fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 12 Aralık 2023

 

Bir önceki yazımızın sonunda İslam karşıtlığında son aylarda yaşanan ciddi artışı durdurabilmek ve yanlış algıları gidermek için bu duruma özel iki önemli görevimiz olduğundan bahsetmiştik. Bu iki önemli hususu da yazımızı uzatmamak için hızlıca geçmiş ve detaylara sonra değineceğimizi belirtmiştik.

Bunlara bir hususu daha ekleyebiliriz. Aslında bu iki başlıkla da ilgili ama öneminden dolayı ayrı bir başlığı da hak eden bir husus: İslam adına yapıldığı söylenen terör eylemlerine karşı da önlem almalıyız: İşin yanlışlığını keskin bir şekilde ortaya koymalı ve bu işleri yapanların, özellikle yönlendirenlerin gerçek yüzlerini ortaya çıkarmalıyız.

Şimdi müsaadenizle bu üç husus üzerinde detaylıca duralım.

1- İslam karşıtlığına sebep olan yalan veya çarpıtılmış haberlerin doğrusunu insanlara anlatmamız gerekiyor.

Biliyorsunuz, medya modern illüzyonların ya bizzat merkezi konumunda ya da yansı merkezi durumunda. Çünkü medyanın insana doğrudan ulaşma imkanı var. Üstelik kendisine yöneldiği için mesajı almaya açık olan insana ulaşma ve onu etkileyebilme gücü var medyanın.  Bu gücünden dolayı medya, art niyetli, ehil olmayan kişilerin elinde yanlış algıların ve hatta sahte dünyaların oluşturulabilmesine imkan tanıyor.

Malcolm X şöyle diyor: Eğer dikkatli olmazsanız, gazeteler sizin mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise çok sevmenizi sağlarlar.

Medya bunu da yalan, manipülatif haberlerle ve oluşturduğu illüzyonlarla, sahte algılarla yapıyor, olmayanı var gösterebiliyor. Dikkatli olunduğunda bunlar elbette görülebilir ama dikkatli olunmazsa medya eliyle insanların zihinleri ve gönülleri kolaylıkla avlanabiliyor.  Resmin bir tarafı bu.    

Diğer taraftan, medya aynı zamanda bu illüzyonların giderilmesi ve gerçeğin gösterilmesinin de önemli bir aracı. Medyaya daha çok yatırım yapılması ve insan kaynağı ayrılması  gereğini daha önce farklı vesilelerle belirtmiştik.

Bazen dünya basınında öyle çarpıtılmış haberler yapılıyor ki duyanlar vurgun yemiş gibi oluyorlar. Bu durumu ancak o insanlara o işin doğrusunu delilleriyle anlatarak düzeltebilirsiniz. “Berâhin-i katıa” tabirini bilenlerimiz vardır, “kesin deliller” demek, “güçlü ve sarsılmaz kesin deliller.” İnsanlara olayların aslı bu gibi delillerle anlatılsa bundan etkilenmeyecek insan çok azdır.

Aslında doğru habere ulaşmak da bir insan hakkı sayılmalı. Ama bazen ekonomik açıdan en gelişmiş bölgelerdeki insanlar bu haktan en çok mahrum kalanlar arasında yer alıyor.  Bunun en bilinen sebebi oralarda medyada belirli organize yapıların çok etkin ya da hakim olması. İstediğini istediği gibi yazarak öne çıkarıyor, istemediğini göz ardı ediyor.  Malcolm  X’in de kast ettiği hususlardan birisi de bu.

Sosyal medya mecraları ise yapıları itibarıyla biraz daha farklı. Orada da yapay zekayla  veya başka türlü yollarla çok ciddi bir sansür var ve istenilen sansürü yapmayanlara -Twitter / X örneğinde olduğu gibi- çok ciddi baskılar ve ekonomik yaptırımlar uygulanıyor. Bunlar görünenler, görünmeyen alanlarda başka türlü tehditler de muhakkak yapılıyordur.

Ama sosyal medya yapısı gereği kontrolü çok daha zor olan ve yayıncı, kullanıcı açısından da erişmesi çok kolay bir alan. Dolayısıyla sosyal medya bazen işin doğrusunu anlatmak için  en etkin mecraya dönüşebiliyor. İsrail’in şu anda Gazze’de işlediği insanlık suçlarının bu kadar tepki toplaması da özellikle sosyal medyayla bu görüntülerin yayılıyor olması.

Dolayısıyla, sosyal medya da özellikle hakikat ehli insanların katkılarına çok ihtiyaç duyulan özel bir mecra. Medya ve bu alanla ilgili insan kaynağı derken, büyük girişimlerin yanı sıra diyelim sosyal medyada ihlaslı küçük girişimlerin son derece önemli olduğunu belirtelim.

Yüce Dinimiz İslam ve Müslümanlar hakkındaki menfi haberlerin yanlışlığı daha çok anlatıldıkça, dinimiz İslam insanlara daha güzel anlatıldıkça ve yaşandıkça birçok sorun düzelecektir.

