maymun çiçeği detayları

Ferhat ÜNLÜ – 08 Ocak 2024

 

Sene 2001… Paris’teki ‘Zafer Takı’nın Londra’daki muadili meşhur Marble Arch’ta İngiliz gizli servisine yakınlığıyla bilinen; ama bunu, “İnkâr, casusun namusudur” diye nitelendirdiğim gizli bir istihbarat ilkesi gereği 2018’e kadar inkâr eden (O sırla ölse de şaşırmazdım) Frederick Forstyh ile röportaj yapıyordum. Aynen şöyle dedi:

“CIA, çok da başarılı bir servis değildir, bütçesi epey yüksek bir şirkettir. MI6’in (İngiliz harici istihbarat teşkilatını kast ediyor) o kadar bütçesinin olması imkânsızdır mesela. CIA’in bütçesine sahip herhangi bir servis aynı başarıyı kaydeder.”

İmdi… İngilizce ‘company’, yani şirket demesi manidardı. Çünkü CIA mensupları CIA’e mecazi manada ‘company’ derler. Tıpkı bizim bazı eski MİT mensuplarının Teşkilat’a ‘Dükkân’ demesi gibi… Ama Forstyh, orada Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı’na, yani Amerikan MİT’ine kelimenin mecazi anlamıyla değil; literal, yani gerçek anlamıyla ‘şirket’ demişti.

Ki CIA, hakikaten bütçesi epey kabarık bir şirkettir. Bir hafta önce geride bıraktığımız seneden örnek vereyim. Amerikan istihbarat topluluğunun 2023 senesi için ayrılmış bütçesine resmi verilere dayanarak bir bakalım: Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’nün (DNI) açıklamasına göre ABD istihbarat topluluğunun 2023 yılı için öngörülmüş bütçesi 67,1 milyar dolar idi.

Bir mukayese yapmak açısından Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 2023 yılı için öngörülmüş bütçesine bakalım: Cumhurbaşkanı eski Yardımcısı Fuat Oktay’ın yaptığı açıklamaya göre 2022 yılı ödeneği 5 milyar 176 milyon 92 bin lira olan MİT’e, 2023 yılı Bütçe Kanunu Teklifi’nde 7 milyar 729 milyon 120 bin lira ödenek tahsisi öngörüldü. Bu öngörü, 2023’ aşağı yukarı gerçekleşmiştir. İstihbarat bütçelerinde pek fazla değişiklik olmaz, nadir durumlar haricinde…

 

CIA’İN BÜTÇESİ MİT’İN BÜTÇESİNİ KATLIYOR AMA…

Hesap edin, Amerikan istihbaratı topluluğunun toplam bütçesi ile bizim istihbarat teşkilatımızın, yani MİT’in bütçesi arasında en az 66 milyar dolarlık bir fark var. Bununla birlikte CIA’in; bilhassa son yedi yıldır, 2016’dan beri Suriye ve Irak’tan başlayarak bölgemizde MİT kadar başarılı işler yapamadığını da söylemeliyiz. İstihbarat evet, bütçe demektir; ama tek başına para ile bu iş yürümez. Bu arada CIA’in yıllık bütçesinin, çatı kuruluş DNI’in toplam bütçesinin üçte birine karşılık geldiğini de not düşelim. Yani Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bütçesini yine fersah fersah katlıyor.

İlginizi çekebilir!  İktisadi Kriz Avrupa’daki İktidarları Devirdi Mi?

Buradan bakarsak Amerikan istihbaratının 21. Yüzyıl’daki net başarısızlığının sebebi bütçe değildir. Sebep, 11 Eylül döneminin ABD Başkanı oğul Bush’un, yani uzun adıyla George Walker Bush’un, ‘junior Bush’un o meşhur “Önleyici saldırı” konseptidir.  Anglosaksonlar’ın kendi diliyle söylersek ‘preemptive attack’… Bu ‘önleyici saldırı’ stratejisi, kısa vadede ABD’ye kazandırır gibi görünse de orta ve uzun vadede çok şey kaybettirmiştir.

