Ferhat ÜNLÜ – 17 Temmuz 2024
Tarih, 24 Şubat 2014…Dolayısıyla Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadeleye sınırla sayıda insanın iştirak ettiği zamanlar… 7 Şubat 2012 kumpasının üzerinden iki sene geçmiş, 17-25 Aralık soruşturmasının takip/ tarassut faaliyetleri başlayalı 11 ay ve yargı darbesi girişimi için düğmeye basılalı iki ay olmuş. FETÖ’nün insan kaynağını daraltma amacıyla Haziran 2013’te alınan dershanelerin kapatılması kararının üzerinden de sekiz ay geçmiş.
1995 ile 2004 yılları arasında çalıştığım gazete olan Yeni Şafak, o tarihte önemli bir manşetle çıktı. ‘Derin Kulak Pensilvanya’ başlıklı manşet haberin internet versiyonunda FETÖ’nün Selam-Tevhid Kumpas soruşturması kapsamında dinlediği tüm telefonların listesi yayınlandı.
FETÖ BENİ DE X KODUYLA DİNLEMİŞTİ
Listede benim de telefon numaram yer alıyordu, ama adım yoktu. Numaramın karşısına, X yazmışlardı. X koduyla dinlenmiştim! Örgütün telefon dinlemesinde şaşılacak bir şey yoktu, pek çok gazeteciyi dinlemelerine de şaşırmamıştım. Selam Tevhid kumpas soruşturması, aslında 17-25 Aralık 2013 girişimi başarıya ulaşsa dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ‘İrancı’ olduğu yönündeki o ucuz İsrail propagandasının ana fikir olduğu bir soruşturmayla Ergenekonvari dalgalar yaratma amacına matuftu. Tabii 7 Şubat’ta olduğu gibi asıl hedef, ‘dönemin Başbakanı’ Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda indirmekti.
İki gün önce, anlamlı bir tesadüf eseri 15 Temmuz’da postacı bir tebligat getirdi. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin gerekçeli kararı… Sabah Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenimiz Metin Yüksel ve Ankara Temsilcimiz Okan Müderrisoğlu ve benim de aralarında bulunduğum ‘FETÖ’nün dinleme mağdurları’ için gazetenin hukuk servisinin şikâyet dilekçesi sunduğunu biliyordum.
Bununla birlikte mahkeme mağdurlardan bazılarının dinlenmesine karar verdi. Yerel mahkeme bizi dinlemeye gerek duymadı, doğru da bir karardı bu. Zaten bizim dosya ile ilgimiz yoktu. Ama ikinci, üçüncü dalgalarda kodese tıkmayı planladıkları bizim gibi isimleri de dosyaya eklemişlerdi. FETÖ; bizi zaten dinlemişti, mahkeme ‘dinlendiğimizi dinlemese’ de olurdu.
DİNLEME KARARI VEREN HÂKİME BERAAT
Olayın haber değeri olan kısmı; tanık ya da mağdur dinlemede değil, kararın içeriğinde. Kararı ayrıntılı biçimde inceledim ve kararın finalinde 12. Daire’nin dinleme olayında sorumluluğu bulunduğu belirtilen hâkimlerden biri olan Savaş Çelik hakkında beraat kararı vermesini şaşkınlıkla okudum.
Elbette yargının veya devletin işlerine karışmak, gazetecilik dairesi içinde değerlendirilecek işler değildir. FETÖ’yle mücadele süreci de dâhil olmak üzere devleti dışarıdan gözlemlemek ve gazeteci olarak işleyişle ilgili gözlemlerimi paylaşmak dışında süreçlere müdahil olmaya çalışmamak, meslek hayatım boyunca ana stratejim olmuştur. Ancak gerektiğinde devlet kurumlarının işleyişiyle ilgili eleştirel haberler yazmak, yorumlar yapmak bizim mesleğin görevleri arasındadır.
Bugünkü yazının ana fikri, Selam Tevhid kumpas soruşturmasında yargılanan hâkimlerden biri olan Savaş Çelik ile ilgili Yargıtay’ın verdiği beraat kararının tartışmalı yönü. Savaş Çelik, dosyaya göre kişiler arası konuşmaların dinlenmesi ve görevi kötüye kullanma şeklinde özetleyebileceğimiz suçlardan yargılanıyordu. Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK), Savaş Çelik’le ilgili meslekten çıkarılma kararını 24 Ağustos 2016’da vermişti. Yani 15 Temmuz hain darbe girişimden bir ay on gün sonra…
Adana Karaisalı nüfusuna kayıtlı olan Savaş Çelik hakkında, HSK kararı gereği meslekten çıkarıldıktan sonra kovuşturma izni verilmiş. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin gerekçeli kararında yerel mahkemenin (Bakırköy 6. Ağır Mahkemesi) soruşturma açılması kararı şu cümlelerle özetlenmiş:
“İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli üst düzey emniyet personelinin örgütsel amaçlı zorlama yöntemlerle FETÖ/PDY terör örgütünün talimat ve amaçları doğrultusunda hayali Selam Tevhid Örgütü isimli uydurma bir örgüt ürettikleri, kendilerine engel gördükleri ya da hasım olduğunu düşündükleri birçok devlet büyüğü, bakan, bürokrat, danışman, özel kalem müdürü, yayıncı, iş adamı ve sivil toplum örgüt üyesi olarak birçok kişiyi örgütsel amaçlı olarak dinlendikleri…”
SORUŞTURMA KAPSAMINDA OLMAYAN KİŞİLER DİNLENDİ
Kararda soruşturma kapsamında olmayan kişilerin de dinlendiği ibaresi var. Bu da örgütün, hedef seçtiği isimleri dosyaya dâhil ederek bir tür yeni nesil Ergenekon operasyon başlatmayı planladığını gösteriyor. Yerel mahkemenin soruşturma kararında suç tarihi itibarıyla İstanbul Sulh Hâkimi olan Savaş Çelik’in FETÖ PDY silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda hareket ettiği görüşü de var.
