fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 14 Mayıs 2024

 

Daha önceki bir yazımızda kahramanlık konusunu farklı bir bakış açısıyla ele almıştık. Bugün de bu konunun çok önemli gördüğümüz bazı yönlerini değerlendirmeye çalışacağız.

Kahramanlığı önemsiyoruz. Çünkü işlerin akıbetini belirleyenler çoğu zaman kahramanlardır.

Kahramanlar hem kendilerinde hem de diğer insanlardaki iyi yönlerin ortaya çıkmasına vesile olurlar.

Bu öncüler en umutsuz anlarda öyle fedakarlıklar yaparlar ki gidişatın tümden değişmesine giden yolu açarlar.

Günümüzde de gerçek manada kahramanlara ne çok ihtiyaç var.

Malum, zor zamanlar zorlu mücadeleleri gerektiriyor.

Zorlu ortamlarda da en çok kahramanlar işin serencamını değiştirecek büyük adımları atabilir.

Kahramanlar -öncüler olarak- topluma da bir ayna olur ve diğer insanlara da kahramanlık hisleri aşılayabilir.

Zaten münferit kahramanlıkların genele teşmil olduğu zamanlarda başarı da kısa zamanda gelir.

Kahraman nasıl ortaya çıkar?

Kahramanlık imanı – inanmayı, sevgi ve bağlanmayı gerektirir.

İnsan inandığı zaman, sevdiği zaman daha çok ve daha keskin fedakârlıklar yapabilir.

İnsan uğruna fedakârlık yaptığı değerlere iman etmişse, gerektiğinde tereddütsüz öne atılabilir.

Üstad Bediüzzaman “Hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir.” diyor.

Yani hakiki imana eriştiği zaman insan, iman ettiği Allah Azimüşşan’ın rızası neyi gerektiriyorsa onu yapar, o kişinin çıkış noktası odur.

Böyle olunca da, karşıdakinin kendisinden bin kat daha güçlü olması bile onu caydıramaz, çünkü o Kadir-i Mutlak olan, her şeye gücü yeten Allah’a iman etmektedir…

Kahraman kibirli değildir, olmamalıdır  da. Ama kahramanın özgüveni yüksektir. Ve hepsinden önemlisi o asıl bütün sebeplerin sahibine, “Müsebbbibül Esbab”* olan Allah’a güvenir…

Kahramanlar hesabi değildir, hasbidir. Bir çıkar beklentileri olmaz.

Kahramanlar hesabi değildir ama yaptıkları işi akılla ve hesapla yaparlar.

Sultan Alparslan’ın şu tavrı da buna güzel bir örnektir. Malazgirt’te kendilerinden kat be kat büyük Bizans ordusuyla karşılaştıklarında Alparslan’ın bazı atılgan komutanları çeşitli yöntemler önerirler.

Alparslan ise çok dikkatli davranır  ve “Neticede gazileri kırdırmak ta var” diyerek çok ince bir yol bulmaya çalışır. Ve sonuçta hilal taktiğiyle o devasa orduya karşı çok az kayıpla büyük bir zafer kazanırlar.

Kahramanlığın illaki fiziksel güçle yapılması da gerekmez. Hendek’te Hazret-i Selman-ı Farisi’nin yaptığı öneri de büyük bir kahramanlıktır.

Yine diyelim fiziki güvenlik açısından, sosyal yönden, mali açıdan vs. masum kimselerin saldırılardan korunmasına vesile olacak yöntemler geliştiren kişiler de şüphesiz birer kahramandır.

İlginizi çekebilir!  BRICS’in ardından Şanghay İşbirliği Örgütü

Ülkelerinin çok önemli sorunlarını çözebilen kimseler de elbette kahramandırlar.

Kahramanların önemli bir vasfı da doğru tarafta bulunmalarıdır ve insanlığın hayrına işler yapmalarıdır…

Kahramanlığın en yoğun hallerinden birisi de şüphesiz şehadettir.

Şehadet “bu dünyanın ötesi var” inancının en görünür, en ulvi halidir.

Şehadet ve kahramanlık ortamlarında, normalde bahşedilmesi çok zor olan nefs-i emmare bile geri çekilir. Ve o ortamda kişiler arası uyum da en üst noktalara  çıkar.

Zaten hep söylendiği üzere, bizi çoğu zaman geride bırakan birbirimizle çok uğraşmamız ve ortak bir gayret oluşturamamamızdır.

Kahramanlık bazen  de zamana vabestedir.

Kahramanlık bazen de bir fırsat işidir, ortamını bekler ve zamana vabestedir – bağlıdır.

Hatırlarsınız, Hz. Enes bin Nadr (r.a) Bedir Savaşı’na bir sebeple katılamamıştı   ve  bu ona çok ağır gelmişti.

Bir gün Peygamber Efendimiz aleyhisselama “Ey Allâh’ın Rasûlü! Müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allâh Teâlâ müşriklerle yapılacak bir savaşta beni bulundurursa, neler yapacağımı elbette görecektir.” dedi.

