Ceyhun BOZKURT – 30 Temmuz 2024
Geçen hafta kaç yıl aradan sonra 4 günlük de olsa bir boşluk oluşturup, ailemle gittiğim tatilde, okurlarımızın yakından tanıdığı değerli bir isimle de buluşma imkanı buldum: Engin Alan Paşa. Yıllarca Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ve özellikle de Türk milletinin gözbebeği Türk Özel Kuvvetleri’nde Komutanlık dahil çeşitli görevlerde bulunmuş çok özel bir asker. Tanıdığım, kumpas davaları süreci sonrasında tanışma fırsatı bulduğum Engin Alan Paşa ile çok özel bir sohbet yaptık. Sohbetin detaylarını yazmayacağım çünkü özel olmasını rica etti. Ancak gördüğüm şuydu: Siyaset ve özellikle de güvenlik meselelerini çok yakından takip ediyor, ne yazılıp çizilirse çizilsin komploların hedefinde olduğunu düşündüğü MHP’ye toz kondurmuyor. Meslek alışkanlığıyla “Ağzınızdan birkaç cümle gündeme ilişkin değerlendirme yazayım” diyecek oldum, bana verdiği yanıtı her zamanki netliğiyle şu oldu: “Söyleyeceğim her şeyi aslında Ruh İkizleri kitabımda yazdım. Hepsi günümüz için de geçerli. Oradan alıp yaz.”
Birkaç gün boyunca yazacaklarım, aslında Engin Alan Paşa’nın kaleme aldığı Ruh İkizleri-Büyük Ortadoğu Projesi, Büyük İsrail Projesi kitabından aktaracağım bilgiler. Ama siz bunu emekli Korgeneral Engin Alan’ın gündeme ilişkin tespitleri, uyarıları, değerlendirmeleri olarak da okuyabilirsiniz.
ABD-İSRAİL HER ADIMI BİR STRATEJİ DAHİLİNDE ATIYOR
Emekli Korgeneral Engin Alan, sohbetlerinde ve sosyal medya hesabında yaptığı uyarıların, paylaşımların detaylısını kitabında aktarmış. Temel olarak ABD ve tek müttefiki İsrail’in bölge politikalarına dikkat çeken Engin Alan Paşa, Büyük Ortadoğu Projesi ile Büyük İsrail Projesi’nin birbirini besleyen, bağlantılı projeler olduğunun altını çiziyor. Yine daha sonra Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi de bunlara eklemlenmiş durumda.
Alan Paşa, ABD’nin, BOP ile şu amaçları gözettiğini vurguluyor:
1) 21. yüzyılda ABD’nin küresel hakimiyetini (Pax America) sürdürmek,
2) Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını (petrol, doğalgaz) kontrol etmek, üretilen petrol ve doğalgazın dünya pazarlarına kesintisiz akışını temin etmek,
3) İsrail’in güvenliğini ve Büyük İsrail Projesi’ne ulaşmasını sağlamak.
Bu üç maddeyi ayrıntılandıran Engin Alan Paşa, şöyle devam etmiş:
“- Ortadoğu’ya hakim olan Avrasya’ya hakim olur.
-Avrasya’ya hakim olan dünyaya hakim olur.
Ortadoğu ise Avrasya’nın merkezidir. O halde ABD, küresel hakimiyetini sürdürebilmek için farklı stratejiler geliştirerek Ortadoğu’yu mutlak kontrol etmek zorundadır.”
Ayrıca ABD’nin tehdit değerlendirmesinde ilk iki sırada olan Rusya ve Çin’i çevrelemek için de bu coğrafyayı tutması gerektiğinin altını çizmiş.
Enerji boyutunda da ABD’nin kontrolü elinden kaçırmak istemediğini, enerji koridorlarının da ya bölge merkezli ya da bölgeye yakın olduğuna dikkat çekmiş. Engin Alan Paşa, enerjide bir boyuta daha dikkat çekiyor: Türkiye’nin enerji güzergahlarının merkezinde yer almasına…
Büyük İsrail Projesi boyutunda da, şu vurguları yapmakta:
“BİP’in İsrail açısından iki yönü vardır: Irkı ve dini.
ABD açısından da bize göre iki yönü vardır: Dini, ABD’nin çıkarları.
(…) Dini açıdan Evanjelist inanış (Evanjelistlerin cennete gitmeleri için BİP gerçekleşmelidir), BİP’e ABD bakışını gösterir.
(…) Konuya ABD’nin çıkarları açısından baktığımızda durum nettir:
– İsrail, ABD’nin tek güvendiği gerçek dost ve müttefiktir.
– Kendi içindeki Yahudi siyasi ve ekonomik gücün etkisiyle de, ABD ve İsrail’in beka ve güvenliği eşdeğerdir.
– BOP’taki BİP ABD’nin “küresel hakimiyetinin sigortasıdır.”
– Nil’den Fırat’a kadar uzanacak bir Büyük İsrail, ABD açısından Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’da tüm enerji kaynaklarının da kontrolü anlamına gelir.”
Engin Alan Paşa, İsrail’in ABD’nin desteğiyle Arz-ı Mevud, yani Vaadedilmiş Topraklar hedefiyle Türkiye’nin 10 ilini işgal etmeyi planladığının da altını çizmiş.