11 Eylül 2001 saldırıları; Afganistan’ın, El Kaide’nin yuvası olduğu gerekçesiyle Amerika Birleşik Devletleri ve elbette Birleşik Krallık’ın öncüsü olduğu bir NATO harekâtı neticesinde işgaline yol açtı. Çok geçmeden, iki yılın ardından 2003 yılında Irak, ABD ve müttefiklerince işgal edildi ve etkileri, günümüze kadar sürecek olan bir kripto iç savaş sürecinin önü açıldı. Sünni, Şii ve Kürdi eksenli bölünmüş bir Irak, ‘de facto’, yani fiili olarak oluştu. Ancak Irak -pek çok sivilin hayatına mal olmakla birlikte- iç savaşı daha düşük yoğunluklu ve zamana yayılmış biçimde gördüğü için misal komşusu Suriye’dekinden daha farklı bir trajik süreç yaşadı.

Bu arada şunu da atlamamak lazım; çünkü önemli bir nüanstır: Türkiye’nin; ABD’nin Irak’ı işgalini misli misli kolaylaştıracak 1 Mart 2003 tezkeresini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde reddetmesi Türkiye-ABD ilişkilerinde köklü bir değişime, dönüşüme yol açmıştır. Bu dönüşüm; nihayetinde tıpkı 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonraki silah ambargosunda olduğu gibi Türkiye’nin siyasi ve askeri ikbali açısından olumsuz sonuçlar doğurmadı, bilakis bizim işimize geldi.

 

İSTİHBARATTA BAĞIMSIZLAŞMA SÜRECİ

Türkiye’nin savunma sanayii bağlamında yaşadığı bağımsızlaşma süreci epey konuşuldu, konuşuluyor. Ama istihbarattaki bağımsızlaşma ve bunun 11 Eylül saldırılarından sonra gelen dönemle ilişkisi de en az onun kadar önemlidir.

Bunda ABD ile Türkiye’nin stratejik çıkarlarının 2001’deki Afganistan, ama özellikle 2003’teki Irak işgalinden sonra değişmesinin ve 2002’deki AK Parti iktidarı ile birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘devlet adamı’ yetiştirmesinin etkisi vardır.

İlginizi çekebilir!  Eleştiri Kültürü Üzerine

Erdoğan’ın 13 yıl boyunca istihbarat teşkilatını emanet ettiği kişi, şimdinin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dı. Fidan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin hafızası diyebileceğimiz kurumu, kuruluş yıllarımızdaki Şükrü Âli Ögel dönemini hariç tutarsak en uzun süre yönetmiş kişidir. Ülkenin sır küpüdür.

‘Devlet insanı’ yetiştirmek kolay iş değildir. Bunun için öncelikle kısa sürmeyecek; en az iki, hatta üç dönemlik siyasi iktidar süreci ve iç-dış engelleri aşacak bir politik kararlılık gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan; bürokraside kurumların ödeneklerini artırmanın, bütçelerini büyütmenin, kurumlara ihtiyaçlarına göre binalar kazandırmanın (ki bunlar da gereklidir) ötesinde insan yetiştirmiş bir liderdir.

Demek ki istihbaratta başarı için bütçenin yanı sıra ve ondan daha önemli olarak değişmesi gereken şey, siyasi stratejidir. Türkiye, gerekli siyasi strateji ve liyakatli isimlere görev emaneti ile istihbaratta bugünlere gelmiştir.

Sıklıkla yaptığımız gibi yazının başına dönerek toparlayalım: Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı; kadro, nitelik açısından yetersiz bir gizli servis değildir. Ee Frederick Forsyth’ın dediği gibi bütçe açısından da ‘zengin’dir. Ama neredeyse çeyrek asırdır doğru siyasi stratejiden yoksundur. Demek ki istihbaratın ekonomik olduğu gibi stratejik hakikatleri de vardır. Ve bu hakikatlerden birinin yokluğu kati bir başarısızlığa yol açar.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.