İlginizi çekebilir!  Meclis, Mama Lobisini Yenebilecek Mi?

2- Öz eleştiri yapmamız gereken yerlerde de bunu samimiyetle yapmamız gerekiyor.

7 Ekim Aksa Tufanı harekatında ve sonraki süreçte yaşanılanların kendimize bakan yönleri itibarıyla da gerektiğinde öz eleştiriyi asla ihmal etmemeli ve nefis muhasebesini de unutmamalıyız. Gerçek istişareyi tüm önemli  işlerde olmazsa olmaz bir aşama saymalıyız.

Süreçte farklı düşünenlere de tahammül gösterebilmeli ve yanlış bulduğumuz fikirlerle de fikri düzeyde mücadele edebilmeliyiz. Eleştirirken de bunu müspet bir tonda, yapıcı bir üslupla yapmalıyız.

Neden önemli konularda istişaresiz iş yapmamalı ve eleştiriye tahammül göstermeliyiz yönündeki görüşümüzün en büyük delili Peygamber efendimiz aleyhisselam’ın hayatıdır.

İstişare olmadan en iyi yöntemin bulunması zordur, eleştiri olmadan fikirler gereken inceliğe ve keskinliğe nadiren kavuşabilirler, çoğu zaman da ham kalırlar.

Bu sebeple, herhangi bir maksatla eleştirenlere ve farklı görüşlere tahammül gösterilmelidir ve gerekiyorsa güzel bir cevap verilmelidir. O kişi eleştirisini samimiyetle yaptıysa katkısı olur, düzeltilmesi gereken hususlar düzeltilir. Söylenenler fitne çıkarmak ve psikolojiyi zayıflatmak maksadıyla yapıldıysa bile verilecek güzel cevaplar bu ihtimali zayıflatılır.

İstişare ve özeleştiri, nefis muhasebesi kültürünün muhafazası çok önemli olduğu için bunu ayrı bir yazımızda bazı örneklerle detaylı ele almaya çalışabiliriz.

3- İslam adına yapıldığı söylenen terör eylemlerine karşı da önlem almalıyız: İşin yanlışlığını keskin bir şekilde ortaya koymalı ve bu işleri yapanların, özellikle de yönlendirenlerin gerçek yüzlerini ortaya çıkarmalıyız.

İslami bir mücadelenin  sivillerle, masumlarla bir  işi olmaz, olamaz. Savaşın ordular arasında, askerler arasında tutulması Yüce Dinimizin insanlık tarihinde uyguladığı en önemli prensiplerden birisidir. Bu konuda Peygamber Efendimizin birçok sözü ve emri vardır.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) savaşlarda kadınların ve çocukların öldürülmesini yasakladı.” (Buhari, Cihad 146)

Peygamberimiz ordusunu gönderirken “Allah’ın adı ile yola çıkın. Allah’ın dini için Allah adına savaşın. İhtiyarları  öldürmeyin.” buyurdu. (Ebu Dâvud, Cihad 90)

Rasulullah (s.a.s.) ordusunu gönderdiği zaman onlara şöyle emir verirdi: “ … Çocukları ve manastır ehlini öldürmeyin” (Müsned, I, 300), “İşçileri ve hizmetçileri öldürmeyin…” (Müsned, III, 413)

Gördüğümüz üzere, Peygamber Efendimiz şimdi sivil tabir ettiğimiz kesimlerin (kadınların, çocukların, ihtiyarların, manastır ehlinin, işçilerin ve hizmetçilerin, olayla ilgisi olmayanların) öldürülmesini yasaklamıştır. Savaş esnasındaki tavır bile bu şekilde.

Biz Dinimizin bu güzel sınırlarını çok iyi ortaya koyabilirsek, dünyanın çeşitli yerlerinde İslam’ın pak adı kullanılarak yapılan saldırılar ve manipülasyonlar da ciddi oranda azalacaktır, çünkü inandırıcılığını kaybedecektir.

Bu sınırlar çok keskin bir şekilde ortaya konulduğunda, bu işleri yapanlar o saldırıyı İslam’la bağlantılandıramazlar ya da bunu yapmakta zorlanırlar. Ama gri bölgeler kalırsa, ya kışkırtılmış, ya da ruhi sorunları olan insanlar veya manipüle edilenler bazen de gizli kiralık kimseler, kitlelere zarar veren terör eylemlerini yapıp bunu İslam’la ilişkilendirebilirler.

Dünyanın belirli bölgelerinde özellikle Batı’da güvenlik güçlerinde ve diğer bazı bürokratik birimlerde bazı malum yapıların önemli bir gücü ve tesiri vardır. Belirli bir noktaya kadar belki objektif kalabilen bu kurumlar, bu yapıların tesirinde anında ibreyi şaşırırlar. Ve istenen tablo kısa sürece hazır hale gelir.