İsrail’in BİP kapsamında, adım adım bütün projelerini gerçekleştirdiğini ve ulaşamadığı tek hedefin de Vaadedilmiş Topraklar olduğunu dile getiriyor. Uyarı niteliğinde tespitlerden biri şu: İsrail, Arap dünyasıyla yaptığı tüm savaşlardan kazançlı çıktı.
Kitapta bu tespitin altı şu şekilde doldurulmuş:
“İsrail ile Araplar arasında yaşanan dört savaşın her birinin sonuçları başta toprak olmak üzere İsrail’e siyasi ve askeri stratejik kazanım olarak geri döndü.
1) 1948 Arap-İsrail Savaşı
(…) a) Savaş öncesi İsrail’in Filistin’deki toprak oranı yüzde 55’ti. Savaş sonrası yüzde 78 oldu.
- b) 700 bin Filistinli yerini yurdunu terk etti. 250 bini Gazze’ye gitti. Filistin sorununun ateşi yakıldı.
- c) Arapların boşalttığı yerlerde yeni Yahudi yerleşim yerleri kuruldu. Filistin’deki Yahudi nüfusu 650 binden 750 bine çıktı.
ç) Batı Kudüs, Yahudi işgali altına girdi.
2) 1956 Arap-İsrail Savaşı
(…) Bu savaşta İsrail başlangıçta işgal ettiği Sina Yarımadası’ndan çekilmiş, herhangi bir toprak kazanımı olmamıştır.
(…)
3) 1967 Arap-İsrail Savaşı (6 Gün Savaşı)
Dört Arap-İsrail savaşı içerisinde, siyasi, askeri açılardan en dramatik ve radikal sonuçlar yaratan savaştır.
(…) a) Askeri açıdan Arap güçleri adeta yerle bir olurken, İsrail bölgenin en önemli askeri gücü olarak ortaya çıktı. (Başta ABD olmak üzere Batı’nın desteği önemli. E.A.)
- b) Golan Tepeleri, Batı Şeria, Gazze Şeridi, Sina Yarımadası İsrail’in kontrolüne girdi.
- c) Doğu Kudüs’ün de işgali ile Kudüs’ün tamamı İsrail’in kontrolüne girerek, Büyük İsrail’in ‘Ebedi Başkent’i durumuna gelmeye başladı. Nitekim İsrail’in tüm yönetim organları da birer birer Kudüs’e taşındı.
ç) İsrail mevcut topraklarına 68 bin kilometre kare yeni toprak ekleyerek, kuruluşundan sonra ele geçirdiği topraklarla yüzölçümünü dört kat artırmış oldu.
(…) Her şey tamamlanıp İsrail işini bitirdikten sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplanarak 22 Kasım 1967’de 242 sayılı kararı aldı. (…) Bu kararla birlikte pek çok ülke 1967 savaşının sonuçlarını tanımadığını açıkladı, İsrail’in işgalini kınadı, bazıları diplomatik ilişkilerini kesti.
İsrail ne yaptı? Umurunda bile olmadı. Ne işgal ettiği topraklardan çekildi ne Kudüs’le ilgili kararından vazgeçti ne yeni Yahudi yerleşim yerleri inşasını durdurdu ne de Filistin sorununa çözüm odaklı yaklaştı.
Kısacası bildiğini okudu ve okumaya devam ederek, bir bakıma ‘Güçlü olan haklıdır’ tezini doğrulamaya çalıştı.
4) 1973 Arap-İsrail Savaşı
(…) Kim ne kazandı? Ne kaybetti?
(…) Kazanan kanaatimce yine İsrail olmuştur.
– İsrail, Sina’dan çekilirken Golan Tepeleri, Batı Şeria ve Gazze şeridini işgale devam etmiştir.
– İsrail gemilerinin Süveyş Kanalı’ndan serbestçe geçişini garantiye almıştır.
– Antlaşmada (1978 Camp David Antlaşması) yer alan Batı Şeria ve Gazze şeridinde Filistin halkına tam özerklik verilmesi ve buralarda kendi kendini yönetecek yasal bir yönetim kurulması konusunda oyalama taktiği ile zaman kazanarak, buralarda varlığını pekiştirmeye çalışmıştır.
– Batı Şeria’yı terk etmek şöyle dursun, 29 Ekim 1980’de kabul ettiği kanunla, Doğu Kudüs’ü kapsayacak şekilde, Kudüs’ün tamamını İsrail’in bölünmez ve birleşmiş başkenti ilan etmiştir.”
Bu bölüm önemliydi. Engin Alan Paşa’nın aktarmaya çalıştığı şey, İsrail’in ve destekçisi ABD’nin attığı her adımı planladığı, ileriye doğru adım attığı ve attığı adımdan geriye dönmedikleriydi. Ama tabii ki durum bu kadar umutsuz değildi. Çünkü özetin özeti olarak aktardıklarımız aslında bir durum tespitiydi.
BOP (ABD) ve BİP (İsrail) için engeller de vardı ve bu engellerden biri Türkiye’ydi. Bunun detaylarını da bir sonraki yazımıza bırakalım.