo Etkisi’ni tercih ederim bu hayatta.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.