Düğün Sonrası Depresyon

büşra as2

Büşra AS – 20 Ağustos 2024

Herkes hayatında mutlu son ister. Mutlu sonlara hangimiz hayır deriz ki. Hepimiz başladığımız işin sonunu getirmek ve sonucunu görmek isteriz. Neticelenen her durum bir özgürlüktür. İyi ya da kötü her bitiş yeni başlangıçlara kapı araladığı için öyle ya da böyle bitişler beraberinde bir rahatlamayı da getirir. Tabi ki tercih etme şansımız olsa iyi bitişleri, başarıları ve mutlu sonları tercih ederiz.

Yeni bir ilişkiye başladığımızda bu ilişki neticesinde olumlu kazanımlara sahip olmak isteriz. Bu kazanım beklentileri kişiye göre değişebilir. Kimisi ilişkiden iyi bir tecrübe, kimisi güzel geçirilmiş bir zaman kimisi de evlilik beklentisi güdebilir. Evlilik ilişkinin olumlu veya başarılı bir sonucu olarak görülür. Bu düşünce bazen gerçeği yansıttığı gibi bir yanılgıdan da ibaret olabilir. İlişkilerde evliliğe giden yolda amacımız ‘’sağlıklı bir ilişki’’ dinamiğine sahip olmak olursa ancak o zaman bir başarıdan söz edilebilir. Aynı zamanda sağlıksız giden bir ilişkiyi sonlandırmakta her iki tarafa yeni başlangıçlar sunacağından, bu cesareti gösterme hali de bir başarı sayılabilir.

Masallar hep mutlu sonlarla biter. ‘’…Ve bir ömür mutlu yaşadılar.’’ Masalın iyi kahramanları hep birbirlerini bulur. Bu karşılaşmayı evlilikle taçlandırarak bir ömür mutlu yaşarlar. Masallar böyledir ama ya gerçek hayat? Çevremizde evlilik sonrası üzgün gördüğümüz insanlar, düğün sonrası sizi arayıp ağlayanlar ya da evliliğe uyum sağlamakta ne kadar zorluk yaşadığını, evini, ailesini, arkadaşlarını ne kadar özlediğini anlatanlar… Evlilik bir başarı ve mutlu son ise bu sonuçların sebebi ne olabilir? Aslında tüm bunların belirli bir nedeni vardır ve çoğu zamanda doğal olarak ortaya çıkar.

Beynimiz; düşüncelerimizi, bedenimizi, ruh halimizi yönetiyor zannetsek de odaklandığımız düşüncelerle onu çoğu zaman biz etkileriz. Çünkü düşüncelerimiz; duygularımızı, duygularımız; davranışlarımızı, davranışlarımız; alışkanlıklarımızı etkiler. Evlilik öncesinde ‘’ben çok mutlu olacağım’’ düşüncesine öyle odaklanırız ki beynimiz tamamen bu düşünceye şartlanır. Evlilik olacak ve sonrasında hayatım tamamen düzene girecek. İlişkim tamamen sağlıklı hale gelecek. Çok düzenli bir hayatım olacak. Eşimi çok seveceğim ve sevdiğim insanla hep mutlu olacağız. Bu fikirleri hayata geçirmek için işte hep o büyük günü bekleriz. Peri masalı gibi bir düğün günü… Sonrasında tüm sorunları bitmiş biri.

Düğün günü hayatımızda bir daha giymeyeceğimiz giysiler. Bizim için özenle hazırlanmış bir ev. Özenle seçilmiş örtüler. Kelimenin tam anlamıyla kendimizi birer prens ve prenses gibi hissedebiliriz. Düğün günü her şey bize özeldir. Yemekler, gelen konuklar, ortam her şey ve herkes bizim için özenle hazırlanmıştır. Bu büyük gün bittikten sonra hayatın normal akışı devreye girmeye başlar. Evde, ailemizde, işimizde ve ilişkimizde doğal olarak sorunlar çıkmaya başlar. Çünkü nefes alan yaşamaya devam eden her yapıda sorunlar sonsuza kadar devam edecektir. Fakat kendimizi mutluluğa öyle şartlamışızdır ki çıkan bu sorunlar karşısında beynimiz bize hesap sorar: ‘’Hani çok mutlu olacaktın? Artık her şey yolunda olacaktı? Neden her şey yolunda değil? Beynimiz bize bu hesapları sorarken kendimizi köşeye sıkışmış hissederiz. İşte bu köşeye sıkışma hissi depresyonla, bunalımla, uyum sorunuyla, stresle kendini gösterir.

Bu bir geçiş ve alışma sürecidir. Hayatımız ne kadar iyi giderse gitsin bir yerde sorunlar hep var olacaktır. Bu yüzden kişi mutluluk duygusuna kendini çok kaptırmamalı ve onu hayatının merkezine almamalıdır. Eğer bir şekilde bu süreci yaşıyorsanız, bunun bir alışma süreci olduğunu unutmayın ve çevrenizden destek almaktan çekinmeyin.

