maymun çiçeği detayları

Ferhat ÜNLÜ – 10 Ocak 2024

 

Genellikle apolitik, ama kimi zaman da son olarak Fatih Camii saldırısında müşahhas bir örneğini gördüğümüz üzere politik suçlarda niceliksel bir artış ve niteliksel bir dönüşüm olduğunu gözlemliyoruz. Bu niceliksel ve niteliksel değişim farklı açılardan analiz edilmeyi gerektiriyor. Fatih Camii’ndeki failin bir ‘psikotik’ olması bu gerçeği değiştirmez, çünkü suç-psikoz korelasyonu da zamanımızdaki kriminoloji vakalarının bir diğer önemli boyutu.

Bugün World of Türkiye okurları için kriminolojinin zamanımızdaki şifrelerini bir parça olsun çözebilmek amacıyla yazı masasına oturdum. Zamanın ruhunu; Hegelian deyimle ‘Zeitgeist’ı anlamadan suç olaylarını yorumlamak ve suça karşı tedbir geliştirmek tarihin hiçbir döneminde mümkün değildi, ama bugün hepten imkânsız hale gelmiştir.

Günümüzün bütün ekonomik, psikolojik, sosyolojik, kriminolojik ve dahi politik meseleleri; sosyal medya olgusu göz önüne alınmaksızın analiz ‘edilebilemez’. Çünkü bütün bu saydığım temel disiplinlerle bağlantılı konular; bir biçimde sosyal medyada etkileşimle çoğalıyor ve toplumun bütününün ruhunu yansıtmasa bile gerçeğin marjinal de olsa göz ardı edilemez önemli bir tezahürü haline geliyor. Dolayısıyla ilk sorumluyu hemen peşin peşin ilan edelim: Sosyal medyanın kötülüğü yayan tarafı… Bazı okurlarımızın “Bulduk kendimize bir şeytan (sosyal medya) her şeyi onun üstüne atıyoruz” diye sorguladığını duyar gibiyim.

Evet, her şey insan faktörüne bağlıdır. Ama nereden bakarsanız bakın, düz de baksanız, ters de baksanız sosyal medyanın her şeyi; viral olarak -kelimenin hem medikal, hem de teknolojik anlamıyla- sürekli ve genellikle sağlıksız biçimde çoğaltan bir başat faktör olduğu gerçeğini teslim etmek zorundayız.

 

GÖSTERİ ÇAĞININ YALANCI PEYGAMBERLİĞİ!

Çünkü çağımızda her şeyin bir tür gösteriye dönüştüğünü, herkesin tıpkı Dilan Polat emsalinde gördüğümüz üzere hayatının neredeyse her ânını gösterme dürtüsüne yenik düştüğünü müşahede ediyoruz. Sosyal medya; iyi olsun kötü olsun ekonomik durumunu, bozuk olsun sağlam olsun haleti ruhiyesini, hangi sınıfa mensup olursa olsun ekonomik ve sosyolojik aidiyetini, politik görüşünü ve giderek suç işleme potansiyelini göstermeye teşne milyonlarla dolu. İnsanın aklına ister istemez Chuck Palahniuk’un Gösteri Peygamberi adlı kitabı geliyor.

Karısına, eski karısına, hali hazırdaki sevgilisine ya da ‘ex’ine şiddet uygulama potansiyeline haiz bir adamın bu potansiyelini sosyal medyada (bu kriminolojik canlı türü; X ya da eski, daha iyi ismiyle Twitter değil, genelde Instagram ya da Facebook kullanıcısı oluyor) ima yoluyla önceden göstermediği pek az kadına şiddet vakası var. Sık başvurduğum bir örnekle açıklarsam Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanında olduğu gibi cinayetler “Ben geliyorum” diyor önceden. Kimi insanlar -yanlış bir kelime kullanmaktan imtina ederim, ama en iyimser bakışla bile- bu ilençli gösteri çağında yiyeceği en kötü haltı bile göstermek istiyor. Böylelikle “Ben varım, buradayım” diyor. Çünkü varlığını daha yararlı biçimde ispatlayabileceği imkân ve kabiliyeti, vicdan ve haysiyeti, zekâ ve kültürü yok.

İlginizi çekebilir!  Alaturka Enflasyonun Kısa Tarihi

Böylesi bir show çağında, herkesin o veya bu şekilde görünmek istediği zamanımızda, varlığını negatif bir aksiyonla da olsa ispatlamaya çalışmak kriminolojik hadiselerin artışındaki temel faktörlerden biri, hatta birincisi.

 

BİR ‘KRİMİNOLOJİ CEHENNEMİ’ DEĞİLSEK

MİLLETİN FERASETİ SAYESİNDE

Kriminolojide asla atlamamamız gereken ekonomik parametreleri de elbette göz önünde bulundurmalı, hatta gözümüzün önünden hiç ayırmamalıyız. Misal uyuşturucu kaçakçısı neden zehir satar? Para için elbette… Ama ekonomik suçlar hariç psikolojik, sosyolojik açıdan ele alınması gereken kriminolojik vakalarda kesinlikle sosyal medya, başat ateşleyici faktör.