Yargıtay’ın gerekçeli kararında doğal olarak Savaş Çelik’in savunmasına da yer verilmiş. Biz de gazeteciliğin karşıt görüşe yer verme prensibi gereği iki cümleyle bu savunmaya değinelim. Çelik, iddianame ile ilgili sözüm ona özensizlikleri sıralıyor savunmasında ve “Dosyadan sorumlu olduğum söyleniyorsa 377 gerçek, 10 tüzel kişinin de mağdur gösterilmesi gerekiyordu” diyor. Ayrıca Savaş Çelik’in kendi beyanına göre kumpası soruşturan Başsavcı Vekili ve Savcı, Çelik’in-entelektüel birikimi yüksek olduğundan ötürü- bu kadar kişiye soruşturma açılmasını fark etmesi gerektiğini söylüyorlar. Savaş Çelik’in entelektüel birikimini bilemem, ama kumpas soruşturmasının hukuki nesnellikten uzak olduğu izahtan vareste.
Dosya kapsamında İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcısı, şimdinin Anayasa Mahkemesi İrfan Fidan’ın aralarında bulunduğu yargı mensupları da tanık olarak dinlenilmiş.
Yerel mahkemenin dosyasında sözde ‘Kudüs Terör Örgütü’ adı altında pek çok kişinin dinlendiği (Dosyaya göre toplam 239 kişinin iletişiminin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması; 78 kişinin teknik araçlarla izlenmesi, yani obzervasyon/gözlem aracı ile takip edilmesine karar verildiği) belirtiliyor.
Selam Tevhid kumpas soruşturmasının Mavi Marmara gemisinin yola çıkma süreci ile eş zamanlı olarak 12 Mayıs 2010 tarihinde başlatıldığı da yine dosyada yer alan ayrıntılardan. İsrail’in, dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında ‘İrancı’ propagandası yaptığını düşünürsek Tel Aviv ile FETÖ’nün bu paralelliğine de şaşmamalı.
FETÖ, bu dosyaya dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, Bursa’da yaşayan Hüseyin Avni Yazıcıoğlu adlı şahsın, fikir ayrılıkları yaşadığı eşi Kamile Yazıcıoğlu’nun ifadeleriyle dâhil etmek istemişti. Bu açıdan kumpas, Ergün Göknel olayının benzer bir versiyonu… Ama altı boş, çünkü Kamile Yazıcıoğlu da sonradan ‘dönemin kolluk güçleri’nce böyle ifade vermeye zorlandığını söylüyor.
BERAAT GEREKÇESİ CMK’NIN 223. MADDESİ
İmdi… Biz gelelim yazının flaş noktasına. Finale sakladık. Ortada bir beraat kararı var. Tartışma yaratacak bir karar. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, HSK’nın meslekten ihraç ettiği hâkimi kesin ve inandırıcı delil yetersizliğinden beraat ettiriyor. Kararda bir başkan ve dört üyenin imzası bulunuyor: Ahmet Er, Berkün Köksal, Sinan Sezer, Mustafa Yapıcı, Yüksel Kocaman.28 Mayıs 2024 tarihli kararının ilgili bölümü motamot şöyle:
“Sanığın tüm dosya kapsamı itibarıyla usulsüz iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararı verirken haberleşmenin gizliğini ihlal ve özel hayatın gizliğini ihlal ya da görevi kötüye kullanma kastıyla hareket ettiğine dair savunmasının aksine mahkûmiyetine yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmakla aşağıdaki şekilde karar verilmiştir:
Sanık hakkında kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, gizliliğin ihlali, ses ve ya görüntülerin kayda alınması görevi kötüye kullanma suçlarından kamu davası açılmış ise de sanığın üzerine atılı suçlar kasten işlenen uçlar olup yapılan yargılama sonunda sanığın kasıtlı olarak bu suçları işlediğine dair yeterli delil edilemediğinden sanığın 5271 sayılı CMK’nın 223/2e maddesi gereğince beraatine…”
CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu) 223/2e maddesini de merak edip baktım. Bu madde; yüklenen suçun, sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması halinde verilen beraat kararlarının gerekçesi olabiliyor. Yargılama konusu suçun işlendiğinin sabit olduğu; ancak o suçun, yargılanan sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin ve somut delillerle ispat edilemediği durumlarda bu maddeye başvuruluyor. Bu açıdan müphem, kullanışa elverişli bir madde açıkçası.
Bahse konu dinleme skandalı, 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminden iki yıl önce ortaya çıkmasına rağmen büyük gürültü koparmıştı. Selam Tevhid kumpası önemli, büyük bir kumpastı ve devletin doğrudan siyasi ve bürokratik sinir sistemini hedef alıyordu. Bu karar elbette Selam Tevhid kumpasının bir hakikat olmadığını göstermez. Veya HSK’nın beraat eden sanık hâkimle ilgili verdiği ihraç kararının önemini de azaltmaz.
Zaten 12. Ceza Dairesi’nin de kumpasın varlığını inkâr etmemek için dikkatli bir dil kullandığı gözlemleniyor kararda. Kararın ayrıntıları, yargı camiası ve hukuk çevrelerinde daha ayrıntılı değerlendirilecek, tartışılacaktır. Nihayetinde ‘son sözüyle meşhur’ Yargıtay, böyle bir karar vermiş. Yakından bildiğim bir konu olduğu için bana da haberini verip, yorumunu yapmak düştü.