Ferhat ÜNLÜ – 08 Şubat 2024
Kronoloji; bildiğiniz -şair İsmet Özel’in deyişiyle her şeyin gözünüzün önünde yaşandığı- tarihsel olayları yeniden anlamlandırmak için son derece işlevseldir. Normal koşullarda zamanda ‘flashback ve flashforward’la yazmayı seven benim gibi bir yazar için bile 7 Şubat 2012 krizini doğru analiz etmek üzere kronolojinin kılavuzluğu elzem.
Dün itibarıyla 12. yıldönümünü idrak ettiğimiz 7 Şubat MİT kumpasının kodlarını çözmek için 2011’in ortalarından ve devamla son günlerinden itibaren vuku bulan önemli, müşahhas olayları hatırlamak/hatırlatmak durumundayız.
Net bir tarih veremeyeceğim, ama 2011’in yaz aylarından itibaren Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ), o zamanki adıyla cemaatin Milli İstihbarat Teşkilatı’nın PKK/KCK terör örgütü içindeki haber elemanlarını deşifre etmeye başladığını söyleyebilirim. Bu dönem, 7 Şubat 2012’ye uzanan krizin tohumlarının ekildiği dönemdir.
Aradan altı ay geçtikten sonra, 20 Aralık 2011 tarihinde FETÖ, KCK Basın Komitesi’ne düzenlediği operasyondan sonra MİT’in KCK’ya sızma operasyonunun bazı unsurlarını deşifre etti. Böylece ilk kez 2009’da başlatılan ve asıl amacı Çözüm Süreci adı verilen süreci sabote etmek olan KCK operasyonlarında MİT’e ilk kez aba altından sopa göstermiş oluyordu FETÖ.
Derken 28 Aralık 2011 tarihinde dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık Resmi Konutu’ndaki ofisinde ve Subayevleri’ndeki evinde böcek taraması yapıldı, ancak Anglosaksonların ‘bug’, yani böcek dediği dinleme cihazından bulunamadığı rapor edildi. Gelgelelim aramayı MİT yapınca böcekler şipşak bulunacaktı.
ULUDERE KOMPLOSUNUN GİZLİ AMACI
Aynı tarihte, yani 28 Aralık 2011’de Türkiye tarihinin en ilginç operasyon kazalarından biri yaşandı. Türkiye-Irak sınırındaki kaçakçılık faaliyetleriyle geçinen 34 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, terör örgütü PKK mensubu oldukları sanılarak yoğun F-16 bombardımanı sonucu öldürüldü.
Bu facianın hemen ardından başta Mehmet Baransu olmak üzere FETÖ kalemşörleri, 34 kaçakçıyı öldürten istihbaratın MİT tarafından verildiği dezenformasyonunu dolaşıma soktu. (Bu arada aynı gün, Türkiye ile Rusya arasında önemli bir enerji anlaşması imzalanıyordu ve ABD bundan rahatsızdı, bunu da mimleyelim.)
Hâlbuki o dönemde MİT’te elektronik istihbarat yetki ve kapasitesi yoktu. O zamanki adı Genelkurmay Elektronik Sistemler olan, sonradan Gölbaşı Elektronik Sistemler adını alacak GES, henüz Milli İstihbarat Teşkilatı’na devredilmemişti. Ama 1 Ocak 2012 tarihi itibarıyla devredilecekti. Zaten maksat, yani FETÖ’nün maksadı; bu olayı payanda olarak kullanıp GES’in MİT’e devrini engellemekti. Ancak engelleyemediler.
Derken 6 Ocak 2012’de Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, terör örgütü yöneticisi olduğu gibi iler tutar yanı olmayan bir iddia gerekçe gösterilerek tutuklandı.
Ve 7 Şubat 2012’de MİT’in o dönemdeki Müsteşarı Hakan Fidan, ondan bir önceki Müsteşar Emre Taner, eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve iki MİT görevlisinin tutuklanması için FETÖ savcıları düğmeye bastı.
BAŞBAKAN’IN AMELİYAT GÜNÜNÜ ÖZELLİKLE SEÇTİLER
Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın ameliyata gireceği günü özellikle seçmişlerdi, ancak Erdoğan’ın ameliyatına biraz gecikmeli olarak başlanınca planları suya düştü. Fidan, Erdoğan’dan aldığı talimatla ifade vermeye gitmedi.
17 Şubat’ta Başbakanlığın girişimi üzerine Meclis’te tüm MİT personelini Başbakan korumasına alan bir yasa çıkarıldı ve FETÖ’nün MİT’i kuşatma operasyonu bu mevzuat değişikliği ile önlendi.
12 Haziran 2007’de başlayan Ergenekon operasyonları, önce emekli subay ve astsubaylar, sonra muvazzaf subay ve astsubaylar üzerinden nasıl ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içini boşaltma operasyonunu dönüştürüldü ise 7 Şubat 2012 operasyonu da bu kez en tepeden, Müsteşar’dan başlayarak MİT’in içini boşaltıp sonra da MİT’e yerleşme planının bir parçasıydı.
Operasyon bununla da sınırlı kalmayacak, dönemin Başbakanı Erdoğan’dan başlayarak tüm hükümet üyelerine bir yargı darbesine dönüşecek ve Türkiye bir jüristokratik oligarşi rejimi ile yönetilir hale gelecekti.
DEVLET-PARALEL DEVLET SAVAŞININ MİLADI
7 Şubat’ta FETÖ başarılı olsaydı, 2012-2016 parantezine 15 Temmuz’daki darbe girişimine uzanan hiçbir girişime gerek kalmadan FETÖ ülkenin tüm siyasal ve bürokratik sistemine çöreklenmiş olacaktı. 7 Şubat 2012 kumpası, FETÖ’nün devlet-paralel devlet savaşı başlamadan önce devlete attığı ilk kurşun olması hasebiyle fevkaladenin fevkinde önemlidir. Bu yüzden World of Türkiye okurlarına, Sabah Gazetesi’nde 7 Şubat’tan beş gün sonra yazdığım Devlet-Paralel Devlete karşı başlıklı yazının son cümlelerini aktarmak isterim:
‘Son hamleler ile paralel devlet, asıl devleti, düelloya davet etti. Kim demiş bu ülkede düello geleneği yok diye. Var olmasına var ama Vahşi Batı ve Rus usulü değil, alaturka modelinden var. Sonuç olarak artık silahlar da çekildiğine göre Çehov’un, Duvarda asılı tüfek patlamalıdır ilkesi gereğince ölümcül bir politik çatışma da kaçınılmaz.”
Nitekim öyle de oldu. İyi ki de öyle oldu, yani savaş başladı. Yoksa şimdilerde FETÖ imamlarının yön verdiği bir hâkimler-savcılar devletinde faşizan bir rejimde yaşıyor olurduk. Gerçi benim gibi FETÖ ile mücadeleyi başından beri şiar edinmiş insanlar zaten hayatta olmayacaktı. İlk düello bütün bu yönleriyle önemlidir. Unutulmamalı, unutturulmamalıdır.