Prof.Dr. Celalettin Yavuz, Güvenlik Politikaları Uzmanı, 8 Aralık 2024
Bir diktatör daha arkasına bile bakamadan kaçtı. Beşşar Esad da kaçarken geride her diktatör gibi sefalete sürüklemiş olduğu parçalanmış bir millet, yakın akrabalarına peşkeş çektiği bir ekonomi. Oysa en azından 2020 yılından itibaren iç istikrarını sağlamak için Türkiye’ye yakınlaşma fırsatı vardı. Ama o, dışardan medet umarak beklenen sonunu hazırladı.
Sadece 10 gün içerisinde önce Halep, adeta tek kurşun atılmadan muhaliflerce ele geçirildi. Sıradaki Hama’da da Esad güçleri tanklarını, cephanelerini arkada bırakarak kaçtılar. Humus’ ta hiçbir direniş görülmedi, Humus-Şam arasında direniş bekleyenler de hayal kırıklığına uğradı. Muhalifler 7 Aralık 2024 akşamı başkent Şam’a da adeta tek kurşun atmadan girerken, Esad da geride yıkıntıyla kaplı ülkesini bırakarak bir yolcu uçağıyla meçhule doğru uçuyordu.
Türkiye’nin de desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) da önce Rus askerlerinin boşalttığı anlaşılan Afrin’ in güneyindeki Tel Rıfat’a girdi. Bir kısmı burada üslenen PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD/YPG’nin yuvalarını bastı. Ardından gene aynı terör örgütünün yuvalanmayı sürdürdüğü Münbiç’e karşı harekat için hazırlanarak, 8 Aralık sabahı Münbiç’ e girmeye başladı.
Halep’in düşmesiyle Rejim askerleri Suriye’nin doğusundaki Deyrizor dahil bazı bölgelerden çekilerek üs ve karakollarını PYD/YPG’ye bıraktı. Oysa bu örgüte ABD’nin eğitim, silah/teçhizat, maddi ve siyasi destek verdiği Esad rejimi gibi İran ve Rusya tarafından da bilinmekteydi. PYD/YPG’nin eline geçen rejime ait silahların hedefinin Türkiye olması da muhtemeldir.
Kurşun atmadan üs ve karakollarını terk eden rejim askerleri dikkate alındığında, rejimin çökmüş olduğu çok daha kolay anlaşılabilmektedir. Yani rejimin ordusu da artık Esad’a sırtını dönmüştü. Bu durum muhalifler tarafından görülebilirken Rus ve İran istihbaratının Esad rejimindeki bu çöküntüyü görememişti. Üstelik muhaliflerin bu harekata hazırlandığı da fark edilememiş!
Diyelim ki İran, Lübnan’da İsrail’in dağıttığı Hizbullah sebebiyle bölgedeki duyu organlarını kaybetti. Peki ya Rusya? Görünen o ki, Ukrayna saldırısı öncesinde Ukrayna’nın ve milislerinin hazırlıklarını anlayamayan Rus istihbaratı gene sınıfta kaldı. Değilse Esad’ı sattı. Şayet sattı ise kime ne karşılığında? Burada akla muhalifler ve hatta Türkiye de geliyor. Bir diğer ihtimal ise ABD’nin müstakbel Başkanı Trump’ la Putin’in anlaşmış olabileceği. Zira Rusya’nın, Akdeniz’de yegane üssü Tartus’ tan kolayca vazgeçmesi beklenmiyordu. Bir bakıma Rusya’nın, Ukrayna ile savaş sebebiyle müttefiklerine elini uzatabilecek kadar takadının kalmamış olduğu da söylenebilir.
Her halükarda şurası muhakkak ki, Rusya ve İran kaybetti. Ukrayna ile uzun bir süredir devam eden savaşa rağmen Rusya’ nın Suriye’de güçlü olduğunu ileri sürenler yanıldı. Esad da her diktatör gibi ülkesinde kalmayıp kaçacak delik aradı. Şimdi Suriye’nin nasıl istikrar bulacağına kaldı. Türkiye, ABD, PYD/YPG, İsrail, Arap Birliği gibi aktörler neler yapacak?
Bir diğer husus da ABD’nin bu gelişmeler konusundaki tutumudur. Trump, Suriye’deki bu hareketin “ABD’nin savaşı olmadığı” nı söyleyerek, anahtarı kapatmış gibidir. Burada akla ABD’nin PYD/YPG ile ile ilişkisini nasıl sürdüreceği gelmektedir. Şayet muhalifler ile anlaştı ise PYD/YPG de Suriye’nin geleceğinde aktör olmaya devam edebilir. Böyle bir anlaşma yoksa Türkiye, Suriye’nin geleceğindeki en önemli aktörlerden biri olacaktır.
Muhalif gruplar arasında, Dışişleri Bakanı Fidan’ın da belirtmiş olduğu gibi bir koordinasyon mevcut. Çeşitli grupların yeni rejimin üzerindeki etki ve yetki paylaşımındaki olası dengesizlik, dışarıdan fitneyi ve koordinasyonu sarsıcı faaliyetlere açık olacağı için koordinasyonun geliştirilmesi önemlidir. Arap Birliği’nin sessiz kaldığı bu ortamda Türkiye aracı olabilir.
Sonuç itibariyle henüz sis perdesinin kalkmadığı bu gelişmenin Suriye halkına, Türkiye dahil çevre ülkelere ve Ortadoğu barışına hayırlar getirmesini diliyoruz. Konu devam edecek.