Daha önce karşımızda çok organize ve usta bir akıl var demiştik. İsrail’in şiddeti kamuoyunda çok tepki görmeye  başlayınca, hatırlarsınız, Usame bin Ladin’in malum mektubu bir şekilde gündeme geldi ve çok paylaşıldı. Mektupta Filistin meselesinin yanında terör yöntemi de öne çıkarılıyordu. Bu şekilde, 11 Eylül olayı ve güya İslam’ın terörle bağlantısı! kamuoyuna yeniden hatırlatılmış oldu. Bu birçok kişinin görüşü.

İlginizi çekebilir!  Sorarsan İstihbarat Teşkilatı

Daha sonra Filistin’e, Gazze’ye en çok destek olan ülkelerden birisi olan İrlanda’da bir saldırı yaşandı. Yine Amerika – Almanya- Fransa üçgeninde İsrail’in sivillere yönelik katliamına ara ara karşı çıkan Fransa’da da hemen İslam’la özdeşleştirilen dehşetli bir terör hadisesi yaşandı.

Ben tüm bu olayların iyi bir dedektif titizliğinde çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü işin münferit bir eylem mi olduğu yoksa manipülasyon mu olduğu ancak o şekilde anlaşılabilir. Bu niyetle Fransa’daki çekiçli ve bıçaklı terör saldırısına detaylı olarak bakalım.

Paris’te Eyfel kulesinin yakınında  çekiç ve bıçakla yapılan terör saldırısında 1 kişi hunharca öldürüldü, 2 kişi de yaralandı.

Saldırıyı yapan İŞİD’e bağlılık yemini etmiş Armand R. adlı bir kişi. Bu kişi 18 yaşında Müslüman olmuş. Kendince Müslüman olmuş dersek daha doğru olur, çünkü yaptıklarının İslam’la zerre alakası yok.  Armand R. şu anda 26 yaşında. Daha önce terör bağlantısından 4 yıl hapis yatmış, ruhsal sorunlar yaşamış, psikiyatrik tedavi görmüş, şu anda da polis gözetimi altındaymış.

Üstüne üstlük bu kişinin annesi Ekim ayında polise başvurup oğlunun terör gruplarıyla yeniden bağlantı kurduğunu söylemiş, önlem almalarını istemiş ama polis delil yok diye bu kişi hakkında herhangi bir işlem yapmamış.

Sonra da aynı kişi dünyanın en turistik bölgesinde “Allahuekber” diye bağırarak insanlara çekiçle ve bıçakla saldırmış, kafalarına, gözlerine çekiçle vurarak, bıçaklayarak bir kişiyi öldürmüş, iki kişiyi de yaralamış. Katil durdurulmasa belli ki daha fazlasını da yapacaktı. Armand R. Gazze’de, Afganistan’da Müslümanların ölmesinden dolayı üzgün ve kızgın olduğu için böyle yaptığını söylemiş!!!

Bürokraside özellikle güvenlik bürokrasisinde bu kadar hassas bir dönemde bunca gafletin üst üste yaşanması ihtimali aslında sıfır. Açıkçası en iyimser ihtimalle bu kişiye göz yumulmuş ve eylemini yapıncaya kadar beklenmiş. Daha kötüsü de ihtimal dahilinde tabii. Neticede, polisin gözetimi altındaki bir kişiyle ilgili annesinin de yakın zamandaki şikayetine rağmen hiç bir şey yapılmaması göz göre göre 1 turistin vahşice öldürülmesine ve iki turistin de yaralanmalarına sebep olmuş.

Ortada korku filmlerinden çıkmış gibi ama gerçek bir görüntü var: Dünyanın en turistik ve merkezi yerlerinden birisinde, Eyfel’de hemen yanında bir caddede  bir akşam vakti turistlere arkadan yaklaşarak kafalarına çekiçle vuran, gözlerine çekiçle vuran manyak bir terörist, yanına sigara bahanesiyle yaklaştığı turisti çekiç ve bıçak darbeleriyle öldüren dehşetli bir terörist -ki Armand R. saldırısında  tam bunları yapmış-.

Ve bu dehşetli olay hemen İslamiyet’le ve Gazze’yle de ilişkilendirildi… Bu saldırı ve sonrasıyla bilinç altından İsrail böyle terörist yapılarla mücadele ediyor, İsrail cephede bunları durdurmazsa teröristler gelip size musallat olurlar gibi mesajlar da verilmek isteniyor olabilir.

Zira bu durum İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant’ın birkaç gün önceki bir beyanıyla da  örtüşüyor. Şöyle diyor Galant: “Biz terörizme karşı özgür dünyanın en önünde mücadele veriyoruz”.  “İsrail son yıllarda Britanya ve Avrupa’da yüzlerce terörist saldırının önlenmesine yardım etmiştir.”

Bu gibi işlerin arkasında kim ve ne olursa olsun, artık bu gibi durumlarda İslam dünyasının, İslam ülkelerinin daha proaktif davranıp olayların aslını yapanların yüzüne çarpması gerekiyor. Yoksa rezervde tutulan bazı “dengesizler” veya uykuda tutulan karanlık hücreler ve diğer araçlar kullanılarak İslam dünyası zan altında bırakılıyor, bu vahşet görüntüleriyle insanlar Yüce Dinimiz İslam’dan soğutuluyor.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.