Hz. Enes bilahare Uhud Gazvesi’ne katıldı. Uhud’da bir ara Müslümanların saflarında dağılmayı görünce arkadaşlarını kast ederek “Rabbim, bunların yaptıklarından dolayı Sana özür beyân ederim.” dedi. Ve müşrikleri kast ederek de “Bunların yaptıklarından da uzak olduğumu bildiririm.” diyerek ilerledi.

Sonra Uhud’da ye’s içinde ne yapacağını bilemeyen birtakım mü’minlerden Âlemlerin Efendisi’nin şehîd olduğu şâyiasını duyduğunda büyük bir gönül yangını içinde gür bir sesle:

“–Rasûlullâh şehîd olduktan sonra artık yaşayıp da ne yapacaksınız? Haydi, siz de O’nun gibi savaşarak şehîd olun!” dedi ve müşriklerin üzerine hücûm etti. Bir müddet sonra da seksenden fazla yara almış olarak şehâdet şerbetini yudumladı. (Ahmed, III, 253; İbn-i Hişâm, III, 31)

El-Ahzab suresinin 23. Ayet-i Kerimesi Hz. Enes bin Nadr ve onun gibi kahramanlar hakkında nâzil olmuştur. Mealen:

“Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki Allâh’a verdikleri ahde sadâkat göstermişlerdir. Onlardan kimi ahdini yerine getirmiş, kimi de (sırasını) beklemektedir. Bunlar aslâ sözlerini değiştirmemişlerdir.”

Yine Müslüman olmak için Medine’ye gelen Hz. Vehb ve yeğeni (radiallahu anhum) Peygamberimiz aleyhisselam ve arkadaşlarının düşman ordusuyla karşılaşmak için Uhud’a gittiklerini duyunca oraya gidip Müslüman olmuşlar ve hemen  savaşa katılmışlardı.

İlginizi çekebilir!  Savunma Sanayi ve Türk Ordusu: Yeni Bir Model İnşası

Uhud’un en zor anlarında birçok kez Peygamberimiz aleyhisselamı müşrik saldırılarından korumak için öne atılan Hz. Vehb (r.a.) de o gün 70’den fazla yarasıyla şehit olmuştu. Peygamberimiz de onun için çok dua etmişti.

Bunlar gönüllerde kahramanlık hisleri ve güzel duygular uyandıran eşsiz kahramanlık örnekleri.

Kahramanlık bahsinde bir de işin problemli ve çok önemli bir yönünü de kısaca vurgulayalım ki çizdiğimiz tablo çerçeve olarak eksik kalmasın.

Gerçek Kahramanlar – Sahte Kahramanlar

Kahramanlarla ilgili çok önemli bir husus da gerçek kahraman ile sahte kahraman ayrımıdır. Ki bu günümüzün en ciddi sorunlarından da birisidir. Bu önemli konu apayrı bir yazıyı hakeder ama biz burada kısa bir giriş yapalım.

Malum, bir olayların gidişatı içerisinde bir ihtiyaç ortaya çıktığında fedakarlıkları ile temayüz eden gerçek kahramanlar vardır. Bir de insanların önüne çeşitli adlarla sunulan sahici olmayan örnekler, “kahramanlar” vardır.

Bunun değerlendirilmesi ilk başta subjektif gelebilir. İş “senin kahramanın”, “benim kahramanım” noktasına gidebilir ama zamanla ve sağduyuyla bunun ayrımı da  kolaylaşır. Örneğin bugün bile Kudüs’ü yeniden fethettiğinde, İslami prensiplere riayet ederek kan dökmeyen Selahattin Eyyubi’den en çok mücadele ettiği milletlerin kaynaklarında bile övgüyle bahsedilmektedir.

Söylediğimizin bunun da ötesinde yönleri de var tabii.

Şu anda dünyada hükümran olan bazı çevreler, kendi beklentilerine aykırı hareket eden kişilere, bir manada gerçek kahramanlara karşı hızla harekete geçerler. Ama çoğu zaman da onlara engel olamazlar. İşlerini zorlaştırırlar vs. ama neticede o kahramanlar bedel ödeseler de  yapacaklarını önemli ölçüde yapabilirler. Bu arada, birçok imkan, zaman ve kaynak da zayi olabilir doğrusu.

Fakat neticede, gerçek kahramanlarla mücadele her devrin hükümranlarının belki en zayıf noktasıdır.

Diğer yandan, bu hükümran çevreler sahte kahramanlar, öncüler üretmede son derece ustadırlar. Toplumu fikren, zihnen, kalben yönlendirebilmek için kendi beklentileriyle uyuşan veya doğrudan o beklentilerin gerçekleşmesi için çalışan kişileri kahraman, öncü vs. gibi adlarla öne sürerler. Topluma tesir etme imtiyazını kendilerine yakın olanlarda görürler. Ve kitleleri bu sahte “kahramanlarla!!!” önemli ölçüde etkileyebilirler de.

Son dönemlerde sahih bağlanışların çoğundan koparılmaya çalışılan insanın bağlanma ihtiyacı belki de bu şekilde giderilmeye çalışılmaktadır…

Konu çok tafsilatlı, yazımız da zaten uzadı. Müsaadenizle bugünlük burada bitirelim.

Allah’a emanet olun.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.