fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 23 Nisan 2024

 

Bugünkü yazımızda kahraman ve kahramanlık kavramlarını biraz farklı bir bakış açısıyla ele almaya  çalışacağız.

Kahramanlık, şecaat kavramını neden önemsiyoruz? Çünkü bu kavramın insanın iyi ve temiz yanının, asli fıtratının muhafazasında çok çok önemli olduğunu düşünüyoruz…

Türk Dil Kurumu sözlüğü kahraman sözcüğünü  “Savaşta veya tehlikeli bir durumda yararlık gösteren (kimse); yiğit” şeklinde tanımlamış.

Kahramanlık gibi ulvi hâlleri tarif  etmenin ne kadar zor olabileceğinin farkındayız. Biz de bu yazımızda kahramanlığın tek bir tanımını vermek yerine farklı yönlerini  örneklerle tanımlayamaya çalışacağız ki bu güzel hâlle ilgili -nispeten- kamil bir resim ortaya çıkabilsin.

Kahraman kelimesinin kökeni Farsça. Farsça “kâr ferman” – “iş buyuran /işi ferman eyleyen”  kelimesinin zamanla kahraman kelimesine dönüştüğü tahmin ediliyor.

Bu anlamda, kahramanca hareket eden kişiye işin akıbetini belirleme – ferman eyleme  imkânı da veriliyor, diyebiliriz.

Çünkü Allah azimüşşan bidayette kahramanlığa, şecaate tarihin akışını bile değiştirebilecek bir güç bahşetmiştir.

Pekala, bu kadar önemli olan kahraman kimdir, kime denir?

Bu konudaki bazı tanımlardan da faydalanarak “Kahraman fedakârca işler yaparak diğer insanlara ve mahlukata  faydalı olan kimsedir.” diyebiliriz. 

Kahraman yapılması gerekeni yapmak için cesaretle öne atılır. Atılması kahraman  olmasına yeter  ama başarıp mahlukata faydalı da olursa bu da alüyyül âlâ olur.

Kahraman -tıpkı aziz şehitlerimiz ve gazilerimiz gibi- öz canından geçip nice aziz canın korunmasına vesile olan kimsedir.  

Kahraman bu anlamda hesabi değil hasbidir. Mevlana hazretlerinin Mesnevi’sinde geçen ve Kurtlar Vadisi dizisinin de meşhur repliği olan “Sonunu düşünen kahraman olamaz.” sözü de bu durumu ifade eder.

Bir şeyin mutlaka yapılması gerekiyorsa, tereddütsüz yapılmalıdır. Nasıl yapılacağı üzerine kafa yorulabilir ama o noktada “Ben bu işten bir zarar görür müyüm?”  hesabı yapılmaz. Yapılırsa, zaten birçok fedakârlık da yapılamaz, takat getirilemez bir hâle gelir. *

Kahramanlık tanımı gereği savaşlarda, zorlu mücadelelerde ve olağanüstü durumlarda  yiğitliği, gözüpekliği, cesareti, fedakârlığı ve diğerkamlığı içerir ama bunların  ötesinde boyutları da vardır.

Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın “gerçek pehlivan” tanımını hatırlayalım.

“Gerçek pehlivan insanları güreşte yenen değil, öfke anında kendini tutan, nefsine hakim olan kimsedir.”

Bu örnek  yaklaşıma benzer şekilde, kahramanlık kavramına da farklı bakış açıları getirilmiştir.

İlginizi çekebilir!  FETÖ’nün Gelecek Senaryoları - Ferhat Ünlü

Mesela, Cemil Meriç “Kahramanlık hatada ısrar etmemektir.” der. Bu da nefs-i emmarenin hata kabul etmezliği ve kendini aşma problemi göz önüne alınınca gerçekten güzel bir tanımdır.

Bu vesileyle, Cemil Meriç’in yazımızı şekillendirirken rast geldiğimiz bu güzel sözünü görmezden önce bir dönem kahramanlığın farklı boyutları üzerine kafa yorma mesaimizin hâsılası olan tanım denemelerini de kıymetli okuyucularımızın dikkatine sunalım. Tanımlarda Hz. Peygamberimizin bazı güzel sözlerinden izler hemen fark edilecektir.

– Kahramanlık helal rızık için gayret etmek; faydalı ilim için zihin yormaktır.

– Kahramanlık yaptığı işi iyi ve güzel yapmaktır, insanlara faydalı olmak ve onların yardımına koşmaktır.

– Kahramanlık kazandığında da, yenildiğinde de edepten ayrılmamaktır.

– Kahramanlık bazen bir muhtaca cömertçe yardım etmek, bazen de güzel bir abdest sonrasında vakit namazını ihlasla kılabilmektir…

– Kahramanlık bazen aile içi bir tartışmada alttan alabilmektir. 

– Kahramanlık bazen de yenebileceğini bildiği  halde gereksiz bir kavgaya girmekten kaçınmak ve nefsine hakim olabilmektir.

