serkan üstüner

Serkan ÜSTÜNER – 21 Ekim 2024

 

Ödül törenlerinde her daim kürsüde yapılan konuşmalar, organizasyondan daha fazla öne çıkar. Gerek magazin gerekse polemik konusu oluşur. Dünyada da genelde kürsüyü bu şekilde kullanırlar. Türkiye’de de keza hiçbir zaman şaşmayan bir durum vardır. Gerçi bazen istisnalar kaide bozar. Nuri Bilge Ceylan’ın bayılması gibi!

Son Altın Portakal Film Festivali’nde Nur Sürer en iyi kadın ödülünü Yılmaz Güney’e ithaf etti. Türkiye’de bazı bilinen gerçekler her daim sümen altı edilmiş ya da herkes üç maymunu oynamıştır. Özellikle kültür-sanat camiasında kendinden olmayanı görmezden gelmek ve kendinden olanların yanlışlarını değil yaptıkları doğru işleri abartarak yapılan kötülükleri ve hataları ört bas etme durumu vardır. Keza Yılmaz Güney için de aynı şeyi söyleyebiliriz.

Yılmaz Güney Türk Sinemasında “Devrimci Sinema” anlayışını başlattığı rasyonel bir durumdur. Bu durumun her şeyi ört bas etmesini mi bekleyeceğiz peki? Ne diyor Nur Sürer “Yılmaz Güney kırmızı çizgimizdir. Ona asla bir şey söylenmesine izin vermeyiz.” Peki herkes sussun. Yılmaz Güney’in Nebahat Çehre ile evlenmeden önce ve sonrasında evlendikten sonra yaptıklarını konuşmasın.

Nebahat Çehre’ye yazdığı mektupların birinde şöyle diyor “ “Ben kötüyüm Nebahat, çok kötüyüm… Çok kötü şeyler düşünüyorum. Beni affet… Çok sıkılıyorum… Sanki benim zorumla, benim baskımla beni sevmeni istiyorum”

Böylesi toksik ve tuhaf ruh halinin yansımalarından sonra sürekli dayak, sonrasında malum “Eşrefpaşalı” filminde Nebahat Çehre’nin kafasına kadeh koyup tüfekle ateş etmesini nereye yazacağız. İlk el ateş ediyor ıska geçiyor. İkinci kez ateş edince kadehi vuruyor. Setteki herkes korkudan kanları çekilmiş bir durumdayken bu vahim durumun ardından Erol Günaydın ve Tuncel Kurtiz’in kadehlerine de tüfekle ateş ediyor. Yani eğer aksi bir durum olsa sette üç ölü çıkacak. Bunlar sadece bilinen vakalar. Bununla da yetinmedi elbette Nebahat Çehre’yi arabayla ezip kaburgalarını kırdı. Bu kadar kadını ve insanı tuhaf bir şekilde sevmesi! Kendisini Türk Sineması’nda ayrı bir yere koyuyor. Adana’nın Yumurtalık ilçesinde hakim Sefa Mutlu’yu tek kurşunla gözünden öldürdüğünü nereye koyacağız. Türkiye bir paradoks cennetidir.

Yılmaz Güney meselesi de her şeyde olduğu gibi bir Türkiye açmazıdır. Doğrular gizlenir lobiler işin içine girer ve kartondan kahramanlar ortaya çıkar. Ne diyelim madem Türk Sineması’ndan başladık bir sonraki yazı da Yeşilçam’dan günümüze bir yelpaze olsun. Ama gerçekler.