Rabia YAVUZ – 18 Ocak 2025
Günlük hayatın koşuşturmacası içinde, duygularımız adeta denizdeki bir gelgit gibi yükselip alçalır. Mutluluk, üzüntü, öfke, korku, kaygı, huzur… Bu duygusal dalgalanmalar, insan olmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak, bu duyguları nasıl işlediğimiz, ruh sağlığımız ve genel iyilik halimiz üzerinde derin bir etkiye sahiptir.
Duyguları işleme ifadesini seviyorum. Duygularla başa çıkmak ifadesinden daha sıcak geliyor bana. Oya işler gibi duyguları işlemek. Onlardan aynı ipliklerden yaptığımız oyalar gibi oyalar örmek.
Duyguları işlemek için önce onları oldukları gibi görmek gerekiyor. Bu duygunun özü ne, neyden yapılmış; ona merakla bir bakmak. Arkasında kocaman hikayeler var duygularımızın. Özellikle de çocukluk hayatımızın izlerini taşıyan hikayelerimiz.
Duyguları bir çocuktan farklı görmüyorum. Onlar gibi doğallar, onlar gibi muhtaçlar bakıma. Sağlıklı bir ebeveynliğe ihtiyaçları var duygularımızın.
Duyguları Oldukları Gibi Görmek
Duygular, iç dünyamızın aynasıdır. İçimizdeki çocuğun aynasının bize gösterdikleri. Duygular bize kendimiz, ihtiyaçlarımız ve çevremizle ilgili değerli bilgiler sunar. Ancak, çoğu zaman duygularımızla aramıza bir mesafe koyarız. Onları bastırmaya, görmezden gelmeye veya değiştirmeye çalışırız. Oysa, duyguları oldukları gibi görmek, onlara sağlıklı bir şekilde yaklaşabilmenin ilk adımıdır.
Unutmamalıyız ki, biz duygularımızdan ibaret de değiliz. İçimizde halden hale giren bir çocuk olduğu gibi farklı farklı ebeveynlik yöntemleri benimseyen bir de yetişkin var. Her duygu bize bir mesaj iletir, ancak bu mesaj her zaman tüm gerçeği de yansıtmaz. Yansıtamaz çünkü sadece erken dönem deneyimlerimizle şekillenmiştir.
Duyguların en önemli faydalarından biri, bize neye ihtiyacımız olduğunu göstermeleridir. Bir duyguyu engellemeden veya küçümsemeden ona bakabildiğimizde ona merakla yaklaşabilir ve ondan bir şeyler öğrenebiliriz.
İhtiyaçlarımızı keşfetmek, bu bilgiyi kullanarak gerekli adımları atmak ve bu ihtiyaçları karşılamış olmak duygusal iyilik halimiz için hayati öneme sahiptir. Hayati kelimesini rastgele kullanmıyorum. İşlemlenmeyen duyguların hayatımızı tehlikeye atabildiğini biliyoruz.
Eğer hislerimizin adını koymakta güçlük yaşıyorsak fiziksel duyumsamalarla başlamak da genellikle faydalı olabilir.
Kelimelerin Gücü
Bir duygu hissettiğimizde, ona bir isim vermek önemlidir. Duygular için farklı kelimeler öğrenmek, duygusal farkındalığımızı artırır. Sadece “mutlu,” “üzgün,” “korkmuş” veya “öfkeli” hissetmeyiz. Kendimizi savunmasız, utanmış, acı çekmiş, minnettar, yetersiz veya heyecanlı da hissedebiliriz.
Terapide, duygulara odaklanmak ve onları anlamlandırmak önemli bir yer tutar. Ne hissettiğimize, bu hissi vücudumuzun neresinde deneyimlediğimize dikkat etmek ve bu duyguya bir isim vermek, duygusal farkındalığımızı geliştirir.
Çoğu zaman insanlar fiziksel hislerini fark ederler, ancak bu hissin ne anlama geldiğini bilemezler. Bu durum, duygulardan açıkça bahsetmediğimiz geçmiş deneyimlerin bir sonucu olabilir. Geçmişte, duyguları yüksek sesle dile getirmek pek kabul görmediyse her duygu için farklı bir kelimeye ihtiyaç duyulmamış olabilir.