Kahramanlığın bunun gibi birçok müspet tanımı daha yapılabilir şüphesiz. Fakat bu güzel kavramın diğer yönlerini, vechelerini başka  yazılara bırakarak son tespitimize dair üç örnekle bu yazımızı bitirelim.

İlk örneğimiz Rahmetli Mustafa Şirin ağabeyimizin yıllar önce anlattığı nispeten “güncel” bir olay.

Merhum Mustafa Şirin ağabey DPT’de İSEDAK ve İslam ülkeleri arası işbirliği alanında uzun yıllar  Daire Başkanı, sonra da Genel Müdür vekili olarak görev yapmış çok muhterem bir ağabeyimizdi. Birlikte çalıştığımız uzun yıllar boyunca kendisinden çok şey öğrendik. Allah azimüşşan ona ve iman ile Ahirete irtihal eden bütün geçmişlerimize gani gani rahmet eylesin.

Olay şu şekilde cereyan etmiş: Mustafa abinin memleketi Maraş’ta çok kuvvetli, gerektiğinde belalı ama aslen efendi bir tanıdığı varmış.

Bu kişi bir gün yaya giderken yoldan geçen bir araba yandan kendisine çarpmış. Şoför haliyle arabayı biraz ileride durdurmuş. Arabaya doğru yaklaşan adamın kim olduğunu görünce korkuya kapılan şoför, onun geldiğinde

“Arabaya bir şey olmamış, değil mi kardaş?”

demesi üzerine rahatlamış.

Ve “Yok abi, sana bir şey olmadıysa arabada bir sorun yok.” diye  cevap vermiş ve sükunetle ayrılmışlar.

Evet, yan bakma meselesinden dolayı bile birçok tatsızlıkların yaşandığı ve hatta  cinayetlerin işlenebildiği göz önüne alınınca güzel bir örnek olay.

İlginizi çekebilir!  Dost musun, Düşman mısın?

İkinci örneğimiz Hz. Ali’nin (kerremmallahu vecheh) hayatından çoğumuzun bildiği bir olay.

Savaş meydanlarının yenilmez kahramanı Hz. Ali bir savaşta karşılaştığı kişiyi alt eder fakat o kimse o esnada yüzüne tükürünce onu öldürmekten vazgeçer ve hemen bırakır  çünkü nefsi devreye girmiştir. Bu durumun sebebini öğrenen o kişi de orada Müslüman olur. İşte kahraman nefsine hakim olabilendir tespitine çok güzel bir örnek.

Son örneğimiz Peygamberimizin hayatından yine çoğumuzun bildiği ve “ebedi güncel” bir olay. Hatırlarsınız, Peygamberimiz aleyhisselam cübbesini boynunu kızartacak kadar şiddetle çeken bedeviyi azarlamamış, bilakis ona tebessümle  cevap vermişti.

Bu hem Peygamber Efendimizin her işte “Rabbim hangi hâlden razı olur?” düşüncesinden hem de -Allahualem- Rabbimizin ona bahşettiği eşsiz özgüvenden kaynaklanıyordu.

Hemen parlamak da zaten özgüvenin değil muhtemelen özgüven eksikliğinin  işaretidir. Böyle rahat konuşuyoruz, yazıyoruz ama işin doğrusu bu gibi konularda söz söylemek, kalem oynatmak kolay ama bunları hakkıyla uygulayabilmek bazen çok zordur. Allah her güzel işimizde olduğu gibi bu işte de Yâr ve Yardımcımız olsun…

Daha önce arz ettiğimiz gibi güzel ahlak noktasında örnek tavırları ve bu tür  müspet bir özgüveni toplumumuza hakim kılabilirsek, yaşadığımız birçok mesele de baştan çözümlenebilir.

Özellikle de son dönemde birçok olayda kendini giderek daha çok gösteren sevgi – saygı sorunu ve artan şiddet gibi çetrefil meselelerin halledilmesi de çok kolaylaşabilir.

Ben de World of Türkiye haber sitesinde bu köşede  yazmaya başlayınca -önemine istinaden- sevgi ve saygı sorunu üzerine de bazı notlar almıştım ama yazıyı bitirmeyi zamana bırakmıştım.

Fakat bu arada DPT, Kalkınma Bakanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı SBB’de önemli görevlerde bulunan ve yıllarca aynı birimde görev yaptığımız Ferruh Tığlı ağabeyim ve Mamak ilçemizin güzide esnaflarından Hüseyin  Kalkan kardeşim de toplumsal sevgi saygı konusunun önemini çeşitli vesilelerle vurgulayınca, artık notları toparlayıp bir yazıya dönüştürmenin zamanı geldi, diye düşündüm.

Tahmin edebileceğiniz üzere, faydalı ve rahat okunabilir yazılar yazabilmek gerçekten bir süreç ve emek işi. Çoğu zaman  da kolay olmuyor.  Bu konuda da dualarınızı beklerim.

Allah’a emanet olun.

====

* “Kime göre yapılması gereken?” diye soranlar çıkabilir  ama bunun cevabı da çoğu zaman açıktır.

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.