Yeri geldikçe dile getiririm: Ben yokluk, yoksulluk içinde büyüdüm. Yokluğun, yoksulluğun suçla akraba olduğunu bilecek kadar çok şey yaşadım bu hayatta. Yoksulluk bütün kötülüklere davetiye çıkarır. Siz bakmayın, milletimizin kahir ekseriyetinin ferasetine… Sessiz çoğunluk; ahlaken doğru yerlerde durmayı tercih ettiği için bir ‘kriminoloji cehennemi’ne dönüşmüş değiliz henüz. Hayat oyununu yoksulluğa rağmen kurallarını bozmadan oynamaya çalışanların yüzü suyu hürmetine gene iyiyiz. Ama risk var ve büyük. Kanser tümörü gibi yayılıyor, o yüzden suç vakalarındaki artışı tüm boyutlarıyla bir milli güvenlik meselesi olarak ele almak lazım.

Suçun artışındaki etkenlerden biri uyuşturucunun yaygınlaşması. Kim ne derse desin suç ile uyuşturucu ve alkol arasında da korelasyon vardır. Alkol suçu artırır -kendini bilmeyen insan açısından konuşuyorum- insanın içindeki kötülüğü çıkarır. Uyuşturucu zaten öyle. Değişik uyuşturucu türlerinin yaygınlaşması; suç vakalarını, cinayetleri, intiharları artıran önemli faktörlerden biri. Bu yüzden suç ile mücadele ederken ister istemez uyuşturucu ve alkol faktörünü de ele almak zorundayız.

Uyuşturucu meselesini de gene sosyal medya faktörünü hesaba katmadan analiz edemeyiz. Sosyal medyanın suç olayları ve uyuşturucu üzerindeki etkisi sadece biz gazeteci, yazarların dikkatini çeken bir boyut değil. İçişleri Bakanlığı’nın da bu yönde haklı tespitleri var. Bakanlığın 2023’te hazırladığı bir raporda ‘sosyal medyanın uyuşturucuyu yaygınlaştırdığı’ emsalleriyle açık açık anlatılıyor. 2023 Türkiye Uyuşturucu Raporu’nda bu gerçek, eskilerin deyişiyle tafsilatıyla açıklanmış.

İlginizi çekebilir!  Sade Bir Yaşam İmkânı: Minimalizm

Öte yandan uyuşturucuda yaş ortalamasının 20.8’e kadar düştüğünü görüyoruz. Uyuşturucu bağımlıların yüzde 71,2’si, 15-24 yaş arasında madde kullanımına başlamışlar. Uyuşturucu her yaş grubu için büyük bir tehdit, ama gençlik için daha büyük tehdit. En önemli verilerden biri şu: Uyuşturucudan hayatını kaybedenlerin yüzde 90’ı 35 yaşının altında.

 

PARADOKSTAN ‘BEN HOROZUM’ DEYİP KURTULAMAZSINIZ

Ailelere uyuşturucuyla mücadelede büyük görevler düşüyor. Bu doğru, ama aileler de artık çocuklarını kontrol etmekte güçlük çekiyor. Burada da telefon, bilgisayar, akıllı cihazlar ve oyun konsolları gibi dijital aygıtların, aşırı ve kontrolsüz kullanımı sonucunda ortaya çıkan yeni bir bağımlılık çeşidi ile karşı karşıya kalıyoruz: Sosyal medya ve sanal kumar da dâhil oyun bağımlığı gibi çeşitli tezahürleri bulunan teknoloji bağımlılığı. Bakın, Elm Sokağı Kâbusu filminde olduğu gibi gene aynı noktaya geldik. İş dönüp dolaşıp ‘Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan?’ paradoksuna geliyor. Ve bu öyle; ‘Ben horozum’ deyip işin içinden çıkabileceğiniz bir paradoks da değil. Hepimizi etkiliyor.

Teknoloji bağımlılığının diğer bütün bağımlılık türlerini tetikleyebildiği, insan zihninin entelektüel kapasitesine zarar verdiği, giderek onu âdeta yürüyen bir zombiye dönüştürdüğü bir gerçek. Zamanımızın hakikaten başat psikolojik, toplumsal ve giderek siyasal meselesi sosyal medyadır. 17 yıllık mazisi bile sadece 17. Yüzyıl doğumlu geleneksel medyanın değil, toplumun kodlarını da bozmaya yetmiştir. Bununla birlikte sosyal medya; bu saatten sonra yok edilecek, görmezden gelinecek ya da yasaklanabilecek bir şey de değildir. Onlyfans ve hatta Tiktok gibi marjinal mecralara bu tür tedbirler uygulanabilir.

Ama ana akım sosyal medyanın Twitter’dan başlayarak içinde olmalı ve onu içeriden bir evrimle dönüştürebilmeliyiz. Aksi takdirde son dönemin popüler filmi Leave The World Behind’da olduğu gibi teknolojik evrimin insan zihnini kısırlaştırmaya devam ettiğine şahit olacağız.

Teknolojinin; ileride işler ters gittiğinde ve o olmaksızın bir şeyler yapmak gerektiğinde analiz ve tepki geliştiremeyecek ölçüde irademizi köreltmesine izin verirsek distopik bir finalle dünyaya veda etmemiz işten bile değil. Biz görmeyiz, ama böyle giderse uzak olmayan bir geleceğin nesilleri bunu görecek. Eğer insanlık olarak bu paradokstan çıkmayı beceremezsek…

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.