Büşra AS – 20 Ağustos 2024

Herkes hayatında mutlu son ister. Mutlu sonlara hangimiz hayır deriz ki. Hepimiz başladığımız işin sonunu getirmek ve sonucunu görmek isteriz. Neticelenen her durum bir özgürlüktür. İyi ya da kötü her bitiş yeni başlangıçlara kapı araladığı için öyle ya da böyle bitişler beraberinde bir rahatlamayı da getirir. Tabi ki tercih etme şansımız olsa iyi bitişleri, başarıları ve mutlu sonları tercih ederiz.

Yeni bir ilişkiye başladığımızda bu ilişki neticesinde olumlu kazanımlara sahip olmak isteriz. Bu kazanım beklentileri kişiye göre değişebilir. Kimisi ilişkiden iyi bir tecrübe, kimisi güzel geçirilmiş bir zaman kimisi de evlilik beklentisi güdebilir. Evlilik ilişkinin olumlu veya başarılı bir sonucu olarak görülür. Bu düşünce bazen gerçeği yansıttığı gibi bir yanılgıdan da ibaret olabilir. İlişkilerde evliliğe giden yolda amacımız ‘’sağlıklı bir ilişki’’ dinamiğine sahip olmak olursa ancak o zaman bir başarıdan söz edilebilir. Aynı zamanda sağlıksız giden bir ilişkiyi sonlandırmakta her iki tarafa yeni başlangıçlar sunacağından, bu cesareti gösterme hali de bir başarı sayılabilir.

Masallar hep mutlu sonlarla biter. ‘’…Ve bir ömür mutlu yaşadılar.’’ Masalın iyi kahramanları hep birbirlerini bulur. Bu karşılaşmayı evlilikle taçlandırarak bir ömür mutlu yaşarlar. Masallar böyledir ama ya gerçek hayat? Çevremizde evlilik sonrası üzgün gördüğümüz insanlar, düğün sonrası sizi arayıp ağlayanlar ya da evliliğe uyum sağlamakta ne kadar zorluk yaşadığını, evini, ailesini, arkadaşlarını ne kadar özlediğini anlatanlar… Evlilik bir başarı ve mutlu son ise bu sonuçların sebebi ne olabilir? Aslında tüm bunların belirli bir nedeni vardır ve çoğu zamanda doğal olarak ortaya çıkar.

Beynimiz; düşüncelerimizi, bedenimizi, ruh halimizi yönetiyor zannetsek de odaklandığımız düşüncelerle onu çoğu zaman biz etkileriz. Çünkü düşüncelerimiz; duygularımızı, duygularımız; davranışlarımızı, davranışlarımız; alışkanlıklarımızı etkiler. Evlilik öncesinde ‘’ben çok mutlu olacağım’’ düşüncesine öyle odaklanırız ki beynimiz tamamen bu düşünceye şartlanır. Evlilik olacak ve sonrasında hayatım tamamen düzene girecek. İlişkim tamamen sağlıklı hale gelecek. Çok düzenli bir hayatım olacak. Eşimi çok seveceğim ve sevdiğim insanla hep mutlu olacağız. Bu fikirleri hayata geçirmek için işte hep o büyük günü bekleriz. Peri masalı gibi bir düğün günü… Sonrasında tüm sorunları bitmiş biri.

Düğün günü hayatımızda bir daha giymeyeceğimiz giysiler. Bizim için özenle hazırlanmış bir ev. Özenle seçilmiş örtüler. Kelimenin tam anlamıyla kendimizi birer prens ve prenses gibi hissedebiliriz. Düğün günü her şey bize özeldir. Yemekler, gelen konuklar, ortam her şey ve herkes bizim için özenle hazırlanmıştır. Bu büyük gün bittikten sonra hayatın normal akışı devreye girmeye başlar. Evde, ailemizde, işimizde ve ilişkimizde doğal olarak sorunlar çıkmaya başlar. Çünkü nefes alan yaşamaya devam eden her yapıda sorunlar sonsuza kadar devam edecektir. Fakat kendimizi mutluluğa öyle şartlamışızdır ki çıkan bu sorunlar karşısında beynimiz bize hesap sorar: ‘’Hani çok mutlu olacaktın? Artık her şey yolunda olacaktı? Neden her şey yolunda değil? Beynimiz bize bu hesapları sorarken kendimizi köşeye sıkışmış hissederiz. İşte bu köşeye sıkışma hissi depresyonla, bunalımla, uyum sorunuyla, stresle kendini gösterir.

Bu bir geçiş ve alışma sürecidir. Hayatımız ne kadar iyi giderse gitsin bir yerde sorunlar hep var olacaktır. Bu yüzden kişi mutluluk duygusuna kendini çok kaptırmamalı ve onu hayatının merkezine almamalıdır. Eğer bir şekilde bu süreci yaşıyorsanız, bunun bir alışma süreci olduğunu unutmayın ve çevrenizden destek almaktan çekinmeyin.

En Çok Okunanlar!