Ancak, fiziksel belirtileri ifade etmek genellikle daha kolay olmuştur. Örneğin, “hasta hissediyorum ve kalbim çarpıyor” demek “savunmasız ve güvensiz hissediyorum” demekten daha kabul edilebilir gelebilir.
Duygusal kelime dağarcığımızı genişletmek, farklı duygular arasında ince ayrımlar yapabilmemizi sağlar. Bu da, duygularımızı düzenlememize ve sosyal durumlarda en uygun tepkileri seçmemize yardımcı olur.
Yoğun Duygularla Birlikte Kalabilmek
Acı verici duygular yoğunlaştığında, bu duyguların bir süre sonra geçeceğini bilmek önemlidir. Ancak, bu deneyimin yoğunluğu dayanılmaz olabilir ve sağlıksız veya tehlikeli davranışlara yönelme dürtüsüne yol açabilir.
Bazı kişisel gelişim kitapları, sadece olumlu şeyler düşünerek nasıl hissettiğimizi değiştirebileceğimizi iddia etse de, bu durumun zorlu olabileceğini belirtmek gerekir. İyi hissettiğimiz zamanlarda bile düşüncelerimizi değiştirmeye çalışmak zordur. Sıkıntının en yoğun anında düşünceleri değiştirmeye çalışmak ise neredeyse imkansızdır.
Bunaldığımızda, en etkili strateji geri adım atmak ve bu duygunun farkında olmaktır. Bu duyguyu geçici bir deneyim olarak görmek ve tehdit tepkimizi yatıştırarak azaltmak önemlidir. Diyalektik Davranış Terapisi, bireylere sıkıntılı duygularla başa çıkma becerileri öğretir. Bu becerilerden biri de “kendini sakinleştirme”dir.
Kendini sakinleştirme, acı verici bir duygu yaşarken kendimizi güvende ve sakin hissetmemize yardımcı olan davranışlardır. Tehdit tepkimiz tetiklendiğinde, beynimiz “Güvende değiliz! Her şey ters gidiyor! Bir şeyler yapmalıyız!” mesajını alır. Bu sıkıntılı duygunun tırmanmasını durdurmak ve normal seviyeye dönmek için vücudumuza ve beynimize güvende olduğumuz bilgisini vermeliyiz.
Bunu yapmanın birçok yolu vardır, çünkü beynimiz bilgiyi her bir duyumuzdan alır. Bu, her bir duyuyu beynimize güvende olduğumuz mesajını göndermek için kullanabileceğimiz anlamına gelir. Beynimiz ayrıca kalp atış hızımız, solunum hızımız ve kas gerginliğimiz gibi vücudumuzun fiziksel durumundan da bilgi alır. Bu nedenle, sıcak bir banyo gibi kasları gevşeten fiziksel deneyimler, sıkıntıdan kurtulmamıza yardımcı olabilir.
Kullanabileceğimiz bir diğer yöntem ise derin ve yavaş nefesler almaktır. Bilinçli alınan nefesler sinir sistemimizi sakinleştirir ve rahatlamamıza yardımcı olur. Duygularımızla kalabilmek için yine bedenimizi kullanabileceğimiz bir diğer yöntem ise duyusal fakındalıktır. 5 duyumuzu kullanmak. Dokunma, koku, tat, görme ve duyma duyularımıza odaklanmak, anın farkındalığını artırır ve zihnimizi dağıtır. Örneğin, sevdiğimiz bir müziği dinlemek, hoş bir koku koklamak veya rahatlatıcı bir dokunuş hissetmek bizi sakinleştirebilir.
Duygularımız, insan olmanın vazgeçilmez bir parçasıdır. Onları tanımak, kabul etmek ve sağlıklı bir şekilde işlemek, ruh sağlığımız ve genel iyilik halimiz için hayati öneme sahiptir. Duygularımızla savaşmak yerine, onlarla işbirliği yapmayı öğrenerek daha dengeli ve tatmin edici bir yaşam sürebiliriz. Kendini sakinleştirme tekniklerini kullanarak, yoğun duygularla ilgilenebilir ve iç huzurumuzu koruyabiliriz.
Unutmayalım ki, duygular gelip geçicidir ve her duygunun bir mesajı vardır. Önemli olan, bu mesajı anlamak ve ona uygun şekilde yanıt vermektir.