Deniz İSTİKBAL – 31 Ekim 2024
2021-2023 dönemi, Türkiye’nin yüksek enflasyona maruz kaldığı yıllar oldu. Enflasyon yüzde 85 ile rekor seviyeye ulaşırken Haziran 2023’te yüzde 38’lere kadar geriledi. Mehmet Şimşek’in yeniden Ekonomi ve Maliye Bakanlığı görevini üstlenmesi ise süreci farklı bir boyuta evirdi. Rasyonel ekonomi politikalarına dönüş olarak isimlendirilen mevcut değişim faiz indirimlerini tersine çevirdi ve 1 yıllık geçiş dönemi işleme alındı. TL’nin piyasada dalgalanmasına izin verilmesi ve reel değere ulaşması için ilk adımlar böylelikle atıldı.
Haziran 2024’te sona eren geçiş dönemi enflasyonla mücadelede yapısal reformları işleme almayı ve normalleşmeyi amaçlıyordu. Yabancı yatırımcı ilgisinin artması için de bir dizi önlem alındı. Haziran 2023-Eylül 2024 döneminde bu nedenle 26,2 milyar dolarlık yatırım ülkeye kazandırılmış oldu. Yerli yatırımcılar da döviz varlıklarını cazip TL’den yararlanmak için dönüştürmeye başladı. Çift taraflı olarak gerçekleşen TL’ye dönüşler piyasada döviz bolluğuna neden oldu ve Merkez Bankası oluşan döviz fazlasını rezerv şeklinde biriktirdi. Ekim 2024 itibariyle 160 milyar dolara yaklaşan rezervlerde 100 milyar dolarlık artış sağlandı.
Net rezervlerde 35 milyar doları geçerek TL’nin istikrar kazanmasına katkı sundu. Fakat deprem bölgesinin yeniden inşası için ayrılan kaynaklar (120 milyar dolarlık kaynak harcanması bekleniyor) enflasyonla mücadelede bir dizi gecikmeye sebebiyet verdi. Haziran 2025’e kadar enflasyonun yüzde 30’un altına inmesi ve ardından yüzde 10’lu rakamlara doğru düşmesi bu nedenle gecikebilir.
Eylül 2023’te açıklanan Orta Vadeli Programda (2024-2026) bu yıl için enflasyon yüzde 33 olarak öngörülmüştü. Ancak yeni Orta Vadeli Program (2025-2027) enflasyon tahmini yukarıya taşıdı ve yüzde 41,5 seviyesi olarak tahmin etti. Enflasyon hedeflemesinde ortaya çıkan yukarı yönlü revizyonlar iç koşullara bağlı olarak devam ediyor. Bunun önüne geçilmesi için maliye politikasında yeni adımların atılması gündemde yer tutuyor.
Örneğin vergi ve harçlara yapılacak artışların hedef enflasyon oranında olması ve ek artışlara gidilmemesi. Ayrıca belirleyici bir ücret olarak asgari ücretin yine hedef enflasyon oranında artırılması tartışmalara konu oluyor. Eğer Türkiye enflasyonu toplumun gündeminden çıkarmak istiyorsa yapısal reformları da gündemine taşımalı. Yapıcı reformların en başında ise vergi sistemi ve kamu harcama mekanizmasının daha verimli hale getirilmesi geliyor. Bu dönüşümlerin yapılması için de ekonomi yönetiminin iletişim açısından daha dikkatli olması gerekiyor. Özellikle son dönemde vergiler konusunda yaşanılan tartışmalar ekonomi yönetimine karşı oluşan güvene tehdit oluşturuyor. Bu tehdit enflasyonla mücadele sürecini negatif etkiliyor ve fiyat istikrarının sağlanmasını daha uzun bir döneme yayıyor.
Haziran 2023’ten itibaren yeni ekonomi yönetimi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek öncülüğünde çok önemli başarılara imza attı. Bu başarı eğilimi Türkiye’nin kredi notunun yükselmesine ve rasyonel ekonomi politikalarına geri dönüşü sağladı. Fakat ekonomi yönetiminin iletişim kanallarını daha fazla kullanması ve özellikle yeni vergiler konusunda dikkatli hareket etmesi gerekiyor. Toplumun enflasyonun düşüşüne ikna olması için sürecin iletişimine odaklanılması bir gereklilik olarak öne çıkıyor.
Bunun için IMF’nin “Yapısal Reformların Sosyal Kabul Edilebilirliğini Anlamak” isimli rapor bölümü dikkate alınabilir. Raporda IMF, yapısal reformlarda geniş toplumsal desteğe ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor. Güven ve kamuoyu desteği oluşturmak için politika yapıcıları iletişimi iyileştirmeli, reformları tasarlarken kamuoyunu dahil etmeleri tavsiye ediliyor.
Çok yönlü bir strateji yapısal reformlara karşı direnci azaltırken etkili iletişim, yetkililer ve kamuoyu arasında iki yönlü diyalog, reformların bazı gruplara zarar verebileceğini kabul ederek bu etkileri azaltmaya yönelik önlemlerle reformlara olan güven artabilir. Sonuç olarak ekonomi yönetiminin reform, enflasyonla mücadele ve vergi artışları gibi konularda iletişim stratejisi iki yönlü diyalog şeklinde ilerleyebilir. Böylelikle atılacak yeni adımlarda toplumsal muhalefet ve kabul dengeli şekilde ilerlerken reformlar daha etkili hale gelebilir.