
28 Aralık Cuma akşamı Altunizade Kültür Merkezinde ertelemeyi konuşmak için toplandık. Öncelikle zaman ayırıp gelen herkese ve bize bu imkânı sağlayan yetkililere çok teşekkür ederim. Çok güzel bir akşamdı benim için. O soğuk kış akşamında evde pijamalarımız içinde sıcak evlerimizde keyif yapmayı erteledik ve ertelemekle olan derdimizi konuşmak için bir araya geldik. Evet, ertelemeyi erteledik ve açık yüreklilikle neleri ertelediğimizi ve neden ertelediğimizi konuştuk. Birçok başlık öne çıktı. Onlardan biri de konfor arayışımızdı.
Konfor arayışı günümüzde daha yoğun yaşanıyor zira ihtiyaçlarımızla hazlarımız arasındaki ayrım git gide azaldı. Eski zamanlara oranla her şeyi daha kolayca elde edebildiğimiz bir çağda yaşıyoruz: Tüketim çağında. Yemekler hızlı pişiriliyor başkaları ya da bazı aletler tarafından. Hemen servis edilmezse sabırsızlanıyoruz. Tüketilen şeyler sadece yiyecekler de değil. Her şey konfor arayışımızdan nasibini alıyor. Bir şeyin ardına düşmek, onun izini sürmek ve peşinden gitmek bizlere zor görünüyor gibi. Karşımızdaki şey bize hazdan fazlasını vaat etmiyorsa yüzümüzü başka yöne kolayca dönebiliyoruz. Sadece hazza odaklandığımızda daha aceleci davranırken birçok şeyin doğal akışını da bozabiliyoruz lakin bu hazzın ve haz vaadinin çevresinde oluşmuş bir dünyadan ise çıkmak kolay değil.
Hz. Ali’nin sözüyle söylersek “Rahatlık yiğidin ölümüdür”. Evet, aşina olduğumuz alan daha korunaklı ve rahat gelebilir bize ilk bakışta. Lakin konfor alanında da yeni bir şey öğrenemeyiz. Hayatın mucizelerinin gerçekleştiği yerler konfor alanları değildir. Üstelik işlenmeyen demirin paslanması gibi hareketsiz kalan her şey kendinden çok şey kaybeder lakin kayıp gerçekleşene kadar da durumun ciddiyeti kolay anlaşılmaz. Ben de geç olmadan konfor alanından çıkabilmek için kendime bazen şu soruları sorarım: “Bir yıl sonra şu an yaptıklarını yapmaya ve işlerini ertelemeye devam edersen bir yıl sonunda geriye dönüp baktığın zaman nelerden pişmanlık duyacak olursun? Neleri farklı yapmayı dileyecek olurdun?” Bugünden geleceğe eğer bir ışık tutabilirsek belki de şu an sahip olacağımız bazı hazlardan ya da rahattan vaz geçerek daha uzun vadeli ve faydalı seçimler yapabiliriz. Çok sevdiğim birinin de dediği gibi “Hayat iki şekilde geçer: Ya paslanarak ya da çalışarak. Seçim senin”. Hepimiz bir yolculuk halindeyiz şu yeryüzünde. Belki yolculuk yaptığımız bu gemi güvende ve rahat bir şekilde hep limanda kalsın istiyor olabiliriz lakin gemilerin yapılış amacı limanda kalmak değildir. Siz hangisini seçersiniz?