fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 19 Aralık 2023

Filistin Cephesi – Şehadet Cephesi

“Bugün bir şehit kazandık Allah Yolunda…”

Grup Genç’in “Yolun Yolum” adlı ezgisi bu cümleyle başlar. “Bugün bir şehit kazandık Allah Yolunda…” ** Ezginin melodisi de muhteşemdir.

Gördüklerimizden, duyduklarımızdan Filistinli kardeşlerimizin de “Bugün bir şehit kazandık.” ruhunu hâlâ çok güçlü bir şekilde yaşadıklarını anlıyoruz.  Zaten bu ve bu tür ezgilere ilham vesilesi olan unsurların başında da Filistin davası geliyor.

Filistinlilerin, Gazzelilerin şehadeti gerçek ve ebedi bir kazanç saymaları, şehit olan yakınlarıyla bu denli övünmeleri, henüz şehit olamayanların da bundan esef duymaları onların asli ve aşkın gücünü gösteriyor, ona işaret ediyor. Yani iman gücüne. Allah’a ve O’nun vadettiklerine olan imanları Filistinlilere Calut’un karşısındaki Davud gibi eşsiz bir güç veriyor.

Bu güç karşısında İsrail de tökezledikçe tökezliyor. “Bugün bir şehit kazandık”  ruhunu yaşayan insanlara kısa vadede hangi zararlar verilirse verilsin, bu ruhu yenebilmenin imkânı yoktur.

İsrail Cephesi – Zulüm Cephesi

Filistin’de bir grup insan kendi şehitleriyle övünürken, İsrail de 75 günde yarıya yakını çocuk olan 18 bini aşkın Filistinliyi öldürdü ve dehşetli bir zulüm cephesi olduğunu bir kez daha gösterdi.

İsrail bu arada geçtiğimiz Cuma günü kendi askeri olan 3 rehineyi de öldürdü. Yotam Haim, Samer Talalka ve Alon Shamriz adlı askerlerin Hamas’tan kaçtıklarımı mı, yoksa ateş ortasında Hamas tarafından bırakıldıkları mı tam belli değil.

Bu askerler uzaktan İsrail askerlerini görünce binadan ellerinde bir sopanın ucunda beyaz bir gömlekle -yani beyaz bayrakla- dışarı çıkıyorlar. Üzerlerinde bomba var sanılmasın diye de gömleklerini de zaten çıkarmışlar. Beyaz bayrağı sallarken üzerlerine ateş açılıyor. İki rehine ölüyor, üçüncüleri İbranice yardım diye bağırarak binadan geri içeri kaçıyor. Sonradan onu da öldürüyorlar.

Bu durum haliyle İsrail kamuoyunda da büyük bir infiale, büyük bir öfkeye sebep oldu. Bu olay da gösterdi ki zulüm tek taraflı olmaz. Zalim, bir şekilde kendi mensubuna da zulmeder.

Neticede, ya Hamas’tan kaçmış olan veya çatışma ortasında kalınca Hamas tarafından bırakılan bu üç rehine mensubu oldukları İsrail ordusu tarafından öldürüldü. Bir haber sitesinde bir ziyaretçi bu duruma şöyle bir yorumda bulunmuş: “Demek bu rehineler Hamas’ın elinde daha güvendelermiş. “.

İsrail ordusu herkese böyle yapıyorsa – ki birçok olaydan öyle yaptığı anlaşılıyor-, bu İsrail ordusunun ne kadar sağlıksız bir ruh hali içinde olduğunu da gösteriyor.

Kanaatimizce, bu olaydan bazı mühim çıkarımlarda bulunabiliriz. Bunlardan birkaçını arz edelim:

1- İsrail Ordusunda aşırı bir korku halinin hakim olduğu anlaşılıyor. Buna dair bazı videolar var. Ama bu olay özelinde, binde bir, yüz binde bir, milyonda bir de olsa “bu bir tuzaksa” düşüncesi bile İsrail askerlerinin “kimyasını bozabiliyor”. Ve beyaz bayrak sallayan iki rehineyi öldürmenin yanı sıra İbranice yardım diye bağırarak binaya geri kaçan üçüncü rehineyi de gidip öldürüyorlar.

2- Bu olay İsrail ordusunun ne kadar kolay insan öldürebildiğini de ortaya koyuyor. Çünkü bu kişilerden kendince bir sebeple şüphelense bile öldürmeden onları başka türlü de yakalayabilirdi ama bu yolu tercih etmiyor ve özellikle karşıdakinin Filistinli olduğunu düşündüğü anda çok kolay insan öldürüyor.

3- Bu olay 7 Ekim’de neler olduğunu da biraz daha aydınlatıyor. Hatırlarsınız, biz de yazılarımızda bahsetmiştik. 7 Ekim’de İsrail’in müdahalesinin çok sayıda rehinenin ve sivilin de ölümüne sebep olduğu birçok mecrada ifade ediliyordu. Görgü tanıklarının ifadeleri İsrail basınında da yer almıştı.

Beyaz bayrak sallayarak ve teslim pozisyonunda ellerini kaldırarak binadan dışarı çıkan kişileri – rehineleri bile vuran İsrail ordusunun 7 Ekim’deki o büyük kargaşada birçok sivilin ölmesine sebep olan hataları da yapmış olabileceği, bu haberlere inanmayanlar için bile aşikar oldu, güçlü bir şekilde ortaya çıktı.

