Ferhat ÜNLÜ – 20 Nisan 2024
Marksist iktisadın kapitalizme yönelik eleştirilerindeki temel eksikliklerden biri, Marksizm’in başı sonu belli bir enflasyon teorisinden yoksun olmasıdır.
Marx, maliyet artışına dayanan enflasyon teorilerini reddeder. Misal ‘İşçinin ücretine yapılacak zam enflasyonu körükler’ ana fikrine karşı çıkar. Marx’ın fikrinden emtialara yapılan ücret artışlarını ayırmak gerekir, çünkü emtia zammı her halükârda enflasyonu körükler. Kapitalist piyasanın yüz yıllardır bize dayattığı budur.
Marx’ın enflasyon analizlerindeki eksikliğin temel sebeplerinden biri, emtiadan ziyade emek eksenli bir değer teorisi kurmuş olmasıdır. Marx’a göre değeri yaratan emeğin; yani işçinin alın terinin bizatihi kendisidir. ‘De facto’(fiili) olarak öyle olmasa bile ‘de jure’ (hukuksal) olarak öyledir. Ya da bir başka anlatımla öyle olmalıdır.
Marx’ın enflasyonla ilgili kıt yorumlarının, günümüze tıpkı yapay zekâ misali gibi uyarlamasında zorluk çekildiği noktada kurtarıcı olan teori, Marx’ın ‘artık değer’ teorisidir. Marx, doğal olarak artık değere olumsuz bir anlam yüklemiştir. Aslında işçinin/proletaryanın olan bu birikmiş değer, kapitalist sistemde sermayenin cebine gider. Enflasyonist ortamda yükselen faizleri de, paranın zaman üzerindeki artık değeri olarak kabul etmek mümkündür.
Ekonomik buhranda (Mart 2021’de bu tünele girdiğimiz için kriz değil, buhran demeyi tercih ediyorum) bazı emtialara yapılan zamların, piyasada kelebek etkisi oluşturacak şekilde diğer zamları tetikleme gücüne haiz olması; buhranı, Marksist anlamda kapitalizmin ileri aşamaları olarak görmemize olanak veriyor. Sermaye, krizde parasına para kattığına göre bu yorumda bir tuhaflık yok.
Akarken Yaktığı İçin Enflasyonu Körüklüyor
Zamları tetikleyen emtialardan biri hiç kuşkusuz akaryakıttır. ‘Akarken yakan’ akaryakıt; hem küresel, hem de ulusal faktörlerle zamlanınca peşi sıra zincirleme zamlar geliyor.
Akaryakıtın fiyatını küresel ölçekte belirleyen brent petrol fiyatları ve ulusal ölçekte de vergilerdir. Enflasyonist ortamı besleyen emtia zamlarında akaryakıt zamlarını ilk sıraya koymak mantıklıdır. Enflasyonu tetikleyen bir diğer faktör yine akaryakıt zamlarına bağlı nakliye zamlarıdır. Nakliyeye yapılan her zam hem yaş meyve sebze, hem et, hem de kuru gıdaya yansıyor.
Bu bağlamda şu hal yasasını bir hal yoluna koymak gerekiyor her şeyden önce. Hal tröstleri var, bu yüzden tarladan markete gelene kadar ürünlerin fiyatı katlanıyor.
Bir diğer zam tetikleyen emtia dövizdir. Dövizdeki ivme ne zaman yukarı yönlü olsa kasaba bile sirayet eden zam dalgası geliyor. Tabii ki başta dolar olmak üzere… ‘Kraliçe’nin (artık ‘kral’ın) Sterlini ve de Euro da elbette. Altın, bütün bunlardan bağımsız olarak yavaş, istikrarlı bir yükseliş trendinde olabilir. Tarih boyunca hep olduğu gibi…
İmdi… Akaryakıtı, zamları tetikleyen baş emtia olarak cebe koyduk, diğerlerini de sıraladık. Bir diğer faktör olarak sıraya maaşlara yapılan zamları koymak mümkün. Bunu; maaşlara yapılan zamların tatmin edici olduğunu ve tüketiciyi, vatandaşı koruduğunu belirtmek için değil, bilakis hem enflasyonun altında olduğu için maksadı karşılamadığını ve de ayrıca piyasada bir zam furyasına neden olduğu için tam aksisonuç verdiğini vurgulamak için yazıyorum.
Maaşlara zam geldi mi misal damacana suya (sanki brent petrol arkadaş!) fiyat konuyor, buhran ortamında neredeyse otomatik refleks halini almış.
Demek ki enflasyonu düşürmeden yapılacak her mikro, hatta makro çalışan zammı da derde çare değil.
Önemli Faktörlerden Biri Tüketim Müptelalığı
Ve gelelim son ve bugün ile yarını kapsayan, genişlemesi de umulan boykotla da alakalı son boyuta… Enflasyonu haddinden fazla şişiren kripto faktör, tüketim müptelalığıdır. Bu faktör, piyasadaki zamların pervasızlaşmasının bir başka önemli nedenidir, ancak bir parametre olarak pek hesaba katılmaz. Her şeyden önce tüketim müptelalığı sözüm ona tüketiciyi itham etmek anlamına gelebileceği için…
Enflasyon temel olarak taleple yükselir. Arz kısıtlandığında da artar. Biz yeni nesil tüketim anlayışıyla tüketim inatçılığını sürdürdükçe zamları frenlemek güçtür. Bitmeyen bir talebin, bitmeyen bir tüketimin; kriz ortamında değil, normal ekonomik ortamda bile zamları körükleyeceği izahtan varestedir.
İşte tam da bu bağlamda enflasyonla mücadelenin yollarından biri, belki de birincisi tüketici tepkisidir.
Vatandaşın sosyal medyada başlayan boykot çağrılarıyla fahiş fiyat tarifesi uygulayan restoran, bar, büfelere tepkisi eğer istikrarlı olursa sonuç verecek bir mücadele yöntemidir. Sabah Gazetesi, boykotu ‘Yemekler evde, paralar cepte’ manşetiyle haberleştirdi. Ana fikir budur. Bugün başlayan boykot yarın da uygulanacak. Ancak sonuç vermesi için toplu ve süreğen bir tepkiyle sistematik hale gelmesi gerekiyor.
Ben kendi adıma dışarıda kolayından yemek yemiyorum. Evde kendiniz yapın mis gibi. Çay da içmiyorum dışarıda, evde kaçak yapımı demleyip içiyorum. Dışarıda 70 TL’ye çay satanlar var. Çay ve çaycı vatandaş, var olalı beri böyle zulüm görmedi. Kahveciler daha fazla mustarip.
İnsanız, elbette yiyip içeceğiz, yerine göre tüketeceğiz; bu dünyaya bir daha gelecek değiliz. Ama bunun da, insanın doğal tüketim temayülünün sınırları ve vicdanla dengelenmiş bir raddesi olmalıdır.
Yemeğini evde yapan, çayını evde demleyen, hizmet sektörü piyasasının enflasyon üstüne enflasyon koyan baskısından muaf kalacaktır. Son cümleyle bağlayayım: Boykotun ekonomik buhranla mücadelede kelebek etkisi yaratması dileğiyle…