4- Tüm maddi sebep ve analizlerin ötesinde bu ve bu tür olaylardan çıkarabileceğimiz en önemli sonuçlardan birisi de -bizce- şudur:  Allah zalimlerin ellerini ayaklarına dolaştırır. Bunca ah alanlar iflah olmazlar, olmuyorlar ve olmazlar da. Ve zâlim, zulmüyle yapılmayacak hataları yapar hale gelir ve geliyor da.

Hadisi şerifte vardır:  “Küfür devam eder (ama) zulüm devam etmez.”

Yani Allahu Teâla Kendi Yüceler Yücesi varlığını, sıfatlarını ve gönderdiklerini inkar edenlere bile bir süreye kadar mühlet verir ama zulme ve zâlime asla tahammül göstermez ve dünyevi cezalarını çok çabuk gönderir. Çünkü…

Çünkü “… Allah zâlimleri sevmez.” Âl-i İmrân Suresi, 57 ayeti kerimesinin sonunda böyle buyurulur: “Allah zâlimleri sevmez”.

Peygamberimiz aleyhisselam da Müslümanları ve bütün insanlığı şöyle uyarır: “Mazlumun bedduasından sakının. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.”

Büyüklerimizin dedikleri gibi “Zulümle âbâd olunmaz”. Zâlim bazen Karun misalinde olduğu gibi bir anda yerle bir olur, bazen de bir süreç içerisinde yok olup gider.

Çoğumuz hatırlarız, Sovyetler Birliğinin (SSCB) çöküşünü hızlandıran en önemli amil son olarak Afganistan’da döktüğü dehşetli kan olmuştur. Ki 10 yıl süren SSCB işgalinde 1,5 milyon sivil vefat etmiş, 2 milyon kişi yaralanmış veya sakat kalmıştır. Zaten Afganistan bu işgalden sonra bir türlü kendine de gelemedi.

Yine ABD’nin kısa sürede bu kadar zayıflamasının ardında da özellikle Afganistan’da,  Irak’ta ve başka bölgelerde acımazlığı ve döktüğü kan vardır. ABD buraları işgal ederek yüzbinlerce masumun ölümüne ve milyonlarca insanın mağduriyetlerine ve yaşamlarının mahvolmasına sebep olmuştur.

ABD ve dünyanın egemen güçleri hâlâ da işlerine geldiğinde Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi milletleri birbirine kırdırarak hükümranlık arayışındalar. Kan dökerek hükümranlık arayan neticede ancak yıkım bulur.

Bunca kanın dökülmesine ve ah’a sebep olunca da ABD de çok kısa bir sürede inanılmaz bir irtifa ve prestij kaybetti. O yılları hatırlayanlar iyi bilir, 25 yıl öncesi ABD dünyanın tek süpergücüydü ve büyük bir muzaffer havasındaydı. Hatta Fukuyama Batı liberal düşüncesinin insanlığın ulaşabileceği son aşama olduğunu iddia etmişti.

Oysa sınandığında samimiyetten yoksun, belirli zümrelerin güdümünde olan ve nice çifte standartlar barındıran bir yaklaşım nasıl insanlığın gelebileceği son aşama olur? Olmadı da zaten. Ve bu süreçte ABD’nin birçok kırılgan tarafı ve ekonomik, sosyal, etnik vs. fay hatları da ortaya çıktı. Şimdi ABD -başka güç mücadelelerinin de etkisiyle- çok daha kırılgan durumda.

Zulümle abad olunamayacağına en son örnek de İsrail. O da şimdi zulmü arttıkça batıyor.  Zulüm asla karşılıksız kalmıyor. Ziyâ Paşa’nın deyişiyle:

Bir gün zâlimlere dedirir Hazret-i Mevlâ:
Tallâhi lekad âserakâllahü aleynâ.
(Yemin olsun ki Allah seni bize üstün kılmıştır).

Kardeşlerinin Hz. Yusuf’a söyledikleri bu söz Yusuf Suresinin 91. ayeti kerimesinde geçer.  Hz. Yusuf’un kardeşleri hakikati, Hz. Yusuf’un üstün vasıflarını ve peygamberliğini bu dünyada görüp kabul etmişlerdi.

Zalimler de bu dünyada da Ahirette de güçsüz sandıkları mazlumların aslında ne kadar güçlü olduklarını er ya da geç anlayacaklardır… Ve belki onlar da şöyle demek zorunda kalacaklardır:

Tallâhi lekad âserakâllahü aleynâ.

=====

Notlar

* İslamofobiyle, İslam karşılığıyla ilgili yazı dizimizi inşaAllah “Neler yapılabilir?” sorusuna cevap arayacağımız son bir yazıyla bitireceğiz. Yazı üzerinde biraz daha çalışmamız lazım. Dizinin son yazısını da yakın bir zamanda kıymetli okurlarımıza sunabileceğimizi ümit ediyoruz.

** Grup Genç’in Şehadet Vakti Albümünden “Yolun Yolum” Adlı Ezgi

– Yazıya katkılarından dolayı Mehmet Karabulut ağabeyime teşekkürlerimi sunuyorum.

İlginizi çekebilir!  Türk Kimliği Üzerine-41: Büyük Selçuklu’ya Tabi Devletler - Prof. Dr. Celalettin Yavuz

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.